Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Dr. Orhan Aybers gönderdiği e mail notunun altına unvanını yazmış:
"Musahhih Dr. Dr"
Kimdir Orhan Aybers... 1971 yılında 12 Mart askeri darbesinin hemen sonrasında Ankara'da çalışmaya başladığımız YEDİGÜN dergisindeki güler yüzlü düzeltmen arkadaş. Orada adı kısaca "Musahhih Orhan"dı... Meğer askeri darbe sırasında tıp fakültesinden uzaklaştırılmış da harçlığı doğrultmak için düzeltmenlik yaparmış. Sonradan affa uğradı. Okulunu bitirdi. Kulak Burun Boğaz doktoru oldu. Bize ara sıra mektup gönderdiğinde altına kendini tanıtmak için "Musahhih Doktor" diye imza atardı. Şimdi bu "Doktor Doktor" unvanı nereden çıktı? Sorunca anlattı:
- Bir gün gazetede bir ilan okudum...
"ODTÜ Tarih Bölümü'ne Cumhuriyet Tarihi doktorası yapmak üzere öğrenci alınacaktır" diyordu...
Okuduğum tarih kitaplarını beğenmem. Bilimsel bulmam. Daha iyisinin yazılacağını düşünürüm. Kalktım ODTÜ'ye gittim. Ünlü tarihçimiz Prof. Enver Ziya Karal'ın kızı Seçil Hanım'la tanıştık. Bölüm başkanı imiş ODTÜ'nün. "Derhal başlayın" dedi. Bir başladım, 6 sene sürdü. Yeni bitirdim. 25 sene Kulak Burun Boğaz doktorluğu yaptım. Emekli oldum. Şimdi 60'ıma doğru yeni bir hayata başlıyorum; Tarih doktorluğu. Çok mutluyum.

"İnsanlar, onları ne kadar umursadığınızı bilmedikçe, ne kadar bildiğinizi umursamazlar..."


AB ilerleme raporunda Türkiye'nin üyeliği yok... Örneğin İlerleme Raporu'na ekli Strateji Belgesi'nde Kıbrıs'ın "Türkiye'nin AB özlemi önünde engel oluşturacağı" belirtiliyor. "Üyelik önünde engel" denmiyor. "Özlem önünde engel" deniyor. Eğer Kıbrıs'ı verirsek özlemlerimiz sürecek. Sonra da Ege'yi bırakacağız. Peki ya sonra... AB üyeliğini özlemeye devam edeceğiz tabii ki... AB öyle bir şey ki mübarek.. Hayali cihan değer...

Geleceği hiç düşünmem, ansızın geliverir.


60'lı, 70'li yılların aydın hareketine damgasını vurmuş gazeteci ve yazar Doğan Avcıoğlu dün ölümünün 20. yılında Ankara'da anıldı. İşte biri...
Doğan Avcıoğlu'nun Devrim dergisini çıkardığı yıllar... Dergi çalışanları, o sıralar 3 - 4 yaşlarında olan ve sık sık dergiye gelen Avcıoğlu'nun küçük oğluna babasından gizlice bir slogan ezberletirler:
- Ho, Ho, Ho Şi Mihn!... Daha fazla Viet - nam!
Bir gün, oğlunun evde bu sloganı attığını gören Avcıoğlu;
- Oğlum, der, daha güzel bir slogan var, onu söyle: Ata - türk Geli - yor!

Cumhuriyet'i kuranlar "kadın" kavramına hangi incelik ve zarafet içinde bakmışlardı?
Küçücük bir örneği İnkılap Yayınevi'nin "Atatürk'ten Anılar" adlı kitabından aktaralım...
Yıl 1930... Ölümsüz bestecimiz Sadettin Kaynak Dolmabahçe Sarayı'na davet edilmiş, Atatürk'ün karşısında ilk konserini veriyor..
"Gel, gel, gel... Gel gitme kadın
Ruhumu hicranına yakma, hicranına yakma
İnlet beni, öldür beni, ağyara bırakma
Karşında esirim, bana düşman gibi bakma!"
Şarkı okunurken Afet İnan, Gazi'ye eğiliyor. Bir şeyler söylüyor. Şarkı bitince Gazi diyor ki:
- Sadettin Bey, şarkınız gerçekten çok güzel... Ama bir şeye itiraz edeceğiz. Şu 'kadın' kelimesi biraz kalın düşmüyor mu? Onun yerine mesela kadının inceliğini, nezaketini daha iyi anlatacak bir kelime koysanız olmaz mı?
Sadettin Kaynak kendini zar zor topluyor.. Kadın kelimesinin yerinde kullanıldığına inandığını nazik bir dille anlatıyor. Ve ekliyor:
- Hanım desek... Yarattığınız hürriyet devrinde bilmem ki, hoş görülür mü?
Hanım deyince, akla ve göz önüne; kafes veya peçe arkasındaki çarşaflı hatun gelir diye korkarım.
- Peki, "canım" desek olmaz mı?
- Evet, olabilir ama, "canım"ı bir kadın bir erkeğe söyleyebilir. Halbuki şarkıda söylenen bir erkektir ve bana pek kaba gelmiyor. Kadın kelimesi, aslında ince ve naziktir. Bununla beraber nasıl emrederseniz...
Atatürk izahtan hoşlanıyor.... "Peki, davayı kazandın" diyor...
Şimdilerde neyi tartışıyoruz... Kadına tecavüz edenin cezasını hafifletmeyi...