Meclis'te çıkan kavga sonucu bir milletvekilinin ölmesi üzerine Genel Kurul Salonu'nun yenilenmesi gündeme geldi. İnternetteki "e-Meclis" grubunda bir yurttaş "Sayın Milletvekilleri lütfen yeni bir soygun yolu açmayın" çağrısında bulunurken DSP Milletvekili Uluç Gürkan kendisine ilginç bir yanıt yolladı. Gürkan'ın sözleri aynen şöyle:
"Mevcut Genel Kurul Salonu'nun yapımıyla ilgili yolsuzluk iddiaları halen yargıdadır. Bu nedenle TBMM'nin "kat'i kabulü" yapmaması gerekir. TBMM yönetimi zaten yargıda sorumluların yakasına yapışmış izlenimi vermemektedir. Adeta, af kapsamına girsin de bu iş kapansın havasındadır.
Yargı süreci bir - iki milletvekilinin ısrarlı takibiyle yürümektedir. Bu ortamda, salonda tadilat "kat'i kabul" işlemini de beraberinde getireceği için yolsuzluk iddialarının üzerine sünger çekilmesi anlamına da gelecektir. Anlamsız bir müsrifliğin yanısıra tadilata bu yönüyle de karşı çıkmak gerektiğini düşünüyorum."
xxx
Uluç Gürkan'ın sözleri uzaktan gözlenen tabloyu doğruluyor.
Millet Meclisi trilyonlarca liralık koltuk yolsuzluğunun kapanması yanlısıdır.
Ve saf millet oturduğu koltuklardaki yolsuzluğu araştırmayan bu meclisten diğer yolsuzlukların üzerine gitmesini beklemektedir.
Otobüs geçmeyen durakta bekleyen yolcu gibi...
İstasyonda tek başına uzun süre tren bekleyen adam sonunda öfkeyle hareket şefine gitmiş:
- Yahu sizin tren tarifeniz ne işe yarıyor? Tarifeye göre trenin bir saat önce gelmesi lazımdı.
Görevli gayet sakin:
- Eğer tarife olmasaydı, demiş, trenin ne kadar geciktiğini nasıl anlayacaktınız?
Bizim ülkemizdeki Anayasa ve kanunlar da aynı işe yarar... Demokrasi ve hukukta ne kadar geri kaldığımızı onlara bakarak anlarız.
Turgut Özal'ın Çankaya'da bir süre özel kalem müdürlüğünü yapan Engin Güner, anılarını "Özal'lı Yıllar" adlı bir kitapta toplamış. Kitaptan küçük bir bölüm...
George Bush'un Türkiye ziyaretinin hemen ardından Özal Malatya'ya gitmiş. Meydanda halka Bush'un ziyaretini ve Türkiye'nin bölgedeki stratejik rolünü anlatıyor. Derken Özal'ı dinleyen onbinlerce Malatyalı bir ağızdan:
- Erzik istifaaaa, diye bağırmaya başlıyor.
Özal önce şaşırmış... Konu izah edilince durumu anlamış. Meğer o günlerde Futbol Federasyonu'nun Malatyaspor'la ilgili bir kararına halk çok bozuluyormuş. Ve herkesin aklı Bush'tan çok Federasyon Başkanı Şenes Erzik' teymiş...
Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun saptığına göre... Aktaş ve Kayseri Elektrik'in 10 yıldır devlete (ve dolayısıyla halka) attığı kazıkların tutarı 43.5 trilyon lira...
Peki bu soygun nasıl ve hangi yöntemlerle yapılıyor?.. Konuyu yakından takip eden bir bürokrat dostumuza danışıyoruz... Anlatıyor:
- Teftiş Kurulu'nun saptadığı "43.5 trilyon" liralık tahsil edilememiş alacağın nereden çıktığına bakarsak, soygunun nasıl yapıldığını daha net görürüz. Bunun 27.5 trilyon liralık bölümü "şebeke kayıp ve kaçakları" olarak gösterilen kalemdendir. Bakın bu nasıl oluyor?. Şebeke kaybını diyelim ki "yüzde 25" gösterdiniz. Bu, devletten aldığınız enerjinin bu kadarını kayıplardan dolayı "satamadığınız", dolayısıyla bunun parasını devlete ödemeyeceğiniz anlamına gelir. Yani, "kaybı" ne kadar yüksek gösterirseniz devletten o kadar çok çalarsınız!. Aktaş elektrik dağıtım işini aldığında Kadıköy yakası "kayıp - kaçak" oranı TEK kayıtlarına göre "yüzde 8" idi. Oysa Aktaş'ın o döneme dair hesaplarında oran "yüzde 17" olarak görünür! Bakın, Aktaş'ın sattığı enerji miktarı 5,5 milyar kilovatsaat.. Kilovatsaati "100 bin" liradan toplam "550 trilyon" TL. eder. Hesapta "yüzde 10"luk bir rakam oynaması "55 trilyon" liranın, yüzde 1'lik "daha küçük" bir oynama ise "5,5 trilyon" TL'nin "tek kalemde" devletten çıkıp dağıtıcı şirketin cebine girmesi demektir.
- Mahsuplaşmada şebeke kaybını azaltmak (vs.) için yatırım masrafı gösteriliyor, bunlar da devlete olan borçtan düşülüyor. Bu yatırımlar gerçekten yapılıyor mu?
- Bakın, Aktaş'ın 2000 yılı yatırımları için telaffuz ettiği rakam "13 trilyon" TL'dir. Koskoca TEK'in tüm şebekelerine yaptığı yatırımın dahi bu rakamı bulmadığını söylersem, bilmem size bir şey ifade eder mi?!.
- Başka?
- Mesela.. TEK'ten alınan enerjinin yüzde 4,5'u "cami ve sokak aydınlatması" sayılıp hesaptan düşülür. Peki Kadıköy yakasındaki sokaklara, otobana şöyle bir bakın.. Sebepsiz yere yanmayan lamba sayısının hesabını tutamazsınız.. 800 wattlık tek bir sokak lambasının bir gecelik ederi 3 milyon liradır. Yanmayan on binlerce sokak lambasıyla çarpın.. Bakalım ne çıkacak?.. Bu lambalar yakılmıyor, ama bunun parası devletle "mahsuplaşmada" masaya getirilip hesaptan düşülüyor...