Melih AŞIK
Dolmabahçe sırtlarında süren Gökkafes inşaatı konusunda bir görüş de Mimarlar Odası İstanbul Şubesi'nden geldi. Oda'nın Yönetim Kurulu Sekreteri
Yıldız Uysal, bize geçtiği faks notunda diyor ki:
"İnşaatın sahibi Dolmabahçe Turizm A.Ş, Gökkafes'i 8 kata indiren 1992 tarihli planın usül açısından iptaliyle daha önceki 1987 planının otomatik olarak yeniden yürürlüğe girdiği kabulüne dayanarak binayı yükseltmeye devam etmektedir. Ancak bu yorum hukuksal doğruluk içermemektedir. Danıştay'ın kökleşmiş içtihatlarında,
`bir planın yargı organlarınca iptalinin, önceki planın kendiliğinden yürürlüğe girmesi sonucunu doğuramayacağı' açıkça ifade edilmektedir. Dolmabahçe Turizm A.Ş, nedense bu noktayı
`atlamayı' tercih etmektedir.."
Netice... Büyükşehir ve Beyoğlu Belediyeleri Gökkafes'i hala hukuka aykırı olarak niteliyor... Beyoğlu Belediyesi, dün gönderdiği açıklamada, kendilerine Çevik Kuvvet verilmediği için yıkımı gerçekleştiremediğini söylüyor ve topu Valiliğe atıyor. Mimarlar Odası binanın hem hukuk, hem şehircilik (kentsel tasarım) açısından uygunsuz bir konumda olduğunu bildiriyor. Gökkafes'i inşa eden Süzer Holding ise önlerinde herhangi bir hukuk engeli kalmadığını tekrarlıyor eleştirilere yanıt olarak...
Bu tartışmanın televizyon ekranına taşınması konusunda dün iki davet aldık.
Mimarlar Odası Genel Sekreteri
Yıldız Uysal, meselenin hukuki tarafını TV ekranında Süzer Holding temsilcileriyle, hukuk ve imar uzmanlarının da katılacağı bir oturumda tartışmayı önerdi...
Gökkafes'in mimarı
Doruk Pamir de, kentsel tasarım açısından binayı
Oktay Ekinci ve mimari eleştirmenlerin katılacağı bir oturumda tartışmanın yararlı olacağını bildirdi. Konuyu televizyoncu dostların dikkatine sunuyoruz.
Bu tartışmalar ve saf seyirciler için yazılmış senaryolar arasında 27 kat olması planlanan Gökkafes de 20 katı aşmış. Bitimine az kalmış. Süzer Holding'e
"Hayırlı olsun" diyoruz...
Arkadaşımız
Cihan Demirci, Trabzon maçı sonrasında Fenerbahçeli taraftarlarla konuşurken içlerinden biri maçların yayınlanmamasından memnun olduğunu söyledi ve dedi ki:
"Abicim, iyi ki Fenerin maçları hiçbir kanaldan yayınlanmıyor da milyonlarca Fenerli takımın perişan halini görmüyor... Acı çekmek bizim gibi maç kaçırmayan Fener hastalarına düşüyor sadece; sağolasın Federasyon!.."
Galatasaraylılar bu açıdan daha şanssız...
Fatih Terim ve
Hakan Şükür 'ün öncülüğünde hava atıp kasılırken futbolu unutan takımlarının ligde dökülmesini CİNE 5'ten mecburen izliyorlar.
Atatürk Time Dergisine anketsiz de kapak olmuştu... Kuvayı Medya Dergisi bugün piyasaya çıkacak olan sayısında Atatürk'ün Time'a 1923 ve 1927 yıllarında iki kez kapak olduğunu anımsattıktan sonra
"Hitler, Madonna, Reagan'la aynı kefeye konularak yeniden yarışa sokulmasına hiç gerek yoktu" diyor. Bizce doğru...
Kuvayı Medya ayrıca gözden kaçan bir noktayı anımsatıyor.
Time Dergisi'nin anketinde birinciyi gönderilen oylar tayin etmeyecek... Oylar seçime yardımcı olacak. Nitekim Time'ın Editörü Elvis Redman, bu konuyla ilgili kapak yazısında diyor ki:
"Time 100'e seçimi nasıl yapacağız? Bunu kısmen sizin yardımınızla gerçekleştireceğimiz ümidindeyiz. Time'ın Web sayfası sizin görüşlerinizi alacak. Ayrıca ABD'nin çeşitli yerlerinde bir dizi halk forumları düzenlenecek ve buralarda insanlar listede yer alması muhtemel kişilerin göreli etkilerini tartışacaklar..."
Özetle... Birinciyi oyların çokluğu tayin etmeyecek. Bunu da bilelim...
Necmettin Hoca'mız, Fransız ırkçı lider
Lö Pen'le ne görüştü? Niye görüştü? Kaç gündür herkeste bir merak... Birmerak... Açık Pencere "Bilumum Kapalı Görüşmeler" Masası Şefi
Fahrettin Lö Fidan, bu görüşmeye bigane kalamazdı, kalmadı. Teybi, şnorkeli ve tesettür mayosuyla denize daldı, soluğu görüşmenin yapıldığı kameriyenin altında aldı...
- Selamın aleyküm Mösyö lö Pen. Güneşin altında yata yata marsık gibi olmuş senin ten...
- Mersi boku mösyö dö la Necmettin. Güneşin altında yata yata maalesef Arab'a döndü benim güzelim ten, hatta görünmez oldu sırtımdaki koskoca kara ben...
- Niye maalesef? Bak, biz o kadar uğraşıyoruz hala Arab'a dönemedik.
- Siz de benim gibi birkaç gün güneşin altında kalın, dönersiniz. Kafa aynı kafa, gen aynı gen... Arab'a benzemeyen bir tek yeriniz kalmış, o da ten.
- Bu laflarınızı iltifat mı, yoksa hakaret mi kabul edeyim, lütfen cevap verin Mösyö Lö Pen.
(Lö Pen pot kırdığını farkeder, konudan hemen çarkeder...)
- Bolu - Gerede - Mengen; izninizle takdim edeyim, eşim, yani yengen! Taş gibi kız, safkan Fransız...
- Eşiniz mi? Bu ne iş; dergilerde gördüğümüz fotoğraflarına hiç benzemiyor, çok değişmiş.
- Ha, o dediğin eski eşim, çıplak fotoğraf çektirince bitti onunla işim.
- Ama ne fotoğraflardı onlar... Açıktaydı herşey; kollar, bacaklar, balkonlar, hatta donlar...
- Dikkat edin Mösyö dö la Erbakan; ağzınızın suyu akıyor, yengem karşıdaki pencereden kötü kötü bakıyor. Aman ha, şimdiki eşim için akıyor sanmasın, görüşmemiz bitince canınız yanmasın...
- Siz de şu eşinize söyleyin, öyle ikide bir baygın baygın bakmasın, yüreğimdeki küllenmiş ateşleri yakmasın...
- Güzeeelll... Anlaşmamız şerefine artık kadehlerimizi kaldırabiliriz...
- Bizim Altınoluk'ta bir Yahudi varmış, bu gece ona saldırabiliriz...
- Çin! Çin!..
- Çin! Çin!
- Asil Fransız ırkı için!
- Mübarek müslümanlar için!
Dağlık Karabağ'daki Azeri-Ermeni çatışmasını izlemek üzere bölgeye giden meslekdaşımız, Azeri komutanlardan biriyle cepheyi dolaşıyordu. Bir yol kıyısında, ne olduğu pek de anlaşılamayan bir araç gördü. Büyük bir kepçeyi andıran aracın tekerlekleri fırlamış, hurda haline gelmişti. Meslekdaşımız, "meslek içgüdüsü"yle komutana sordu:
-
Bu nedir?- Mayın tarama aleti.
-
Peki neden bu hale gelmiş?- Mayına çarpmış!
(Genç Kalemler Gazetesi'nden)
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr