Melih Aşık
Danıştay kararlarına uymayan ve hukuka ters bakan
Necati Çelik gibi bir bakandan sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı koltuğuna oturan
Nami Çağan' ın 2 Temmuz tarihli genelgesi elbet çok kişiye şaşırtıcı gelecektir. Bakınız ne diyor genelgesinde Profesör
Nami Çağan:
1) Bakanlığım bağlı kuruluşlarında herhangi bir nedenle görevinden alınanların, yargıdan "yürütmeyi durdurma" kararı almaları halinde, bu kararlar geciktirilmeden derhal uygulanacaktır.
2) Ayrıca, "yürütmeyi durdurma" kararı alanların, bu kararları uyguladıktan sonra, ikinci bir idari tasarruf yapılarak bu kişilerin tekrar görevden alınmaları gibi hukuk dışı yollara başvurulmayacaktır. Yargı kararlarının uygulanmaması sonucunu doğuran ve yargıyı etkisiz kılma amacını taşıyan bu tür uygulamalar varsa derhal düzeltilecektir.
3) Öte yandan, kendisi hakkında yapılan bir idari tasarruf nedeniyle yargıdan "yürütmeyi durdurma" kararı olan bir kamu görevlisinin, bu kararı idarece uygulandıktan sonra, yargı kararlarını etkisiz kılmak ve kişiyi cezalandırmak amacıyla bu kişinin "geçici görevle" başka illerde veya birimlerde görevlendirilmesi uygulamalarına derhal son verilecektir.
4) Kendi istekleri dışında başka bir yerdeki bir göreve naklen atamaları yapılıp henüz tebligatı yapılmayan personelin eski görev yerlerinde kalmaları sağlanacaktır.
Hukuksuz Refahyol'dan sonra hukuk adına gönüllere ferahlık veren bir uygulama... Teşekkürler Nami Hoca...
Arkadaşımız
Fahrettin Fidan, dün kuliste eski Milli Eğitim Bakanı
Mehmet Sağlam ile karşılaşınca sordu:
- Yeni Hükümetin, 8 yıllık zorunlu eğitim konusunda hafiften kıvırmaya başladığı gözleniyor, siz ne dersiniz?
- Aynen katılıyorum. Muhalefetteyken mangalda kül bırakmıyorlardı. Şimdi ise daha ilk günden yan çizmeye başladılar.
- Alt yapının henüz hazır olmadığını söylüyorlar, sizce bu doğru mu?
- Hiç alakası yok. Bu konuda alt yapının hazır olduğunu en iyi bilenlerden biri de benim. Bunu da bakanlığım sırasında defalarca açıklamıştım.
- Böyle davranmalarının nedeni ne o zaman?
- Sebep bizimkinin aynısı!
- Sizin sebebiniz neydi?
- Oy korkusu.. Milletin tepkisinden korktuğumuz için uygulamayı başlatamadık. Şimdikiler hangi gerekçeyi ileri sürerlerse sürsünler doğru değil. Onlar da bizim gibi oy kaybetmekten korktukları için yan çizmeye başladılar.
İsviçre'nin eski Federal Bakanlarından
Elisabeth Kopp geçenlerde uçakla Newyork'tan ülkesine dönüyordu. Eşi
Hans ile uçağın kapısından girip yerini aldığı anda İsviçreli yolcuların dikkatini çekti. Dikkati çeken Bayan Bakan değil oturduğu koltuktu. Çünkü Bayan
Kopp ve eşi Swissair uçağında lüks mevkiye oturmuştu. Yolcuların arasındaki fısıldaşma daha sonra İsviçre gazetelerine yansıdı. Sorulan şuydu:
- Bu eski bakanın serveti ve geliri üzerinden ödediği vergi belli. Bu masrafı nasıl karşılar? Bakanlık yıllarında eğer yasa dışı yollardan para kazanmamışsa bu kadar pahalı koltukta nasıl seyahat eder?
Bu sözler üzerine bir soruşturma yapıldı. Ve sonunda öğrenildi ki, Swissair emekli bütün bakanlara her yıl iki kişilik bedava lüks mevkii uçak bileti veriyordu. Bayan Bakan ve eşi bu imkandan yararlanmıştı.
Bizde malum... Böyle şeyler mesele olmaz. "Nereden buldun?" sorusu akla gelmez.
Okurumuz
Alime Kaya Hanımefendi tatil yaptığı otelde gazeteleri okurken dayanamamış, aşağıdaki notu kaleme alıp fakslamış... Okuyalım:
"
Tansu Uçaran Çiller'in bugünkü grup toplantısındaki konuşmaları çok komik ve gülünçtü (hoş her zamankinden farksızdı). Şöyleki
"Diyanet işlerini bile solculara teslim ettiler" diyordu. Sormak lazım...
Türkiye'deki solcular aydan mı geldiler? Yoksa ABD vatandaşı mıdırlar? Hırsızlık mı yaptılar? Çeteler mi kurdular? Eroin, kokain, uranyum kaçakçıları mı? CIA ajanları mı? Niye bu kadar korkuyor? Biz Sosyal Demokratlığı savunuyorsak (fakiri, emeği, adaleti, hakkı ve eşitliği), diyanet kurumlarında bizim hakkımız olmuyor mu? Solcular canavar mı oldular? Memleketin taşını, toprağını, parasını başka ülkelere mi taşıyorlar?
Yoksa solcular iktidar olursa hesap soracaklar diye şimdiden ortalığı ateşe mi veriyor?
Lütfen bizim yerimize sorar mısınız?"
Şu sıralarda Türkiye'yi sarsan Sarmusak Skandalı'nın (Watergate'e eşdeğer olduğu söyleniyor) baş kahramanı Deniz Onbaşı
Kadir Sakmusak, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı
Bülent Orakoğlu'ndan
"Ordu içindeki darbe gelişmeleri" ni izlemek ve Emniyet'e
" güvenlikle ilgili bilgi ve belge" taşımak görevini almıştır. Önce bu büyük misyonu yüklenen Deniz Onbaşı
Kadir Sarmusak kimdir ve bu tehlikeli göreve hangi tahsil kademelerinden geçerek layık görülmüştür, onu görelim. Genelkurmay'daki ifadesinde anlatıyor:
- İlkokulu Üsküdar Hicabiye İlkokulu, ortaokulu Üsküdar İmam Hatip'te bitirdikten sonra Haydarpaşa Endüstri Meslek Lisesi Elektrik Bölümünden mezun oldum. 1994 yılında Aydın Polis Okuluna gittim ve 7,5 ay sonra mezun olarak Niğde Emniyet Müdürlüğü istihbarat bünyesinde 20 ay çalıştım. 1996 yılında İskenderun'da askerlik hizmetine aşladım. İki aylık eğitimden sonra Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Güvenlik Kısmı daha sonra da İstihbarat Başkanlığı emrine verildim.
Önce imamlık ve hatiplik eğitimi... Peşinden elektrik tesisatçılığı üzerine lise öğrenimi... Üzerine 7,5 ay polis okulu... Görüyorsunuz... Devlet kritik görevler vereceği istihbarat elemanını nasıl da özenli tahsil aşamalarından geçirerek olgunlaştırıyor. CİA ve FBİ duysa şapka çıkartır..!
Deniz Onbaşı usta istihbaratçı
Kadir Sakmusak, "casusluk" emrini aldıktan sonra bir CİA ajanı titizliğiyle çalışmalara başlamıştır.
Kadir Sarmusak, "ilk casusluğu" nu, Genelkurmay'a verdiği ifadede şöyle anlatmaktadır (tutanaktan):
"İlk olarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığında yayınlanan "Beykoz külliyesi" ile ilgili bilgiyi elde ettim. Hemen Başkomiser (kod) Mahmut'u aradım. O da polis memuru (kod) Uğur'u ziyaretime gönderdi. Ben de bulunduğum yerdeki komutanlardan daha önce Emniyetten aldığım kitapları almak için bir polis arkadaşımızın geldiğini söyleyerek izin aldım ve polis memuru Uğur'a bu belgeyi kitap içinde verdim..."
Okurlarımız bu noktada Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan usta bir planla dışarı uçurulan gizli "Beykoz Külliyesi" belgesinin ne olduğu merak etmişlerdir.
Biz de dün aynı merak içindeyken telefon çaldı, Yeni Yüzyıl muhabiri
Tuncer Bahçevan'ın sesi duyuldu...
Bahçevan kıkır kıkır gülerek anlattı:
- Abi köktendinciler tarafından Beykoz'da inşa edilen dev külliyeyi Yeni Yüzyıl'da
"İşte İrtica Kalesi" başlığıyla yayınlamıştık. Genelkurmay bu haberi çoğaltarak Kuvvet Komutanlıklarına göndermiş. Onbaşı Kadir bu yazıyı gizli belge zannederek gizlice kod Mahmut ve Uğur kanalıyla dışarı çıkartarak Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığına ulaştırmış. İlk casusluk işte bu...
- Dalga mı geçiyorsun doğru mu söylüyorsun?
- Tamamen doğru abi, kayağından doğruladım...
Ne diyelim? "Vah benim devletim..." diyebildik...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr