Melih Aşık
Okurumuz
Yakup Uludüz kısa bir soru soruyor:
"Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dili Türkçedir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin en saygın ve en yüce makamı TBMM'nin bir saygın üyesi, aynı zamanda Başkanvekili Sayın Yasin Hatipoğlu, TBMM antetli kağıtlara notlarını Arapça yazarak acaba ne anlatmak istiyor?
Soruya üç şıklı yanıt verelim. Seçimi siz yapınız:
a) Harf devrimine karşı olduğunu anlatmak istiyor...
b) Kendini Arap kültürüne daha yakın hissettiğini söylemek istiyor.
c) Notlarının başkalarınca okunmasını önlemek için böyle yapıyor.
d) Not alır gibi yaparken aslında şiir yazıyor da bunun çakılmasını istemiyor.
Yalım Erez, dün ANAP lideri
Mesut Yılmaz'ı ziyaret etti... Gelen haberlere göre, iki siyaset adamı
"RP'siz bir hükümet modeli üzerinde" fikir jimnastiği yapmışlar.
Bu buluşma üzerine... Okurumuz
Hasan Hüseyin Yüksel, Yalım Erez'in Sanayi Bakanlığı günlerinde yaptığı ilginç bir "teşhis"i hatırlatıyor:
- O zaman demişti ki Yalım Bey; " Mesut Yılmaz bozuk aküye benziyor. 4 senede şarj oluyor, 3 ayda boşalıyor..."
Bu hesaba göre... Mesut Bey şarja geçeli bir sene dahi olmamış... RP'siz hükümet böyle bir aküyle nereye kadar gider?"
Bebek Camii imamı, sırtına Arapça Allah yazdırdığı için öldürülen barmen
Oğuz Atak'ın cenazesini kıldırmamış. İmam efendinin duygulu bir vaazla insanlara islami hoşgörüyü, kimsenin Allah adına insan öldürme yetkisine sahip bulunmadığını vs. anlatması beklenirken o cinayeti onaylar bir tutum takınmış. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
Mustafa Ateş imamın böyle bir yetkisinin olmadığını söylüyor. Demek ki İmam efendi maaşı Diyanet'ten, yetkiyi başka çevrelerden alıyor. Aldığı maaşın içinde barda içilen içkilerden ve barmenlerin ücretlerin kesilen vergi de var. Herşey bir yana, maaşında payı olan kişiye hürmeten namazı kıldırması gerekmez miydi?
Adam olacak çocuk her halinden bellidir... İşte
Kathryn ve
Nicholas... İngiltere'nin yeni Başbakanı
Tony Blair'in çocukları... Eski evlerinden Downing Street'teki ünlü başbakanlık konutuna taşınırken onlar da eşyaların bir ucundan tutuyor, taşınmaya yardımcı oluyorlar. Babamız Başbakan oldu, ailece köşeyi döndük, yan gelip yatalım keyifimize bakalım, gibi bir düşünce içinde olmadıkları belli. İş yapmanın enayilik ve hamallık değil üretime katkı olduğunun bilincindeler. "Tut şunun ucunu götürelim kardeş" diyerek taşınmaya kanıca kararınca yardımcı oluyorlar. Çocuğun böylesi adam olur. Kimi lider çocuğu da zengin olur. Villalarda, mersedeslerde keyif çatar. Ama adam olamaz. Hayatın basamaklarını kendi emeği ve alın teriyle çıkmayan çocuklar adam olamaz. Ne yazık ki böyle...
***
Kathryn ve Nicholas... Evlerini taşıyorlar...
Hasan Basri Aydın siyaset sahnesinde gördüğü çarpıklıklar karşısında yurttaşlık hakkını kullanan, eleştirilerini sürekli olarak mektup veya telgrafla yetkililere postalayan bir yurttaşımız. Geçenlerde Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel'e bir mektup ve bir fotoğraf göndermiş.
"İşkence, gözaltında kaybettirmeler, yargısız infazlar, faili meçhuller başını almış gidiyor",
diye başlayan mektup,
"Yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz ve kullandığımız ne varsa düşüncenin ürünü olduğu halde düşüncelerinden ötürü yüzlerce düşünür yazar, çizer ve gazeteci hapishanelerde çürütülüyor,
diye devam ediyor.
Hasan Basri Bey mektubuna, bir kedi ile köpeğin birlikte oynarken çekilmiş fotoğrafını eklemiş. Mektubunu şöyle noktalıyor:
"Ekte gönderdiğim afişte "Barış" içersinde kardeşçe geçinen kedi ile köpek kadar insanlar arasında "Barışı" sağlayacak bir yetkili bulunmayacak mı acaba? Bu kadar mı insanlıktan uzaklaştık..?"
Vatandaş Hasan Bey, mektubun sonunda saygılarını sunmuş. Adını ve adresini yazmış.
Sonra ne mi olmuş?
Cumhurbaşkanlığı Köşkü tarafından Emniyet'e şikayet edilmiş. Muhtemeldir ki şikayeti yapan
Demirel değil orada görevli kişiler...
İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekipleri
Hasan Basri'yi geçen hafta sonunda gözaltına almışlar...
Ve geçen Pazartesi günü Devlet Güvenlik Mahkemesine çıkartmışlar.
Mektubu biz okuduk. Hakaret kasdi taşıyan, suç oluşturabilecek tek sözcük yok içinde. Nitekim DGM savcısı da kedi köpek fotoğrafını inceleyip mektubu okuduktan sonra
"Bir yanlışlık oldu galiba bu mektupta suç yok" diyerek
Hasan Basri Beyi salıvermiş.
Olay yaşadığımız ülkenin demokraside vardığı noktayı gösteriyor... Aynı zamanda
Süleyman Demirel'in ikide bir
"Ben tepki gösteren, hakkını arayan vatandaş arıyorum" sözlerinin de ne kadar geçerli olduğunu...