Lig maçlarının bitimine 6 ay kala Teleon, Federasyon'a olan 60 milyon dolar borcunu ödemediği için naklen yayın anlaşması feshedildi.
Vatandaş saf bir merak içinde:
- Acaba dekoder için ödediğim para geri ödenecek mi?
Yanıt traji komik:
- Dekoder için ödediğiniz para geri ödenmeyeceği gibi sezon sonuna kadar olan taksitleri de ödeyeceksiniz...
Yani maçları izlemeyeceğiniz halde izlemiş gibi taksit ödeyeceksiniz.
İnanmayan olur diye Teleon yetkilisiyle yaptığımız konuşmayı nakledelim:
- Maçları yayınlasak da yayınlamasak da farketmez; peşin ödeme yapanlar hiçbir şekilde para talep edemez. Taksitle üye olanlar da süreleri doluncaya kadar ödeme yapmak zorunda.
- Neye göre?
- İmzaladıkları sözleşmenin 7. maddesine göre. Bu madde, Teleon'a üyeye haber vermeksizin yayınların içeriğinde istediği değişikliği yapma hakkı tanıyor. Haa, Türkiye ligi maçlarını veremezsek bir başka ülkenin, örneğin İtalya liginin maçlarını verebiliriz.
- İyi ama vatandaş size asıl Türkiye ligi maçları için üye oldu. Siz de reklamlarınızda asıl bunu vurguladınız. Şimdi bu tavrınız tüketiciyi aldatmak olmuyor mu?
- Hayır, olmuyor. Sözleşmeyi baştan dikkatli okusaydınız.
Evet Teleon şirketi Federasyon'a 60 milyon dolar ödemediği, tüketiciye olan sözlerini tutmadığı gibi nakletmediği maçlar için para almaya devam ediyor. Federasyon oralı değil. Vatandaşın hakkını koruyacak bir devlet organı yok. Vatandaşa da her koşulda soyulmaktan başka seçenek kalmıyor.
Gaffar Okkan'ın Diyarbakır'daki cenaze töreninde bir pankart:
"Senin yerine 12 milletvekili kurban olsaydı"
Hoş bir temenni değil. Ama sayın milletvekillerinin kulak vermesi, ders alması gereken bir uyarı...
Sabah emekli aylığımızla ilgili bir sorunu çözümlemek için Halk Bankası'na uğradık. Tabii ilk aklımıza takılan soru yine:
- Neden diğer bankalarda yaklaşık aynı maaşı alan personelin yüzü gülüyor da bu bankadakilerin gülmüyor? oldu. O arada faizle ilgili diyaloglara kulağımız takıldı. 45 günlük mevduata net yüzde 44 faiz veriyorlarmış. İş olsun diye sorduk:
- Bu yıl enflasyon yüzde 12 olacak deniyor. Nasıl olup da devlet bankası net yüzde 44 faiz veriyor...
Memur "Amma da safsın" der gibi yüzümüze baktı... Başını çevirdi.
Polis, üstelik Emniyet Müdürü gibi üst düzeyde bir polis olacaksınız... Daha önemlisi, Diyarbakır gibi sıkıntılı, sancılı, sorunlu, geçmiş deneyler yüzünden polise sıcak bakmayan insanların yoğun yaşadığı bir ilde görev yapacaksınız. Asayişi sağlamaya çalışırken, kimi zaman istemeseniz de vatandaşı rahatsız edecek uygulamalar yapmak zorunda kalacak, istemeseniz de antipatik olacaksınız.
Özetle, daha baştan şanssız bir yerde ve daha baştan dezavantajlı konumdasınız.
Ama hain bir saldırı sonucunda katledilmenizle görülecek ki, bütün bunlara rağmen kendinizi de temsil ettiğiniz kurumu da sevdirmeniz (Tabii onların şahsında devleti sevdirmeniz) saydırmanız mümkünmüş.
Bu manzara karşısında düşünmez misiniz?
İktidar sahipleri yıllardır Güneydoğu'yu sürgün yeri olarak görmeselerdi... Oraya Gaffar Okkan gibi halkla dialog kurmaya niyetli, sevecen, becerili, ehliyetli bürokratlar gönderselerdi...
Teröre zemin hazırlayan onca yoksulluğa, gelir dağılımındaki bunca adaletsizliğe karşın PKK sorunu o yoğunlukta yaşanır mıydı? Bölücülük bunca taban bulur, binlerce vatan evladı birbirini kırar, milyarlarca doları silaha, ölmeye - öldürmeye harcamak zorunda kalır mıydık?
Bir tek Gaffar Okkan olayı bile sordurabiliyorsa bu soruları...
Şapkayı önümüze koyup düşünmek gerekmez mi?
Nefise Karatay'ı tanıyor musunuz? Biz tanıyoruz.. Mehmet Ali Erbil'in eski sevgilisi... Deniz Akkaya mı? Onu da tanıyoruz artık: manken ve gazeteci.. Ebru Şallı, Sevda Demirel, Banu Özgüven... Hepsini duymuşluğumuz var. Televoleler hepsini tanıttı bize...
Peki siz Gaffar Okkan'ı tanıyor muydunuz?
Doğrusu biz duymamıştık.
Bizim gibi duymamış veya duyup da üzerinde durmamış çok kişi var.
Peki zor ve iyi işler yapan, kendini halka sevdiren insanlar neden böyle ölümlerinde tanınır da yaşamlarında tanınmaz? Neden ölümleriyle sağladıkları yararı sağlıklarında sağlamalarına imkan tanınmaz?
Merak etmez misiniz?