Son af yasasına karşı çıktığı için partisiyle ilişkileri bir anda şekerrenk olan DSP İstanbul milletvekili Mustafa Düz kesin ihraç istemiyle Parti Disiplin Kurulu'na verildi. Düz ile arkadaşımız Fahrettin Fidan konuştu:
- Af yasasında sizi en çok rahatsız eden şey neydi?
- Soyguna, vurguna karışmış bürokratların af kapsamına dahil edilmeleri. Beni ikna etmek için makamına çağıran Hüsamettin Özkan'a bunu açıkça söyledim. Bana bunun izahını yapın dedim, yapamadı.
- Sizce o bürokratlar af kapsamına niçin dahil edildiler?
- Çünkü onlar o yolsuzlukları tek başlarına yapmadılar, bazı siyasilerle ortak yaptılar. Eğer af kapsamına dahil edilmeselerdi, onlar da o siyasilerin kimler olduğunu açıklayacaklardı.
- Sözünü ettiğiniz o siyasiler arasında DSP'li olan da var mı?
- Var.
- Size bu yüzden tavır aldılar demek...
- Bakın, ben kendisinin daveti üzerine birkaç kez Hüsamettin Özkan'ın makamına gittim. Orada tanık oldum ki, Mesut Yılmaz'la, kendi genel başkanından daha içli - dışlı. Aralarında adeta bir telefon köprüsü kurmuşlar, sürekli birbirlerini arayıp birşeyler konuşuyorlar.
- Ne tür şeyler?
- DSP'li birini rahatsız edecek şeyler.
Uzun sözün kısası.. Bir milletvekili halkın istemi ve duyguları yönünde oy kullandığı için partisinden atılıyor. DSP'de demokrasi bu...
Bazı bumeranglar geri gelmez. Özgürlüğü seçer.
J.Lec
TRT’nin kimine göre 500 bin, kimine göre 2 milyon dolara malolduğu söylenen logosunu görenlerin ilk tepkisi: "Bunu ben de çizerdim" oluyor. Vasat yetenekte bir grafikçinin çizebileceği alelade bir desen. Üzerindeki "yeşil" renk tarımı, "mavi" denizleri, "kırmızı" bayrağı temsil ediyormuş. Radyo ve televizyonu temsil eden figür yok. Logonun tümü neyi temsil ediyor derseniz: "Sokağa atılan parayı "...
Fransa’nın sembolü neden horozdur?
Fransızların bu konudaki açıklaması:
- Çünkü iki ayağı da (afedersiniz) bokun içinde olduğu halde ötmeyi başaran tek hayvan odur...
Avrupalılar mıydı, yoksa Amerikalılar mı? Yine böyle bir incitici kararın ertesinde şu tespitte bulunmuşlardı:
- Türkler karara biraz homurdanır, sonra unutup susarlar...
Fransız Parlamentosu ve hükümeti, hiç kuşkunuz olmasın Ermeni soykırım tasarısına karşı dünden itibaren gösterdiğimiz tepkileri bu gözle izlemekte, saman alevi olarak görmektedir. Türkiye'nin hiçbir ciddi yaptırımda bulunamayacağı, bu gücünü kaybettiği düşüncesindedir Fransızlar.
Gerçekten de... Nerede bundan 5 - 10 yıl önce Fransa veya ABD'deki ermeni anıtları veya tasarıları pişirilirken gösterilen sert tepkiler, nerede şu son dönemde ABD veya Fransa'ya karşı sergilenen pısırık ve suskun tavır.
Ankara daha çok hazine yağması ve bu yağmanın hesaplaşmasıyla meşgul.
Hükümette üç kafadan üs ses çıkıyor.
İtibarımız eskisi gibi değil...
Parasal yönden Fransız iş dünyasının ihale beklentilerine yanıt vermekten uzaklaştık.
Ermeni lobisi ise çok etkili...
O yüzden Türk - Fransız ilişkileri ermeni oylarına feda edildi.
Bu arada öyle sanılır ki Fransa Türkiye'nin AB'den uzaklaşmasını da istemekte, ülkenin AB'ye girişini istemeyenlere malzeme sağlamaktan zevk almakta.
Kendimize gelince... Elbette kabahatin büyüğü bizde.
Ermeni tehciri konusunda tutarlı bir ulusal görüş oluşturamadık.
Yıllardır arşivleri açmaktan, tarihçileri buluşturmaktan söz ettik. Başaramadık.
Ermeniler arı gibi çalışırken kendi görüşlerimizi savunamadık.
Bir küçücük örnek.. Geçenlerde Kalamış Rotary Kulübü, Türkiye'nin tezlerini en önde savunan Amerikalı tarihçi Justin McCharty'yi Türkiye'ye getirdi. McCharty, Ankara'da konferans verdi. Temaslar yaptı. Biliyor musunuz... Tek bir gazetede adamı cesaretlendirecek tek bir haber yayınlanmadı... Özetle... Giyotine başımızı biraz da kendimiz uzattık.
Cumhurbaşkanı: Türkiye yıkanmalı, temizlenmeli, demiş.
Temizlik malzemesi alımında kimbilir ne vurgun olur!
Cihan Demirci