"Turizm Bakanı'yken İngiltere'ye gittim. AB vatandaşları pasaport kontrolünden bir dakika bile beklemeden geçerken, elimde kırmızı pasaport olmasına rağmen beni 15 dakika bekletip hesap sordular."
ANAP Genel Başkan Yardımcısı Erkan Mumcu, önceki gün Erzurum'da böyle yakınmış.
Eee... Vatandaş aynı muameleye tabi tutulduğunda "Bana ne, benim kırmızı pasaportum var" der, sesinizi çıkarmazsanız...
Hırsızlara - uğursuzlara, çete mensuplarına, mafya babalarına yeşil hatta kırmızı pasaportlar dağıtırsanız... Olacağı bu değil mi?
Şimdi niye şaşırıyorsunuz? Ve kimi kime şikayet ediyorsunuz?
Aldığın her nefesi fırsat bil, ot değilsin yeniden bitemezsin...
Ömer Hayyam
Ramsey mağazalarının sahibi Remzi Gür bugün Londra'da "Ramsey London" adlı giyim mağazasını açıyor. Regent Street'teki mağazanın açılışına Westminster Belediye Başkanı da katılıyor. Aynı zamanda MÜSİAD'ın Londra temsilcisi olan Remzi Gür, Recep Tayyip Erdoğan, Ali Müfit Gürtuna gibi isimlerle yakın arkadaş... Peki garip olan ne, derseniz... Garip olan Londra'daki Basın Ateşeliğimizin bu mağazının açılışına ilişkin haberi gazetecilere duyurmayı kendine iş edinmesi... Türklerin açtığı mağazalarla daha önce ilgilenmediği halde bu defa bir basın bülteniyle bu açılışı duyurması. Neden bu özel gayret? Anlaşalamayan o...
İzmir'deki Şeker Mevhibe Ilköğretim Okulu bir web sitesi kurmuş. Tüm öğretmen ve oğrenciler birer bilgisayar ve e mail adresi edinmiş.
Bundan böyle notlar öğrencilere internet üzerinden ulaşacak... Öğrenciler internet uzerinden öğretmenlere soru sorabilecek. Veliler çocuklarının durumunu e mail yoluyla öğretmenle görüşebilecek. Belki yakında, Amerika'da olduğu gibi, veliler çocuğunun o gün derse girip girmediğini internet yoluyla kontrol edebilecek. Darısı diğer okullara diyoruz. Tabii önce üniversitelerimize...
Türkiye’yi 2002 yılı rahatlatacakmış. 2001 için de aynı maval okunmuyor muydu?
Reklamcı okurumuz Reklamcılar Derneği tarafından hazırlandığı söylenen "Bu ülke için seve seve" sloganındaki yanlışlara değiniyor..
1- Krizin sonucunda faturanın kesildiği kesimleri uyutacak yerde ülkeyi krize getiren koşulların ortadan kalkması için bir hareket başlatabilirdik.
Yolsuzluk, kayırmacılık,israf, ahlak çöküşü gibi sorunlarla mücadeleye yönelik bir slogan olabilirdi bu... Mesela: "Ülkem için dürüstüm" gibi...
2- "Bu ülke..." dediğimiz anda duygusal olarak ülkeyi zaten uzaklaştırmış oluyoruz... "Bu ülke için seve seve" yerine "Ülkem için seve seve" çok daha doğru olurdu.
Erkan Mumcu Bey, Ecevit 19.yy’dan kaldıysa sizin genel başkanınız da o yüzyılın "ortağı" olmaz mı?
İşbaşındaki iktidar, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer' den malum nedenlerle (hukuka bağlılığı, kendisini seçenlere karşı en küçük bir diyet borcu duymaması vs.) fena halde rahatsız... Ayrıca sırrı kendilerinde saklı kimi başka nedenlerle de Cumhurbaşkanı'nın görev süresini 7 yıl olarak belirleyen Anayasa'nın 101. maddesini değiştirmek... Yerine iki kez üstüste seçilmeyi olanaklı kılan, 5 artı 5 formülünü yürürlüğe koymak istiyor...
Peki bu değişiklik gerçekleşirse, sadece Sezer 'in görevi iki yıl kısaltılmış mı olur, yoksa onun ötesinde mevcut rejimin yapısı da mı değişir? Anayasa hukukçusu Prof. Zafer Üskül' e kulak veriyoruz.
" Mevcut Anayasal sistemimiz Cumhurbaşkanı'nın tarafsız, partilerüstü ve hakem konumunda olmasını gerektiyor. Görev süresinin 7 yıl olması siyasi partilerle seçim pazarlıklarına girmesini önlemeye yönelik. Görev süresini beş yıl yapmak demek, Meclis çoğunluğuna kendi Cumhurbaşkanını seçme hakkı vermek demektir. O zaman da Cumhurbaşkanının ne tarafsızlığı ne de hakemliği kalır. Partizan Cumhurbaşkanları dönemi yeniden başlar. Tarafsız Cumhurbaşkanına göre dizayn edilmiş Anayasa her taraftan aksar..."
Prof. Süheyl Batum ise geçmişten örnekler veriyor.
" 1924 Anayasa'sında Cumhurbaşkanı'nın görev süresiyle Meclis'in görev süresi aynıydı. Dolayısıyla her Meclis kendi Cumhurbaşkanını seçiyordu. Bunun sakıncalarını yaşadık. Demokrat Parti'nin seçtiği, DP asasıyla dolaşan Celal Bayar' ı hatırlayalım...Ve ANAP'ın seçtiği Özal' ın, Anayasa'nın dahi kendisine vermediği yetkileri sanki vermişmiş gibi kullanmasını... Ben, bunca acı deneylerden sonra aynı şeyi yeniden yaşatmaya çalışmanın mantığını anlayamıyorum."