Melih Aşık
İslamcı Basın
Necmettin Erbakan'ı başbakanlığı sırasında doğal olarak sürekli savundu. Hatalarını görmezden geldi. Ama artık yolun sonuna gelindi. Bilançolar çıkıyor. Akit'te
Abdurrahman Dilipak, "Erbakan nerede yanlış yaptı?" başlığı altında ilk kez
Erbakan'ın yanlışlarının dökümünü yapıyor... Özetle diyor ki:
* Koalisyon için bu kadar acele etmemeliydi ve
Çiller'e bu kadar güvenmesi yanlıştı.
* En büyük yanlışlarından biri, yolsuzlukları örtmesi idi. Kendisiyle çelişti. En büyük sermayesi olan
"dürüstlük" imajını zedeledi.
* Susurluk olayındaki tavrı da
Erbakan'ı yıprattı.
* En büyük yanlışlıklardan bir diğeri, belli çevrelerin cüretkarlıklarını arttıran, onlara prim veren suskunluğu idi.
* (
Erbakan'ın aslında devletçi, milliyetçi bir lider olduğunu, askerlere karşı kıskançlıkla karışık, gizli bir hayranlık duyduğunu, askerlerin ise "bazı konularda" büyük hassasiyet sahibi olmaları dolayısıyla
Erbakan'ı hiç anlamadıklarını söyledikten sonra...)
Erbakan hep basını suçladı. Orduyla aralarında bir ihtilaf olmadığını, uyumlu bir çalışma sergilediklerini, ordunun hizmetinde olduklarını söyledi durdu. Aslında basını konuşturan, onlara bu açıklamaları yapan, belgeleri veren
Erbakan'ın savunduğu çevrelerdi.
* Sırtını halka veremedi. Ne sokaktaki insana ve ne de kendi tabanına mesaj vermedi. Parti grubu ve bakanları bile gelişmeleri basından izlediler.
Erbakan hep yalanladı ve hep sustu. Tek başına oynuyordu tüm oyunlarını. Strateji geliştiremedi. Ne yeterli kadrosu vardı, ne de varolanlardan yeterince yararlandı.
* Uzun vadeli ciddi projeleri de yoktu. Hep işi içinde oluşturmaya çalıştı.
Ezcümle...
Erbakan'a yalnızca laik muhalefet değil...
"İslamcı" yandaşları da geçer not vermiyor. Onlar da sınıfta çaktırıyor...
Acaba
Erbakan bugün istifa edecek mi?
Demirel başbakanlığı
Çiller'e verecek mi? Eğer
Çiller yeterli desteği sağlayamazsa
Demirel görevi
Mesut Yılmaz'a mı verecek? Yoksa bir tarafsızın başkanlığında seçim hükümeti kurmayı mı deneyecek?
Bunlara hiç kafanızı yormayın...
Nicholas Burns ne diyor ona bakın?
Bugünlerde herkes ABD Dışişleri Sözcüsü
Nick'in dudaklarına bakıyor...
Türkiye'yi ABD Dışişleri Bakanı bile değil.. Sözcüsü idare ediyor...
Nick bir gün:
- Biz Türkiye'de demokrasinin yaşamasını istiyoruz,
diyerek ordu müdahalesine karşı oldukları mesajını veriyor.
Ertesi gün:
- Laik demokrasinin devamından yanayız, diyerek RP'ye karşı hava basıyor.
Nick:
- Demokrasinin korunmasında anayasal çerçeve aşılmamalı, mı dedi...
- Hıımmm, demek Amerika MGK kararlarının uygulanmasını istiyor...
Türkiye'de siyaset
Nick'in ağzından çıkan sözlere göre şekilleniyor neredeyse...
Nick günlük olağan basın toplantısında Türkiye'den söz ederken tatlı tatlı tebessüm etti ve yüzüne mutlu bir hava mı verdi:
- Demek ki Washington Mesut'u istiyor...
Nick elleriyle sandık işareti mi yaptı?
- Demek Amerika seçim hükümeti istiyor...
"Bağımsızlık karakterimdir" diyen bir mucize liderin ülkesinin satılmış politikacılar tarafından getirildiği yere bakın. 60 milyonun kaderi
Nick'in iki dudağının arasına teslim edilmiş.
Nick'in vereceği işaret bekleniyor.
İnsanın içinden:
- Nicktrin gidin! demekten başka birşey gelmiyor...
Hastaneler vardır yüksek tavanlı, yağlı boya duvarlı, ilaç kokulu... Hayata yabancı... Hastaneler vardır köhne... İç karartıcı... Hastaneler vardır lüks mü lüks... Para tuzağı... İçine girdiğinizde kendinizi bir "ev"de hissettiğiniz yer, hastane olabilir mi?.. Olabilirmiş... Biz öyle bir hastane keşfettik...
"Osmanoğlu Kliniği..."
Şişli Camii yanında... Dışardan mütevazı görünüşlü... İçi biraz önce söylediğimiz gibi ev sıcaklığında... Doktorları çoğunlukla üniversitelerin eski ünlü hocaları... Geri kalanların hemen tümü en az 15 yıl deneye sahip...
Küçük bir rahatsızlıktan dolayı Prof.
Tarık Minkari'yi arayınca,
"Yarın atla gel" dedi
Tarık Hoca... Gidildi... Önce ultrason cihazından geçildi... Sonra beyaz bir sıvı içirildi bendenize... Özofagus (yemek borusu) ve midenin filmi alındı. Bir de akciğer röntgeni... Bu üç işlem neye mi yaradı? Böbrek, mesane, safra kesesi, pankreas, karaciğer, mide, yemek borusu ve akciğerin denetlenmesine... Radyolog
Zeki Erkorkmaz Bey'in tetkikleri sonunda... Hepsi temiz çıktı... Ücreti 21 milyon lira tuttu.
O arada 75'inde bir delikanlıyla, hastanenin kurucusu Dr.
Salih Osmanoğlu ile tanıştık... Bir idealist adam... "Parasını meyhanede yemeyen 18 hekim" arkadaşıyla yıllar önce Laleli Teşhis Kliniği'ni kurmuş. 1981 yılında da bu kliniği... Adı "klinik" olmakla birlikte burası neredeyse "tam teşekküllü" bir hastane. İçinde her türlü operasyonun yapıldığı... doğum, acil servis ve yoğun bakım dahil her türlü hizmetin verildiği bir mekan. Bizim tetkikler bittikten sonra
Salih Bey hastaneyi gezdirdi. Her yer tertemiz ve sakin... Bir doğum toplam 130 milyon liraya maloluyor. Normal yatağın geceliği 5, lüks odanın 9 milyon lira. Fiyata 4 öğün yemek dahil. Sağlık Bakanlığı zamları yeni onaylamış. Bu fiyatlar bir yıl boyunca aynen geçerli kalacakmış. Bize az geldi. Çünkü birkaç ay içinde eriyecek...
Türkiye'de özel hastaneler (özel geliri olanlar hariç) kar etmiyor. Bir zamanların ünlüleri, Hayat Hastanesi, Ömür Kliniği, Fransız Hastanesi bu yüzden battı? Alman ve Amerikan hastaneleri bu yüzden batışın eşiğinden döndü...
Osmanoğlu Kliniği, bu fırtınaları atlatmış, idealist bir dirençle ayakta kalmayı başarmış. Üstelik sürekli büyüyerek. Kendini yenileyerek...
Osmanoğlu Kliniği'nde poliklinik muayenesi 3 milyon TL... Muayene akşam saat 19:00'a kadar sürüyor. Eğer hastanede değil evinizde muayene oluyormuş gibi bir havayı arzularsanız... Uğramanızı tavsiye ederiz...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr