Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Melih Aşık

İngiltere'de üniversiteye başlayan genç adamın düşüncelerini dün aktarmıştık. Genç adam çok önemli birşey daha söyledi:
- Yurtdışında eğitim gören öğrencilerin ekonomi, sosyoloji, siyaset gibi konularda genel ve uluslarüstü eğitim gördüğünü sanırdım. Burada gördüm ki hiç öyle değil. Burada İngiliz ekonomisini, İngiltere'deki sosyal sorunları, İngiliz politikasındaki dalgalanmaları vs. okuyoruz. İngiltere'nin Türkiye'yle benzer tarafı yok. O yüzden 4 yıl sonra üniversiteyi bitirdiğimizde İngiltere'nin meselelerini iyi bilen, ama Türkiye'den habersiz vatandaşlar olacağız. Herhalde Almanya'da okuyanlar Almanya'nın, Fransa'da okuyanlar da Fransa'nın sorunlarını öğreniyor. Ve yurda döndüklerinde işe girişte "Yurtdışında tahsil görmüş" denilerek Türkiye'de okuyan gençlerden fazla rağbet görüyor.
Genç adam daha sonra dedi ki:
- Yurtdışında okumuş adam Türkiye'nin sorunlarının da dışında kalmış oluyor. Türkiye'nin sorunlarına ve çözümlerine yabancı bu adamlardan ülkenin sorunlarına çözüm bekleniyor. Bilmem çelişkiyi anlatabiliyor muyum?..
Gençleri önce yabancılaştırıp sonra onlardan yerli sorunlara çözüm üretmelerini beklemek... Gerçekten çelişki...


Mahkemelerin dava yazışmalarında kullandığı "pul"lar için hükümet ödenek ayırmayınca yurttaşlara davetiye çıkarılamadığını, adli işlemlerin aksadığını yazmıştık önceki gün...
Adalet Bakanlığı cevaben faks geçmiş; "En son 6 Mayıs'ta adliyelere ödenek gönderdik, yargıda pul sorunu yoktur" diyor.
Bakanlığın yazısını okurken Babaeski'den avukat okurumuz; Salih Kurt arıyor. Bakınız ne diyor:
- Pul yokluğu yüzünden vatandaşa davetiye çıkarılamadığını, davaların görülemediğini yazmışsınız, ama bizim burada daha da beteri oluyor. "Pulu" olmayan mahkeme, savcılık kanalıyla "ihzar müzekkeresi" düzenlettirip işi jandarmaya havale ediyor. Bilirsiniz, "ihzar" zorla getirme yöntemidir; haberi olduğu halde duruşmaya gelmeyenlere uygulanır. Mahkemesi olan vatandaşlar; şikayetçi, sanık, tanık ayrımı yapılmadan köylerinden toplanıyor ve yaka paça karakola getiriliyor. Akşamüzeri toplanan bu vatandaşlar, ertesi gün mahkeme saatine kadar karakolda tutuluyor. Karakolda iki gece sabahlayan müvekkillerim de var. Sandalyenin üzerinde biraz uyumak istemişler, nöbetçi izin vermemiş. Şikayet eden ve edilen birarada sıkıntılı saatler geçiriyorlar. Hatta bazıları sırf bu yüzden şikayetinden vazgeçti.
Zonguldak'tan Refik Ceylan arıyor: "Bizim burada da durum aynı!" diyor. Yani.. Bakanlık kendi havasından çalıyor, vatandaşsa tersini söylüyor...


Hükümet iki yılını doldurmadan suyu ısıtıldı. Ha düştü, ha düşecek.. RP'nin Türkiye'yi şeriat yönetimine götürdüğüne kuşkusu kalmayanlar seviniyor. Haklılar da...
Gerçekten sevinmeli mi?
Diyelim ki Yalım Erez 30 kişiyi buldu ve bu koalisyon bir gensoruyla düşürüldü. Sonra ne olacak?..
Seçime gidilecek...
RP seçim sandığında geriletilecek mi? Esas sorun orada.. RP'nin büyümesinin sebebi neydi?
Başta DYP ve ANAP olmak üzere diğer partilerin ideolojik olarak tükenmesi... Çözüm üretememeleri... Sermaye çevrelerini desteklerken fakir ve orta halli milyonların ezilmesini önleyememeleri... Varoşların sömürü çarkı içinde ezilip kenara fırlatılmış milyonlarca gariban tarafından doldurulması...
Acaba DYP ve ANAP'ın bu politikalarını düzelttiğine ilişkin bir belirti var mı?.. DSP ve CHP'nin "inandırıcı" iktidar programları hazırladığı gözleniyor mu?..
O zaman dün RP'ye oy veren kitleler, yarın neden fikrini değiştirsin? "Düzen"in ezdiği kitle büyüyor. Ve RP dışında kalan partiler içten ve inandırıcı bir "düzen değişikliği" öneremiyor. Bu koşullarda RP'nin oyu azalmaz. Artar.. Çünkü RP'nin hala "Tek başına iktidar olamadım, programımı uygulayamadım" mazareti var. Hoca yarın meydanlarda,
- Ülkeyi tam düzeltiyorduk, bizi düşürdüler havasını basacak.
Bu nedenlerle... Hükümetin düşürülmesi tek başına çözüm değil...
Yazara Emailm.asik@milliyet.com.tr