Melih Aşık
Bir küçük gazete ilanı bugünün
Hande Mumcu, Barış Selçuk ve
Salih Peker'in ölümlerinin üçüncü yıldönümü olduğunu anımsatıyor. Show TV muhabiri
Hande Mumcu, Kameraman
Salih Peker ve Hürriyet muhabiri
Başar Selçuk, görev yolunda bir trafik kazası sonucu üç yıl önce bugün aramızdan ayrılmışlardı. Kendi hataları sonucu değil... Şehirlerararası yolculuk için kendilerine acemi bir şoför veren müessesenin basiretsizliği yüzünden....
Show TV yaptığı hatayı
Hande, Barış ve
Salih'in ölümlerinin ilk yıldönümünde biraz olsun hafifletmişti.
Erol Aksoy Vakfı aracılığıyla bir ödüllü gazetecilik yarışması düzenlemişler, bizim de katıldığımız bir kokteylde ödülleri sahiplerine dağıtmışlardı. Yarışma her yıl tekrarlanacaktı. Böylece hem
Hande, Barış ve
Salih anılacak, hem yeni gazeteciler yüreklendirilecekti. Bu yarışma unutuldu... Acaba neden?
Erol Aksoy Vakfı bu taahhüdünden vaz mı geçti? Eğer öyleyse bunun nedenini açıklaması gerekmez mi? Yoksa ilk yıl düzenlenen yarışma, tazminat ödemekten kaçış için bir gösteri miydi? Akla bu dahi geliyor...
Televizyonculuğu reyting ve para peşinden koşmaktan ibaret bir meslek sanmak, bu uğurda harcanan gencecik insanları yılda bir defa olsun anmamak, her gün ölümle burun buruna çalışan haberciyi, kameramanı yılda bir kez ödüllendirmeyi çok görmek... Televizyonculuk iddiasıyla bağdaşıyor mu? Soruyoruz...
Adam öğle tatilinden istifade ederek çalıştığı daireden çıkmış, bir güneş gözlüğü satınalmak için gözlükçüye girmiş. Tezgahtar kız adama bir bakmış, raftaki gözlüklerden birini alıp
"sizin için ideali bu" diyerek önüne koymuş. Adam gözlüğü takıp kıza şöyle bir bakmış... Kız çırılçıplak... Gözlüğü çıkartıp bakmış... Kız giyinik... Adam olağanüstü bir durumla karşı karşıya olduğunu hemen anlamış... Gözlüğün parasını verip dükkandan çıkmış. Caddede gözlüğü yeniden takmış. Aman Allahım... Kadını erkeği herkes gözünün önünde çırılçıplak. Gözlüğü çıkartmış. Herkes giyinik.
Adam işi falan unutuş, bu olağanüstü durumu karısına haber vermek için hiç adeti olmadığı halde eve koşmuş. Kapıyı alelacele açıp içeri dalmış. Odadan odaya koştururken yatak odasının kapısını açınca ne görsün... Karısı tanımadığı bir adamla çırılçıplak yatakta... Adam derhal gözlüklerini çıkartmış. Bakmış yataktakiler yine çırılçıplak. Takmış yataktakiler yine çırılçıplak. Elindeki gözlüğü şöyle bir evirmiş çevirmiş:
- Tüh be, demiş, gözlük bozuldu yahu...
ATV'de harika çocuk
Selim Can' ın, DTP Genel Başkanı
Hüsamettin Cindoruk'la yaptığı röportajı izliyoruz.
Selim Can lafı bir ara neti 22 milyon lira olan yeni asgari ücrete getiriyor ve soruyor:
-
Sizce bir aile bu kadarcık para ile geçinebilir mi efendim?Yanıt, "hayır" olunca minik sunucu bir soru daha yöneltiyor:
-
Peki efendim, sizin aylık geliriniz ne kadar? Asgari ücretin kaç katı?Soruyu
Cindoruk aynen şöyle yanıtlıyor:
-
Ben bugün milletvekili değilim. Dolayısıyla milletvekillerinin aldığı parayı almıyorum. Benim aldığım para asgari ücretin taş çatlasa 3 - 4 katıdır.Bu sözleri duyunca emekli miletvekillerinin aldığı aylığın söylenenden az olduğunu düşünüyor, üzülüyor, TBMM'nin bir yetkilisine rakamları soruyoruz... Verdiği yanıt:
- Milletvekilin emekli aylığı 210 milyon lira... Bu rakama ilaveten 100 milyon lira da TBMM ödüyor. Böylece emekli milletvekili 310 milyon lira alıyor...
En yüksek dereceden emekli olup ayda 35 milyon lira emekli aylığı alan bir gazeteci olarak karşımızdaki yetkiliye sorma gereği duyuyoruz:
- Bu para üç aylık mı, aylık mı?
- Aylık ...
Demek ki Sayın
Cindoruk, benzeri durumdakiler gibi TBMM'den emekli maaşı almıyor... Ya da alıyor ama asgari ücretlinin 15 katı maaş aldığını
Selim Can'a söylemekten utandı, üç dört kat deyiverdi... Bu arada milletvekilliğinin bir özelliğini de keşfetmiş olduk... Bu mesleğin emekliliği emekçiliğinden daha karlı... 310 milyon emekli maaşı Amerika'da bile mümkün mü?
Televizyon mesleğinde otuz yılını tamamlayan, TRT - 2'de sekiz yıldır "Ekonomi Dosyası" adlı programı hazırlayan
Nazmi Kal dertlenmiş... Önceki akşam
Hüsamettin Cindoruk'u ATV'de 7 yaşındaki çocuğun sorularını cavaplamaya çalışırken görünce iyice dertlenmiş. Telefonda:
- Siyasetçiler TRT'yi galiba Türkiye'nin televizyonu saymıyorlar, diye söze başladı, sonra şöyle devam etti:
- Maliye Bakanı Zekeriye Temizel'i 2 kez programa davet ettik. İkisine de mazeret beyan ederek gelmedi. Buna karşılık geçenlerde Olay TV'de ekrana çıktı. Güneş Taner'i, Işın Çelebi'yi, Nami Çağan'ı davet ettik. Onlar da mazeret belirttiler. Nedense TRT'de ekrana çıkmak bizim bakanların zoruna gidiyor. Ama özel televizyonlar davet edince koşa koşa gidiyorlar. Orada azar işitiyor, fırça yiyor ama yine gidiyorlar.
- Hüsamettin Cindoruk'u da çağırmış mıydınız?
- Hayır ama korkarım çağırsak gelmez. Gider 7 yaşındaki çocuğun karşısına çıkar da biz çağırsak gelmez...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr