Metin Münir'in yazdığı "Sabah Olayı" adlı kitap Bilgin ailesi ve Sabah Gazetesi'nin serüvenini akıcı bir dille anlatır. Kitabın son satırları şöyledir:
"...Yirmi bin metrekarelik Medya Plaza'da çalışanlar binanın neresinde olurlarsa olsunlar, günün bir saatinde muhakkak, eski şatodan kopamayan tedirgin bir hayalet gibi Medya Plaza'yı günde en aşağı üç beş defa turlayan Dinç Bilgin'le karşılaşıyorlar. işlerin yıllardan beri hep iyi gitmesine rağmen birdenbire iyi gitmeyeceğine dair bir korku vardır içinde hep. Onun için sürekli muhasebeye bakmak, işletmeye bakmak, tiraja bakmak, reklam servisine bakmak, yazı işlerini kolaçan etmek ihtiyacını duyar. Ayrıca bir şeylerin yapılıyor olmakta olmasını seyretmek de hoşuna gidiyor... Bu korku ve keyif onu hep ileri itiyor.
Bazı yolculuklar için söylenebilecek sözler onun hayatını tarif etmek için de geçerlidir: Varılmak istenen yer yolculuğun kendisidir...
****
1994'de basılan kitapta Dinç Bilgin'in "işlerin birdenbire iyi gitmeyeceğine dair" korkusundan söz idilir ama Dinç Bey sonraki yıllarda bu korkuyu üzerinden atmış, özel uçaklar, yatlar, katlar derken hayli açılmıştır. 1990 - 2000 arasındaki 10 yılda özel sektöre yığılan paraları bu sektörün taşıyamaması bugünkü krizin temelindeki sebepler arasındadır.
Memleketin en ünlü hırsız ve dolandırıcıları (siyasi değil, adi hırsız ve dolandırıcıları) biraraya gelmişler. İçlerinden biri söz almış;
-Arkadaşlar demiş, bu böyle gitmiyor, acilen bir dernek kurmalıyız. Dernek çatısı altında toplanırsak haklarımızı (!) daha iyi koruruz.
Toplantıdakilerin "üstad" dediği, en yaşlı, en deneyimli dolandırıcı söz istemiş, kuşkusunu şöyle dile getirmiş:
-Kuralım kurmasına da, kasayı kime emanet edeceğiz?
Ekonomi başaşağı giderken Ankara felç olmuş gibi. Karar almakta zorlanıyor. Profesör Özcan Köknel ile böyle dönemlerin psikolojisini konuşuyoruz. Diyor ki:
- Kriz dönemlerinde insanda kaygı, korku, endişe, öfke gibi duygular yoğunlaşır; zihinsel işlevler yavaşlar, insan önünü görmekte, karar almakta zorlanır.
Sayın Köknel bu durumun halk için olduğu kadar yöneticiler açısından da geçerli olduğunu söylüyor.
Ancak tabii ki Ankara'nın kararsızlığı sadece moralsizlikle ilgili değil.
Kimi politikacıların hareketsizliği de ekonomik çöküntünün Kemal Derviş'in defterini düreceği umuduyla bağlantılı. Yangından siyasi çıkar umanlar da var Ankara'da...
Prof. Köknel'e soruyoruz:
- Bu dönemi nasıl aşarız hocam?
- İnsanlara güven aşılamalı.Onlarda olumlu duygular yaratmalı. Siyasetin zirvesinde barış ilan etmeli. Olumlu duygular doğru düşünce ve kararları beraberinde getirir.
- Başka hocam?
- Acılar ve sıkıntılar paylaşılmalı. İşyerleri normal bir dönemdeymişiz gibi kitle halinde işçi çıkartıyor. Bu durum insanlarda aşırı endişelere yol açıyor. İşten çıkarma yerine ücretler düşürülerek, ücretsiz izin yoluna gidilerek işsizliğin yaratacağı yıkımlardan kaçınılmalı... Olağanüstü bir dönemden geçtiğimiz unutulmamalı.
ANAP İzmir milletvekili Işın Çelebi, yanında eşi ve çocuğu olduğu halde, özel arabasıyla Ankara'dan İzmir'e gidiyordu. Afyon'a yaklaşırken, bir trafik polisi, işaret verip sağda durmasını istedi. Peşinden arabaya yaklaşıp kibar bir ses tonuyla şunları söyledi:
-Sayın Çelebi, biz sizi çok seviyoruz, bu yüzden hayatınız bizim için çok önemlidir. Lütfen bir daha sürat yapıp bizi korkutmayınız ve lütfen şu cezayı ödeyiniz.
Bu kadar güzel iltifata can mı dayanırdı? Çelebi, itirazsız cezayı ödedi.
Son bir iki yılda ağızlarda dolaşan temenniyi anımsayacaksınız:
- Şöyle bir dibe vuralım, sonra kalkışa geçeriz!
Şimdilerde sık sık soruluyor:
- Acaba dibi bulduk mu? Buluyor muyuz?
Bir noktayı unuttuğumuzu geçenlerde Merkez bankası eski başkanlarından Prof. Bülent Gültekin anımsattı:
- Ekonomide dip yoktur...
Dibe vurma umudumuz da yok kısacası. Altımız sonsuzluk...