İktisatçılar ekonomik kriz öncesi istikrar(!) programı konusunda ikiye ayrılmıştı:
- Program iyi gidiyor diye destek verenler.
- "Üretime ağırlık vermeden sadece parasal önlemlerle sonuç alınmaz" diyerek daha ilk günden itibaren halkı uyaranlar.
Birinciler sınıfta çaktı. İkinciler haklı çıktı.
Ama garip birşey daha oldu.
Krizin patlamasıyla birlikte medyanın mikrofonları ve "Bu durumdan nasıl kurtuluruz" soruları yine o "sınıfta çakan" iktisatçı takımına yöneldi.
Öztin Akgüç, Korkut Boratav, Özer Ertuna, Oğuz Oyan, İzzettin Önder, Türkel Minibaş, Taner Berksoy, Erinç Yeldan, Gülten Kazgan, Aslan Başer Kafaoğlu gibi krizi önceden haber veren iktisatçılara rağbet fazla olmadı.
Acaba neden geminin nasıl kurtulacağını onu batıran kaptanlara sorup dururlar da doğruyu görenlere sormazlar? Bir dostumuz şu yanıtı verdi:
- Çünkü halkın alternatif çözümler var olduğunu öğrenmesini istemezler...
Demek ki... Halk verilenle yetinmemek, araştırıcı olmak zorunda...
Hükümet ekonomik kriz sıkandalına rağmen bir tek bakanın bile istifasını almadı. Kendi koltuklarına verdikleri değeri keşke TL'ye de verselerdi.
***
Türkiye'de en çok rüşveti trafik polisleri alıyormuş. Trafiğin sorunları çözülmese de en azından trafikçilerin ekonomik sorunları çözülüyor demek ki...
Derya Derin
Bir kadın, Hazreti Ömer'in huzuruna çıkarak gece yarısı evinin soyulduğunu anlatmış. Halife sormuş:
- Eviniz soyulurken siz uyuyor muydunuz?
- Evet efendim...
- Neden öyle derin uyursunuz?
- Sizi uyanık bildiğimiz için efendim...
Halk yaşadığı ülkeye neden yönetici seçer? Gece rahat uyuyabilmek için? Yönetici uyur ya da koltuğunda kalabilmek için hırsızlara göz yumarsa ne olur? Türkiye'de olan olur tabii...
Edirnekapı'da surların hemen önünde mütevazi ve soluk bir mezar taşı üzerinde şu satırlar okunur:
"Murad - ı rabi gününde Bağdad feth olunduğu saatde Silivri kapısı üstünde sakin iken kendisini aşağı bırakub, Bağdad Feth oldu deyu haberi kerameti zuhur eden merhum Seyyid Seyyid Mehmet Haydar Dede... Ruhuna fatiha"
Evet "haber kerameti" diye bir şey vardır ve Seyyit Haydar Dede günümüzde de sayıları pek bol olan bu keramet erbabanın piridir. Ancak bugünkü keramet erbabı anlık olaydan ziyade geleceğe ilişkin umutlu haber pompalıyor olup, bunların doğru çıkması gibi bir kaygı içinde de değildir.
"Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş milletler evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar."
Atatürk
Türkiye'nin AB üyeliği yolunda en önemli belge kabul edilen ve gelecekle ilgili taahütlerimizi içeren "Ulusal Program" önceki gün MGK'da görüşüldü. Askerlerin gayri resmi onayından geçti. Muhtemelen önümüzdeki hafta AB'ye teslim edilecek olan programın en kritik bölümleri yabancı dilde yayın ve idam cezasına ilişkin olanlardı... AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu temsilcisi Günter Verheugen kendileri için Kıbrıs, Ege veya yabancı dilde eğitim gibi konuların çok da önem taşımadığını fırsat buldukça belirtir,
- Yabancı dilde yayın ve idam cezasının kaldırılmasının daha önemli olduğunu, kaydeder...
Ne var ki son şeklini almakta olan Ulusal Program'da "Anadilde yayın" ile "İdam" konuları yuvarlak deyimlerle geçiliyor.
Bu bölümler askerler ve MHP'nin görüşlerine göre biçimlenmiş.
Gariplik de aynı noktada... Adı Ulusal Program... 65 milyonluk bir ülkenin rotasını çizecek.
Ama böylesine bir hayati programın içinde halkın görüşü yok.
Ne üniversiteler, ne meslek kuruluşları, ne diğer sivil kuruluşlar ne milletvekilleri... Hiçbirinin görüşü alınmadı program yapılırken.
Basın ve aydınlar programı görüp tartışamadı.
O kadar ki... Dünkü gazeteler AB'nin nabzını en iyi tutan iki politikacı İsmail Cem ve Mesut Yılmaz'ın da ortaya çıkan programı içlerine sindiremediklerini yazıyor.
Program sanki sırf MHP ve TSK'yi memnun etmek için hazırlanmış.
Onları memnun ediyor.. Ama bu haliyle Türkiye'yi Avrupa kapısından geçirmesi pek kolay görünmüyor.
Eğer halkın görüşlerini de yansıtsa programın gücü o ölçüde yüksek olacaktı.
Arkasında halk olmayınca ağırlığı da sınırlı kalacak.
Gelin de sormayın.
AB'ye giriş için son umutları kendi elimizle yok etmek zorunlu muydu?