Adalet Bakanı Cemil Çiçek, "dinci terör" le ilgili olarak diyor ki:
"Buna karşı İslam dünyasının en evvel tavır koyması lazım. İslama inanan insanlar kendi dinlerini bu töhmetten kurtarmak mecburiyetindedirler. Aksi takdirde dini aslından bilmeyenler, İslam eşittir terör ya da İslam eşittir vahşet gibi algılamaya giderler... Böyle bir durumda bunun sorumlusu bugünkü İslam dünyası olur..."
Doğru tavır işte bu. Ne var ki, bu tavrı sadece Cemil Çiçek koyuyor. Çünkü o Milli Görüş familyasından değil. İktidarın diğer üyeleri bu konuda tutuk. "İslamiyeti koruma" adı altında terör kaynaklarını perdeliyorlar.
Gazetelerde birkaç tetikçinin adı ve resmi görülüyor.
Artık herkes öğrendi ki...
Üç beş tetikçiyi yakalamakla terörün geleceğini söndüremeyiz.
Eğer terör odakları eritilmez, örgüt ve hücreler bitirilemezse Türkiye terör tehlikesinden kurtulamaz. İç kamuoyu belki uyutulur ama dış dünya uyutulmaz. İstanbul'da ilk patlamalardan sonra AB Türkiye'ye şefkatli bir yaklaşım sergilemişti. Teröristler Türk çıkınca manzara değişti. Şimdi tam tersine dünya bizden kaçıyor. Türkiye'ye gelecek sanatçılar, sporcular gezilerini iptal ediyor. Vizeler tıkanıyor. Ülkemiz karantinaya alınıyor. Çünkü Türkiye "terör üreten ülke" görünümündedir artık. Bu görüntüyü ya sileceğiz ya da dünyadan tecrit olacağız. Durum ciddi. Ama iktidar pek farkında değil...
Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan yıllar sonra karşılaştığımız durum: Kıbrıs Satış Harekâtı.
DSİ'nin arazide çalışamaz diye kadın mühendis almama kararı üzerine yıllarca DSİ'de çalışan Esin Bozoğlu diyor ki:
"On yıl DSİ'de çalıştım. Bunun üç yılı Oymapınar Barajı şantiyesindeydi. Barajlarda birçok kadın mühendis çalışıyordu. Biz arazi kıyafetlerimizle erkeklerle birlikte, işçilerle birlikte, her işi yapıyorduk ve çoğu zaman erkeklerden daha dayanıklı ve başarılı idik. Pek çok erkek koşullara dayanamayıp ikide birde rapor ve izin alırken ben her gün işimin başında idim. Kadınlığımı falan da kaybetmedim. DSİ'nin kararı başka amaçlara dönüktür.."
CHP'de muhalifler umutlarını yerel seçime bağlamış... Ağır bir yenilgi gelebilir, Baykal bitebilir, diyorlar. VERSO Araştırma Şirketi Başkanı Erhan Göksel:
- Bunlar boş beklentiler, diyor, AKP'den kaçanlar CHP'ye oy verir, yerel seçimde CHP'nin oyu yüzde 20 - 25'i bulur, bu da Baykal'ı kurtarır.
Okurumuz Seda Türköz' den muhaliflere tavsiye: 20 kişi partiden ayrılıp adam gibi bir sosyal demokrat parti kurun. Ya da dedikoduyu bırakıp çalışın...
Samsun - Ankara doğalgaz boru hattı projesinde devleti yaklaşık 60 milyon dolar zarara uğrattıkları iddiasıyla yargılanan eski BOTAŞ yöneticilerinin çarptırıldıkları cezayı dün gazetelerde okuduk:
"6'şar milyon lira ağır para cezası!"
Mahkeme, yöneticilere önce 11'er ay 20 gün hapis cezası vermiş... Bu cezayı günlüğü 10 bin lira hesabıyla 4 milyon lira para cezasına çevirmiş. Ayrıca verilen 2'şer milyon liralık ceza ile oluşan toplam 6 milyon liralık cezayı da ertelemiş.
Manzaranın tuhaflığı karşısında sözü bir hukukçu dostumuza bırakıyoruz.
"Dava Ceza Yasası'nın 240. maddesine muhalefetten açıldı. Hapis cezasının üst sınırı üç yıldır, hafifletici neden görülürse - ki BOTAŞ davasında yargıçlar görmüştür - üst sınır daha da iner. Para cezaları da komik düzeydedir. Dava 205. maddeye muhalefetten açılsaydı hem ceza en az 10 yıl hapis olacak hem de devletin uğratıldığı zarar, ayrı bir davaya gerek kalmaksızın ilgili kişilerden tazmin edilecekti. BOTAŞ yöneticileriyle aynı durumdaki eski Türkiye Kalkınma Bankası Genel Müdürü Özal Baysal 205. maddeye muhalefetten yargılanıp mahkum olmuştur."
Hukukçu dostumuzun değindiği diğer konuya gelince...
"Bu olayda birinci dereceden mağdur olan taraf BOTAŞ olmasına karşın, son duruşmaya bir tek avukatını dahi göndermemiş olması çok düşündürücüdür. BOTAŞ yöneticilerinin bunun nedenini mutlaka açıklamaları gerekir. Genel Müdür Gökhan Yardım ve arkadaşlarından bu paranın tazmini için yeni bir dava açılması gerekir. O dava açıldı mı? Açılacak mı? Yoksa 60 milyon doları doğrudan vatandaş mı ödeyecek?