Öyküyü dün telefonda, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesör Yüksel İnan anlattı...
Yıl 1940...2. Dünya Savaşı'nın en civcivli, en hareketli günleri...Türkiye bu savaşa girmemiştir ama girmesi için dört bir yandan yoğun baskılara maruz kalmaktadır. İşte tam bugünlerde, Amerikalı bir gazeteci, bayan Cook, röportaj için dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü' ye gelir. Sorularını sorup yanıtlarını aldıktan sonra,
-Sayın Cumhurbaşkanı der, aldığım duyumlara göre, Türkiye olarak bu savaşta yer alırsanız, müttefik güçler savaş sonrası size hem 12 Adaları verecekler hem de Kerkük ve Musul üzerinde söz sahibi olmanızı sağlayacaklarmış...Böyle birşeye evet der misiniz?
İnönü' nün gazeteciye yanıtı aynen şu olur:
-Biz Türkiye olarak Ortadoğu'ya girersek, orada bize oynatılacak rol sadece ve sadece Batı'nın jandarması rolü olur. Böyle birşeye asla evet demeyiz. Biz yoksul bir ülkeyiz, ülkemizi ve halkımızı daha müreffeh yapmaktan başka hiçbir talebimiz, hiçbir amacımız yoktur. Bunu herkes böyle bilsin.
***
Bunları söyleyen İnönü, bir zamanlar onu solladığı izlenimini veren kişinin bugün izlediği çizgiyi görse ne der, ne düşünürdü acaba?
Ecevit kürsüde "Saadet" yerine "Vasiyet Partisi" demiş.
Yanlışlıkla konuşma metni ile vasiyet metni mi karıştı dersiniz?
Başbakan Bülent Ecevit, Meclis'ten yurtdışına asker gönderme yetkisini alır almaz sevinçle haykırmış:
"Yaşasııın!... İsmet Paşa'yı geçtim."
Yanındakiler, hayretle:
"Nasıl yani?" diye sormuşlar.
Ecevit, cevap vermiş:
"İsmet Paşa, milleti sadece aç bırakmıştı; oysa ben hem aç bıraktım, artı bazılarını da babasız bırakacağım!"
Bush, "Türkiye gerçek dost" demiş. Ve de gerçek post! İstediğin gibi yayıl, istediğin gibi kullan.
Show TV'de önceki gece cıvıklığın ağır bastığı "Ateş Hattı" programında bir genç adam çok ciddi bir soru sordu:
- Amerika savaşa 40 milyar dolar ayırdı. Acaba asker göndermeye hazırlandığımız bu savaşa biz kaç para ayırdık? Masrafımızı kim ödeyecek?
Mehmetçiğe güvenip askercilik oynayanlar cevaplar herhalde soruyu...
Ünlü komedyen Jay Leno televizyon şovunda konuşuyor: "Amerika bu olaydan sonra düzelmiş görülüyor. Mesela, burada, Hollywood'dakiler ilk şoku çabuk atlattı. Anormalliklere geri döndüler..."
İki değerli bilim adamı... Uluslararası Hukuk Profesörü Bakır Çağlar ve Anayasa Profesörü Zafer Üskül aynı görüşte birleşiyorlar:
Hükümet'in TBMM'dan aldığı "yurt dışına asker gönderme yetkisi" Anayasa Mahkemesine götürülürse çok muhtemelen iptal edilir...
İzahı mı? Hukuk adamlarını dinliyoruz:
- Evet yetki kararları iptal talebiyle Anayasa Mahkemesine götürülemez. Ancak bu tezkereyle bir içtüzük ihlali yapılmıştır. İçtüzüğün yurtdışına asker göndermeyle ilgili 130. maddesinde "belli bir süre için" ibaresi yer alır. Bu tezkere ise "sınırsız ve süresiz" olarak geçmiştir. İçtüzük değiştirilmiştir. Bu durumda tezkere Anayasa Mahkemesine götürülebilir. Ve çok muhtemelen iptal edilir.
- Körfez Savaşında da benzer bir Meclis kararı alınmıştı değil mi?
Prof. Bakır Çağlar anlatıyor:
- Ama o olayın farklı bir boyutu vardı: Aynı gün hükümet Meclisten savaşı gerektirebilecek koşulları gerekçe göstererek başka bir talepte daha bulunmuştu: Sıkıyönetim ilanı kararı... Bu defa ise "sıkıyönetim ilanı" talebi yok.. "Yakın savaş" ya da benzeri bir terim kullanılmadan "savaş hukuku" nu tanımlayan Anayasa'nın 117'inci maddesine dayanarak Genelkurmay Başkanı'na tüm yetkiler devrediliyor. Sıkıyönetim ilanı olmadan bugünkü koşullarda yetkilerin askere devredilmesi de anayasa ihlalidir.. Tüm yetkinin askere verilmesi, meclisin yetkisinden vazgeçmesi anlamına gelir ki, hakların korunmasından asker değil meclis sorumludur.
Bakır Çağlar bir tarihi olayı katıyor sohbetimize:
- Vaktiyle Napolyon da aynı şeyi yapmış ve iktidardan olmuştu! İktidardan düşüşünün hukuki gerekçesi tam olarak neydi, biliyor musunuz?.. Savaş ilanlarının anayasa ihlali sayılması... Savaş ilanı için Meclis'ten "karar"la değil, "kanun benzeri" işlemle izin alması gerekirken bunu yapmaması...