Alman Focus Dergisi, düşünce gücünü geliştirmenin yollarını açıklayan bir yazı yayımlamış. İşte herkesin uygulayabileceği ipuçları:
* Sabahları gözleriniz kapalı duş alın. Lifinizi, sabununuzu, şampuanınızı el yordamıyla bulun. Böylece dokunma duyunuz gelişir.
* Sağ elini kullananlar sol, sol elini kullananlar sağ elle diş fırçalamayı, saç taramayı denesin. Beynin farklı bölgeleri uyarılmış olur.
* İşe giderken farklı yollardan gitmeye çalışın. Böylece beyninizi otomatik pilot sisteminden çıkarırsınız.
* Aracınıza bindiğinizde gözlerinizi kapatın. Kontağın, sileceklerin, radyonun, el freninin yerlerini düsüncelerinizi yoğunlaştırarak bulun.
* İşlerinizi farklı bir sırayla yapın. Hergün gördüğünüz ancak üzerinde düşünmediğiniz eşyaların yerlerini değiştirin.
* Çalışma masanızda aromalı objeler olsun. Taze ve hoş kokular yeni düşünce çağrışımlarını beraberinde getirir.
* Öğle yemeğine her zaman aynı saatte çıkmayın. Bir saat önce ya da sonra çıkarak rutinden kurtulun. Hatta saatinizi farklı kolunuza takın.
* Arasıra daha önce hiç yapmadığınız yemekleri yapın. Sadece tad alma duyunuzu değil, beyninizi de besleyin.
* Yemek yerken her zaman aynı sandalyeye oturmayın. Ara sıra ailenizin masadaki oturma düzenini değiştirin.
"Murat Demirel'in banka boşalttığı yönündeki iddiaları şüpheyle karşılıyorum, inandırıcı bulmuyorum... Eski bir bakanın (Cavit Çağlar) kırmızı bültenle aranması ayıptır... Operasyonlar nedeniyle İçişleri ve Adalet bakanlarını kınıyorum..."
ANAP'lı Yaşar Topçu'nun son grup toplantısındaki bu konuşmasıyla ilgili okurumuz Ercan Bey dün telefonda şu uyarıyı yaptı:
- Ortaya çıkan bunca pis kokuya rağmen Yaşar Bey'in hala böyle konuşabilmesi onun suçluları gizleme güdüsünden değil, kimseye kötülük atfetmeye elvermeyen saf ve temiz yüreğinden kaynaklanmaktadır. Bakanlık yaptığı dönemde Sayın Topçu'nun bu temiz kalbinden ve saffetinden istifade edilerek kimbilir ne dolaplar çevrilmiş, ne vurgunlar vurulmuştur. Bence derhal yapılması gereken şey, Bayındırlık Bakanlığı yaptığı dönemi mercek altına almaktır.
32 insanın yaşamını yitirdiği operasyonun ardından F tipi cezaevlerinde açlık grevleri ve ölüm oruçları sürüyor.
TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi FP milletvekili Prof. Mehmet Bekaroğlu önceki akşam İstanbul Barosu'ndaki toplantıda son durumu şöyle özetledi:
- F tiplerinde bayramda yaptığımız incelemeden sonra Adalet Bakanı'yla yeni bir görüşme yaptık. Ölüm orucundaki tutukluların görüşme talebi var. Kendisine ilettiğimizde bunun artık mümkün olmayacağını, bundan sonra devletin ancak ölüm orucu nedeniyle ciddi biçimde rahatsızlanan insanları hastanelere teslim edebileceğini, başka herhangi bir görüşmenin mümkün olmadığını bildirdi. Yapılan operasyonda 32 kişi öldü, ama ne F tipiyle ilgili tartışmalar bitti ne cezaevleri sorunu halledildi ne de ölüm oruçları sona erdirildi. Buna rağmen toplumda ürkütücü bir sessizlik egemen.. Yarın öbür gün 2, 3, 5 diye geometrik biçimde çoğalacak yeni ölümlerle karşı karşıya gelebiliriz. Adalet Bakanı'nın 9 Aralık'ta yaptığı, "F tipi konusunda toplumsal bir mutabakat" gereğine dikkat çeken konuşmasına geri dönmek, konuşmaya oradan (ve acilen) başlamak gerekiyor. Hapishane ile bir diyalog kurmak şart...
***
Prof. Bekaroğlu son cezaevi gezileriyle ilgili izlenimlerini aktarıyor:
- Yarası olmayan tek bir insan yok. Kırıktan çıkıktan, kesiğe kadar çok değişik yaralar... F tipi cezaevlerine kabul sırasında yaralarla ilgili ciddi bir muayene yapılmamış, yaralar tespit edilmemiş, adli bir rapor verilmemiş... Sincan Cezaevi'nde cezaevi hekimiyle görüşerek 15 günlük bir gecikmeyle de olsa yaraların kayda alınmasını sağladık. Operasyon, sevk ve F tipine kabul sırasında çok ciddi şekilde kötü muamele, dayak, işkence görülmüştü.
Netice... Sorunlar F tipi hapishaneye sığmadı. Devam ediyor...
Günün sözü...
"Bir hukukçu" olarak bana artık hiçbir şey sormayın. Türkiye'de hiçbir şeyin "hukuki" cevabı yoktur. Tam bir hukuki keyfilik vardır. Hukuk, Türkiye'de o an kim güçlüyse onun söylediği ve onun yaptığıdır.
Av. Yücel Sayman / İstanbul Barosu Başkanı
Kim ne derse desin, haysiyetli bir Hükümet bu...
Kendilerine özgü bir haysiyet anlayışları var...
Mesela askerler 28 Şubat darbesini yapıyor...
Oralı olmuyorlar...
Fakat bir "Komutan", "yolsuzlukların üzerine gideceğiz" deyince
Fena halde onurları zedeleniyor.
- Demokrasi elden gidiyor, diye ayağa kalkıyorlar.
Eco ile Meco'nun değişik bir siyaset anlayışları var:
"Demokrasi yolsuzlukların güvencesidir"
ilkesine inanıyor, bu konuda iyi anlaşıyorlar. Helal olsun...
Kimi zaman televizyon habercileri, kimi zaman büyük gazeteler aynı hatayı yapıyor.. Haberlerde göze ve kulağa, "Polis zanlıyı tutukladı", "Savcı sanığı tutukladı" gibisinden cümleler çarpıyor. Oysa malumunuz...
Ne polis, ne savcı kişileri tutuklayabilir.
Polis zanlıyı ancak "gözaltına" alabilir. Savcı tutuklanması istemiyle mahkemeye sevkedebilir. Tutuklama yetkisi ancak "yargıca" aittir.
Enerjik Bakan Cumhur Ersümer:
"Operasyon gittiği yere kadar gider" demiş...
Dalton biraderlerin kapısı da çalınacak mı dersiniz?