Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Independent gazetesi, Irak'ın Dhulnaya bölgesinde Amerikan askerlerinin "teröristleri saklıyorsunuz" bahanesiyle çiftlikleri nasıl berhava ettiğini yazıyordu geçen pazar günü... Buldozerler 70 yıllık palmiyeleri, limon ve portakal ağaçlarını kökünden söküp araziyi dümdüz ederken savaş araçlarından yüksek sesle caz müziği çalıyormuş...
Amerikan askerleri işgalin ilk gününden bu yana ev ev arama yaparken aile reislerini yere yatırıp, kimi zaman başlarına çuval geçirerek ailesi önünde aşağılıyor.
Bir haftada yaklaşık "1000 Iraklı" Amerikan kurşunuyla can veriyor.
Irak halkı Amerikalılardan iliklerine kadar nefret ediyor.
Amerikan ordusunun mezalimi, Irak'ta halk ile gerilla savaşçıları arasındaki dayanışmayı artırıyor.
Bundan böyle Irak halkı ile Amerika barışmayacak. Öyle görünüyor ki, Beyrut ve Somali'de olduğu gibi, büyük çaplı bir iki saldırıdan sonra Amerikan askeri Irak'ı terk edecek. Ya da aklını kullanıp yönetimi bunlara meydan kalmadan BM'ye bırakacak.
Diyeceğimiz... Bundan böyle Amerika'yı biz bile kurtaramayız.
Şu sırada Irak'a gönderilecek 10 bin, 20 bin Türk askeri hiçbir şeyi değiştiremez. Olan bu hengâmede oraya gidecek ve ateşin üzerine oturacak vatan evlatlarına olur...

Tayyip Erdoğan "merkez"i yeniden tarif etmek istiyormuş.
Yardımcı olalım: Merkez, her seçimde değişik partiye oy veren vatandaş kitlesidir.


Daily News gazetesinin genel yayın yönetmeni İlnur Çevik, AKP Kongresi'ne parti delegesi olarak katılmış. Siyasetle gazeteciliği bir arada yürüten bu ilginç meslektaşımızı 80'lerde "Özal'ın danışmanı" olarak tanıyorduk. Daha sonra Beyaz Saray'ın bahçesinde Süleyman Demirel'in şapkasını taşırken gördük. Refahyol döneminde kartvizitinde "Erbakan'ın özel danışmanı" yazıyordu. Şimdi de AKP'nin parti delegesi...
Çevik meslektaşın bu defa tabandan çalışmaya başlaması dikkati çekiyor. Başarılar diliyoruz.

Collina, Türk insanının futboldaki şansı, umudu oldu.
Tellibaba, Zuhuratbaba, Tuzcubaba'dan sonra şimdi de Collibaba...

Son İngiltere maçından önce, dünya çapında oyuncuları olan ve köklü bir futbol geçmişi bulunan İngilizler temkinliydi...
Biz ise 7'den 70'e zaferden emindik. Maç oynanmadan, maçı kazanıp Portekiz'e gittik!
Şimdi aynı şey Letonya maçı için söz konusu... Letonyalılar Türkiye'nin gücünü bildiklerini, baraj maçının zorlu geçeceğini söylüyorlar.
Biz ise sonuçtan yine eminiz... "Lokum gibi kura"... "Portekiz'deyiz"... "Bundan iyisi can sağlığı" falan... Bunları yazan gazetecilerin kaç tanesi Letonya'yı seyretmiştir? Belki de hiçbiri... Umarız yine kıç üstü oturmayız.

Makarna, tatlı, ekmek gibi besinler mutluluk hormonu üretimini artırıyormuş.
Bizim memlekette o besinleri satın alabilmek başlı başına mutluluk zaten...

Tayyip Erdoğan parti tüzüğünü kendine göre biçimledi. Parti yöneticilerini de tek tek belirledi, Kongre delegelerinin önüne koyup seçtirdi. Bunun adı da oldu parti içi demokrasi. Diğer partiler farklı mı? Hâşâ... Yoktur genelde birbirlerinden farkı...
Atatürk'ün sağlığında tek parti dönemi yaşanıyordu. Acaba Atatürk'ün kurduğu tek partinin içindeki demokrasi ne düzeydeydi?
Maurice Duverger, "Siyasal Partiler" kitabında Kemalist tek partiden uzun uzun söz ederken bakın ne diyor:
"(...) üyelik herkese açıktı; ihraç ve temizlik mekanizması mevcut değildi; üniformalar, geçit törenleri ve sert bir disiplin yoktu. Gerçekten parti içi demokrasi oldukça ileri görünmekteydi. Resmen her kademedeki yöneticiler seçimle işbaşına geliyorlardı. Nüfuzlu kişiler etrafında birçok hiziplerin, faşist yöntemlere göre kayda değer, örneğin İsmet İnönü ile Celal Bayar arasındaki rekabet, Atatürk'ün sağlığında ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin içinde başlamıştı. Bu son nokta özellikle önemlidir. Hizipler bir tek parti içinde serbestçe gelişebildikleri takdirde, tek parti, siyasal rekabetleri ortadan kaldırmaksızın sınırlayan bir çerçeveden ibaret kalır; tek parti dışında yasaklanan çoğulculuk parti içinde yeniden doğar ve orada da aynı rolü oynayabilir."