Uğur Cankoçak'ın adını dün gazetemizdeki İGDAŞ haberinde çete listesinde görünce elbette tüm dostları gibi şaşırdık. Avukat Uğur Cankocak, ömrünü insanların eşit, özgür ve insanca yaşaması için mücadeleye adamış bir sosyalisttir. Uzun yıllar TİP'te çalıştı. Sonraki yıllarda da yaşamını yine sol siyasete adadı.
Yıllar önce bir mayıs günü Heybeliada'da dolaşırken Cankoçak'ı iskelede birkaç parça ev eşyası üzerinde otururken görmüştük. Herhalde para tutmuş, Ada sosyetesin karışmaya karar vermişti...Geçerken takıldık:
- Merhaba üstad, yazlığa taşınıyoruz galiba...
- Yok tam tersine Ada'dan İstanbul'a taşınıyorum, demişti... Kışın Ada'daki evlerin kirası ucuz oluyor, o yüzden kışları adada geçiriyorum. Yazın İstanbul'daki kiralar ucuzluyor İstanbul'a taşınıyorum.
Sevgili Uğur Cankoçak, böylesine fedakarlıkla dolu bir yaşam serüveninden bıkıp sisteme uymaya mı çalıştı? Derken öğrendik ki olay bir isim benzerliğinden ibaretmiş... Bilvesile sevgi ve saygılar...
Talibanları haklamaya bizim robocopları yollayalım; Talebeleri en iyi onlar döver...
Liberal demokratlarla İslamcı aydınlar arasındaki balayı sona erdi. Biliyorsunuz bu unsurlar aralarına Kürtçüleri de alarak "İkinci Cumhuriyetçi" adı altında ittifak kurmuşlardı. Ortak amaçları Kemalizm ve Cumhuriyet’i aşındırmaktı. ABD kendi ürettiği Taliban mikrobuyla çatışınca bizimkiler de ayrıştılar. Bizim Amerikancı liberaller ötekileri "Talibanla arasına mesafe koymadığı" için eleştiriyor. İslamcılar da liberalleri "Amerika ile aralarına mesafe koymadıkları" için... Graham Fuller ve Paul Henze’nin acele Türkiye’ye gelip can ile cananı barıştırması bekleniyor.
Beyaz adam
özgürlük adına
dev bir kadın heykeli dikti
doğu denizinin kıyısına
ve her gece
altında dans ettiğimiz yıldızları
bayrak diye tutsak etti
bir bez parçasına
Beyaz adam
özgürlük gibi adaleti de
bir kadın heykeliyle simgeledi
ama elinde terazi tutan zavallı kadın gözleri bağlı olduğu için
kendisine tecavüz edenin
kim olduğunu göremedi...
Başbakanken hakkında bol bol fıkra üretilen Yıldırım Akbulut'a sormuşlar:
- Sizinle Ecevit arasındaki en büyük fark nedir?
Akbulut, cevap vermiş:
- Ben, milletin anasını güldürüyordum; Ecevit ise ağlatıyor!
Can Ozan
Sanki yeterince derdimiz (Hükümetimiz, milletvekillerimiz, Osman Durmuş'umuz, dört maçta sıfır puan çekmiş Efsane'miz, vs.) yokmuş gibi şimdi başımıza bir de şarbonlu mektup olayı çıktı. Osman Bey her ne kadar bizde şarbon yok diyorsa da madem Küçük Amerika olmuşuz yakında şarbonumuz da olacak diyor... "Bir mektubun şarbonlu olduğu nasıl anlaşılır?" mevzuunda bildiklerimizi kamuoyuna aktarmak istiyoruz... Dikkat buyrun:
1) Mektubun ağırlığı normal ağırlıktan fazlaysa, hafif vurduğunuzda uçlarından teşeşir tozu gibi tozlar fışkırıyorsa...
2) Zarfın üzerinde, "Gönderen: Usame bin Laden, Penşir Vadisi, Afganistan" yazıyorsa...
3) Zarfı kokladığınızda burnunuza şarbon kokusu (!) geliyorsa...
4) Zarfı yokladığınızda elinize şarbon geliyorsa...
5) Mektubu getiren kişi, can düşmanınız olduğunu bildiğiniz, postacı elbisesi giymiş kişiyse ve "Ulan dürzü sen ne zaman postacı oldun ki?" şeklindeki sorunuza tatmin edici bir yanıt veremiyorsa ya da, "Sen hele şu zarfı bir al, sonra ben sana anlatırım" şeklinde yanıt veriyorsa...
6) Mektubu getiren kişi mahallenizin kırk yıllık postacısı değil, özel koruyucu giysiler giymiş, zarfı uzatırken, "Şimdi yaktım çıranı" der gibi bakan tanımadığınız, ya da bir zamanlar kazık attığınız tanıdık biriyse...
Mektup kesin şarbonludur.
Diğer belirtiler mi? Valla onları biz de bilmiyoruz, sizin gibi öğrenmeye çalışıyoruz...