Gazetelerde hep okuruz... Hortumlanan bankalara el konulurken hortumcu işadamının yatına, katına , villasına, arazisine "tedbir" konur... Hortumcu bunları okutamaz, kaçıramaz. Ne var ki bir süre sonra tedbirin sessiz sedasız kaldırıldığı, hortumcunun malları deve ettiği çok olmuştur.
Yatın, katın, villanın üzerindeki tedbirin kalktığını kimsenin ruhu duymaz...
Okurumuz Müjdat Güler soruyor:
- Gerek geçmişte gerekse bugün davalara bakan hâkimlerimizin, avukatların, bu konuda yazı yazan medya mensuplarının, denetim elemanlarının, bilirkişilerin ne mal beyanlarının açıklandığını, ne denetlendiğini duydum...
El konulan bankalarla birlikte ne tedbirler alındı, bunların akıbeti nedir?
Genellikle bilmeyiz.
Devam eden davalarla ilgili kamuoyu hiç aydınlatılmadığı gibi, ihtisas mahkemeleri kurup buralara adı kirlenmemiş, hesap verebilir, bilgili hukukçuları, bilirkişileri ve kâtipleri yerleştiremedik...
Tabii ki "Yetimin hakkını yedirmeyeceğiz" nakaratları sürüyor...
Ama yapılanlar eksik kaldığı için "şov" olmanın ötesine geçmiyor.
Yazık... Galatasaray da Fener gibi mazisiyle övünmeye başladı.
Tecavüzcüsüyle evlenen kadınlar Meclis'e çağrılıp "Tecavüzcünle mutlu musun?" diye sorulacakmış! O zaman seçmenleri de çağırıp "Seçtiğin partiden mutlu musun?" diye sorun.
Dört yıl önce aramızdan ayrılan değerli romancımız Fakir Baykurt'un Ankara'daki evine geçenlerde hırsız girdi. Evde, yükte hafif pahada ağır pek bir şey bulamadığından mı yoksa "ödül meraklısı!" olduğundan mı bilinmez, Fakir Baykurt'a sağlığında verilmiş ne kadar ödül ve plaket varsa aldı götürdü. Romancımızın eşi Muzaffer Baykurt, bizim aracılığımızla hırsıza seslenerek şöyle diyor;
"Çaldığınız diğer şeyler helali hoş olsun ama lütfen eşimin ödüllerini geri getiriniz. Söz veriyorum, sizi kesinlikle polise ihbar etmeyeceğim..."
Okurumuz İlhan Doğruyol, biraz gecikerek de olsa, bir gözlemini aktarıyor... Okurumuz Ankara'da Cumhuriyet törenlerini Atatürk Kültür Merkezi'nde izlemiş. Diyor ki:
- O gün halkın bulunduğu tribünler tam dolu iken protokol tribünleri boştu. Cumhurbaşkanının Çankaya resepsiyonunu protesto eden; televizyonlarda "Cumhuriyet coşkusu halktan kopuk kutlanamaz, ayrımcılık yapılamaz" diyen AKP milletvekilleri neden törene gelip halkın coşkusuna neden ortak olmadılar, merak ettim...
Günlerdir AB'nin yayınladığı "İlerleme Raporu"nu ve bu raporun Kıbrıs bölümünü tartışıyoruz. Aynı raporla birlikte yayımlanan "Strateji Belgesi"nde de Türkiye'nin pek çok eksiği ve yanlışı Avrupalı gözüyle değerlendiriliyor. Bize yol gösteriliyor. Bilkent Üniversitesi'nden Prof. Yüksel İnan Strateji Belgesi'ni anlatıyor:
- Strateji Belgesi'nde çok çeşitli uyarılar yer alıyor. Vergi adaletsizliğinden demiryolu ulaşımının ihmal edilmesine kadar çeşitli alanlardaki eksiklikler sayılıp dökülüyor. Örneğin hemen her Strateji Belgesi'nde sigortasız işçi çalıştırma ve sendikalaşmanın önüne konan yasal ve fiili engellemeler eleştirilir ama her nedense bunlar basında hiç yer almaz.
- Başka?
- Doktorlar geçen ekonomik ve sosyal haklarının iyileştirilmesi için eylem yaptılar, Başbakan'ın bunları bir tek vatan hainliğiyle suçlamadığı kaldı. Oysa tam tersine teşekkür etmeliydi. Çünkü doktorların istedikleri haklar Strateji Belgesi'nde de Türkiye'den istenen şeylerdi. Öğrenciler YÖK'ü protesto için eylem yaptılar, polisin çok sert müdahalesine maruz kaldılar. Bu da Strateji Belgesi'nde vurgulanan protesto hakkını ihlaldi. Son bir örnek daha vereyim; hükümetin, TÜBİTAK'ı ele geçirmek için çıkarmak istediği yasa tasarısı da bilimsel özgürlüğü ortadan kaldırdığı için Strateji Belgesi'nde bizden beklenenlere aykırıdır.
AKP Grup Başkan Vekili Faruk Çelik, "Sezer'in affettiği 117 mahkûmun tamamına yakını solcu" demiş... Hapis cezası alanların tamamına yakını solcu olduğu içindir...