Tüm Yargı Sen, cezaevlerinde görev yapan, eski adıyla gardiyan, yeni adıyla yargı infaz memurlarının örgütlendikleri sendikanın adı...Sendikanın başkanı ve 16 yöneticisi önceki gün Ankara 1 No'lu DGM'de 3'er yıl 9'ar ay hapse mahkum oldular. Suçları, terör örgütlerine yardım!
Nasıl mı yardım etmişler? Sanıkların avukatı Şenal Sarıhan anlatıyor:
- F tipi cezaevleri gündeme geldiği tarihlerde, aralarında Ankara Barosu ve Çağdaş Hukukçular Derneği'nin de bulunduğu çok sayıda kitle örgütü (Hücre Karşıtı Platform) adı altında bir platform oluşturmuştu. Mahkemeye göre müvekkillerimin birinci suçları, sendika olarak bu platforma katılma kararı almak!
- İkinci suçları?
- Bu karar doğrultusunda yapılan mitinge katılmak!
- Üçüncüsü?
- Adalet Bakanlığı'nın isteği üzerine, o tarihlerde çok sayıda demokratik kitle örgütüne F tipi cezaevleri gezdirilmişti. Hemen her örgüt gibi Tüm Yargı Sen de bu gezi sonrası bir rapor hazırlamıştı. Müvekkillerimin üçüncü suçları böyle bir rapor hazırlayıp Adalet Bakanlığı'na sunmak.
Demokratik herhangi bir ülkede vatandaşlık görevi sayılan eylemler bizde insanın başına işte böyle dertler açıyor. Avrupa da işte bundan dolayı kapılarını bize kapıyor.
Bir banka sahibi en az bir banka soyguncusu kadar suçludur.
Bertolt Brecht
Eski Romalıların ünlü bir sözü var: "in dubio pro reo"...
Türkçesi: "Şüphe sanığın lehinedir" veya "Şüpheli durumlarda sanık lehine karar verilir"....
İki bin yıl sonrasının Türkiye'sinde bu ilkenin tersi uygulanıyor. Şüphe güvenlik güçlerinin lehine bir unsur farzedilip şüpheliler gönül huzuruyla nezarete alınıyor... Şüpheleri doğrulamaları için dayaktan geçiriliyor.
Eğer şansları yaver gider de sağ salim dışarı çıkarlarsa, ele güne rezil edilerek cezalandırılıyorlar. Bu ilkeyi hatırlatan Mete Neptün soruyor: "İki bin yılda ne ilerleme değil mi?"
Patron, tezgahtarı müşterilerden biriyle münakaşa ederken görmüş. Müşteri gidince tezgahtarı yanına çağırmış:
- Seni kovuyorum, demiş, kaç defa söyledim, müşteri daima haklıdır...
- Biz de o yüzden münakaşa ediyorduk patron, demiş tezgahtar, adam ısrarla kendisinin haksız olduğunu söylüyordu...
Türk lirasından önce siyasetin itibarı sağlansa iyi olmaz mı?
Mine Kılıç
Pınar' ın talihsizliği doğuştan başlamış...Daha iki yaşındayken annesini yitirmiş... Ardından baba ve üvey ana dayağıyla tanışmış...Önce babaannesinin yanına, sonra da Küçükyalı Çocuk Yuvası'na gönderilmiş. Dayak burada da devam etmiş. Yuvanın temizlik görevlileri, yuva müdiresinden izin alarak 7 - 8 yaşındaki çocukları evlerine temizliğe götürüyorlarmış. Pınar da bunlardan biriymiş. Birgün, kendisini evine götüren görevlinin tecavüzüne uğramış. Ardından sokakları mekan bellemiş. Parklarda gecelemeye, 13 yaşından itibaren de fahişeliğe başlamış.
Üzeyir Garih cinayetinde polis kendisini gözaltına almış...Dayak orada da peşini bırakmamış...Masum olduğu anlaşılıp serbest bırakıldığında bu kez medya terörü karşısına çıkmış.
19 yıllık kısacık yaşamında yaşadıkları tam bir insanlık dramı Pınar' ın...Devlet ve toplum açısından ise tam bir yüzkarası...
Pınar' ın bundan sonrasını nasıl kurtarabiliriz? Ondan, geçmişte yapılanlar için nasıl özür dileyebiliriz?
Devlet Bakanı Hasan Gemici, sözünü tutar, Pınar' ı döven, tecavüz eden Küçükyalı Çocuk Yuvası görevlilerini ortaya çıkarır, hakettikleri cezalara çarptırır mı?
İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir, Pınar' ı döven polisleri bulup ortaya çıkarır mı acaba?
Savcılar, polisle ilgili soruşturma açar mı?
Medya, reyting uğruna her türlü insanlık dışı davranışı mübah gören içindeki pislikleri bir şekilde cezalandırır, en azından kara listeye alıp teşhir eder mi?
Bunların hiçbiri olmaz diye düşünebilirsiniz... Ama lütfen bu çürümeden uzak kalabileceğinizi düşünmeyiniz... Toplum bir yanından çürürken öte yanındaki ilgisizlik ve umursamazlık uzun süre var olamaz...