Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Melih AŞIK

Hoş öyküyü Emekli Albay Halil Erenoğlu anlatıyor...
Çakırcalı Mehmet Efe'nin ortalığı kasıp kavurduğu günlerde bir Ermeni, içki arkadaşı Kadir Efendi'ye dert yanmış.
- Nedir bu yahu, ben olsam bu herifin işini iki günde bitiririm.
Arkadaşı Kadir Efendi, lafa çanak tutmuş:
- Agop Ağa nasıl yapacaksın bu işi hele bir anlat, demiş.
Agop Ağa oturduğu yüksek kerevetin üstünde ayağa kalkmış, elini kolunu havada sallamaya başlamış:
- Mıgırdıç sağdan, Hırant soldan, Karabet arkadan, Dikran da önden çevirdik mi bu iş tamam...
Derken, fazla hareketlenince oturduğu yüksek kerevetten düşmüş. Bir daha da ayılamamış. Olay yerine gelen zaptiyeler Kadir Efendi'ye arkadaşının ölüm sebebini sormuşlar...
Kadir Efendi, ellerini iki yana açmış:
- Çakırcalı'yla çatışmaya giriştiydi, demiş.
Albay Erenoğlu ekliyor:
- Bizim Hasan Celal Güzel de, yüksek bir kürsünün üstünde atıp tutarken, düşüp bir hal olursa, Genelkurmay baskınında maktul düştü denebilir.

Tekirdağ ve bağlı ilçelerdeki yayın organlarında Bağ - Kur Tekirdağ İl Müdürlüğü'nün "yeni sigorta primleri" ni bildiren ilanı yayınlanıyor. İl Müdürü Hüsamettin Boran'ın imzasını taşıyan ilanın altında "Önemli duyuru" başlığı altında 10 madde sıralanırken bu maddelerden 9'uncusunda aynen şu sözler okunuyor:
- Ölmeden önce Bağ - Kur borçlarınızı ödeyiniz...
Aslında Hüseyin Bey'in bunu belirtmesine gerek yoktu... Bağ - Kur adlı kuruluş üyelerini yağ bal içinde yaşatmak için onca zahmete girer, her birini adeta paraya boğarken, elbet üyeler de ölmeden borçlarını ödemek için gerekli özeni gösterecekler..! Uyarmaya gerek var mı?..

Okurumuz Alpaslan Büyükyılmaz der ki: Nurettin Sözen'i susuzluk götürmüştü... Tayyip Erdoğan'ı da galiba sululuk götürecek... İstanbul eskiden suyu arıyordu. Şimdi de suda boğuluyor. Tabii ki bütün kabahat bugünkü İstanbul Belediyesi'nde değil. Yılların ihmali de var ortada. Hürriyet'te dün Ayazağa civarındaki Cendere Deresi'nin resmi vardı. Aynı zamanda orman alanı olan koskoca dere, fabrika ile doldurulmuştu. Pınar Süt, Mis Süt, Eczacıbaşı, Evyap, Remsan, Yapaş, İETT Garajı vs... Sıra sıra fabrika.. Bu fabrikalara inşaat ruhsatını kim verdi? Şişli ve Anakent Belediyeleri bu ruhsatı hangi çıkar karşılığı verdi? Dereye düşenin suya şaşması niye? Neden dereye fabrika ve ev yapanlar sel baskını görünce "Devlet nerdeeee?" diye bağırıyor? Gelin de sormayın...

Bu köşedeki "Centilmen kimdir?" başlıklı yazı, sayın okurumuz Tayyip Dumlu'ya yıllar önce duyduğu bir tanımı anımsatmış:
İngilizlerin ünlü politikacısı Chamberlain'a bir sohbet sırasında "Centilmen kime derler?" sorusu yöneltilmiş. Yanıtı:
- Yanında hiç kimse yokken çayına şekeri maşa ile atan kimse centilmendir...

Belediyelerde göreve gelmelerini izleyen günlerde İstanbul'a yağmur düşünce:
- Yağmur duasına çıktık da ondan, demişti RP'liler...
Yağmurun ölçüsü kaçınca:
- Galiba duayı fazla kaçırdık, diye espri de yapmışlardı.
Artık yağmura tamamen egemendiler. Gökten yağmur doğa koşullarına göre değil muhteremlerin verdiği işarete göre yağıyordu.
Derken yağmurlar sel oldu, geldi istanbul'u bastı.
Peki şimdi bu nasıl izah edilecek?
Erbakan Hoca için bunun izahı da zor değil:
- Dilim söylemeye varmıyor ama bir aydan beri ülkenin karşılaştığı nahoş olaylar ve felaketler dikkat çekici, diyor...
Böylece sellerin sorumlusu da bulunmuş oluyor...
"Anasol'un uğursuzluğu!"
Bilim adamları ileriye dönük sağlıklı hava tahminleri yapabilmek için şu sıralarda harıl harıl bütün dünyayı etkileyen büyük hava dengesizliğinin sebeplerini araştırıyor... Genel olarak atmosferin ısınmasıyla okyanus sularının da ısındığı, okyanuslardaki su seviyesinin yükselmesi ve akıntı yönlerinin değişmesiyle hava şokları oluştuğu üzerinde duruluyor...vs...
Bu kadar kafa yoracaklarına Erbakan'a telefon açıp hava dengesizliğinin sebebini sorsalar gerçeği o anda öğrenecekler halbuki:
"Anasol uğursuz geldi!"
***
Osmanlı'nın zor günleri... Rusya ile savaş kızışmış. Hazine tamtakır. Balkanlarda yer yer isyanlar çıkıyor. Arabistan taraflarından salgın hastalık haberleri geliyor.
Osmanlı Sadrazamı gece yarısı oturmuş, başını iki elinin arasına almış çaresizlik içinde kara kara düşünüyor. Zenci halayık o sırada odaya girmiş. Bakmış Paşa'nın hali perişan. Teselli etmiş:
- A benim canım efendim, ölümlü dünyada neye üzülürsün bu kadar? Gelip geçici şeyler için kendini harab etmene değer mi? Abdestini alıp namazını kılmışsın, bundan ötesinden sana ne, yatıp uyusan daha iyi değil mi?
Paşa bu lafları duyunca kendi kendine mırıldanmış:
- Allahım şu zencinin aklını bana versen de hiç olmazsa bir gece rahat uyuyabilsem...
Bilim adamları da Erbakan'ın beynine gıpta ile bakıyor olmalılar...

Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr