Trabzon, Kırıkkale ve Malatya'da üç yeni diş hekimliği fakültesi açılıyormuş... Haberi duyan Diş Hekimleri Birliği Genel Sekreteri Nezih Yavuz Tan, "Eyvah" diyor... Bu fakültelerin diş hekimi değil diplomalı işsiz üreteceğini söylüyor. Peki neden?
- Türkiye'de halen 16 tane dişçilik fakültesi, bu fakültelerin de toplam 5 bin öğrencisi var. Her yıl "bin" diş hekimi aramıza katılıyor. Meslektaşlarımız arasında işsizlik çığ gibi büyürken yeni fakülteler açılması yanlış.
- İyi ama pek çok yerde diş hekimi açığı olduğu da bir gerçek...
- Doğrudur. Büyük şehirlerimizde "2 bin kişiye bir" diş hekimi düşerken, bu sayı Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da "40 bin kişiye bir" diş hekimine kadar yükselebiliyor.
- O halde?
- Sorun yurt çapındaki dağılımın dengesiz oluşunda. Teşvik politikalarıyla dağılım düzeltilebilir. Ama asıl çözüm, koruyucu diş hekimliğini geliştirerek sorunu baştan çözmek. Avrupa böyle yaptığı için bir süredir mevcut diş hekimliği fakültelerinin bazılarını kapatıyor. Örneğin Hollanda'da toplam 5 fakülteden üç tanesi kapatıldı.
- Taşradaki fakültelerde öğretim elemanı, araç - gereç durumu nasıl?
- Çok kötü. Isparta Diş Hekimliği Fakültesi'nde sadece bir tek profesör var örneğin... Yeni üniversiteden önce mevcutlar düzeltilmek zorunda.
Mesut Yılmaz "kadrolar değişmeli" demiş. Birisi "Siz kadroda değil miydiniz" diye sorsa...
Derya Derin
Ekonomiden hükümetin değil de İMF’nin sorumlu olduğuna dair en sıcak örnek!..
Cihan Demirci
DSP milletvekili Uluç Gürkan, Meclis'te arkadaşımız Fahrettin Fidan'ın kulağına fısıldıyor:
- Tansu Çiller davet almış, Nisan'da Amerika'ya gidecekmiş! Bence dikkat çekici bir gelişme...
TC Başbakanlığı'na giden yollardan birinin ABD'den geçtiği cümlenin malumu olunca Uluç'un "tüyo"su daha bir önem kazanıyor. DYP yöneticilerinin acaba böyle bir davetten haberleri var mı? Genel Başkan Yardımcıları Hasan Ekinci ve İsmet Attila, "Hayır" diyorlar, "biz böyle bir şey duymadık..." Genel Sekreter Ali Şevki Erek ise şöyle diyor:
- Bu soru, geçen gün katıldığı bir televizyon programında Genel Başkanımıza soruldu, hayır, böyle bir şey yok, demedi.
Gizemli bir durum var ortada...
Elinize ulaşan elektrik faturalarına dikkatle bakıyor musunuz?
Elektrik Mühendisleri Odası (soygunu daha net görebilmemiz için) evlerimize gelen elektrik faturalarını alıcı gözüyle inceleme çağrısı yapıyor...
EMO'nun çağrısına uyarak dört kişilik bir ailenin aylık asgari elektrik tüketimine şöyle bir göz atalım:
Aydınlatma için harcanan elektrik: 90 kw.s
Bulaşık Makinası: 30 kw.s
Çamaşır Makinası: 24 kw.s
Elektrikli Fırın: 30 kw.s
Ütü: 12 kw.s
Buzdolabı: 54 kw.s
Televizyon: 36 kw.s
Elektrik Süpürgesi: 12 kw.s
Izgara: 15 kw.s
Diğer: 6 kw.s
TOPLAM: 309 kw.s
***
Faturada "soygun" izini nasıl arayacağız?..
1) TEDAŞ, konut başına 150 kw.s'lik asgari sınır aşıldığında her kw.s için "yüzde 50" zamlı tarife uyguluyor. Ocak ayında 150 kw.s'e kadar kw.s başına "52 bin TL" olan bedel, bu miktar aşıldığında "78 bin TL" oluyor. Dört kişilik bir aileye ait yukardaki faturada da görüleceği gibi, "en idareli" kullanımlarda dahi aylık enerji tüketimi "150 kw.s" sınırının iki misline çıkıyor; faturadaki karşılığı da 28 - 29 milyon TL'yi buluyor.
2) Artık her meskenden her faturada "güç bedeli" adı altında aylık 2 Milyon TL sabit ücret alınıyor.
3) Yetmedi.. Elektrik zammı otomatiğe bağlandı. Her ay enflasyon oranında yapılacak zamlar faturalara yansıtılacak.
4) Yine yetmedi... KDV oranı yüzde 17'den yüzde 24'e çıkarıldı.
Peki nereye gidiyor paralar?
EMO diyor ki:
TEAŞ, özelleştirilen santrallardan elektriği "60 bin TL"ye alıyor.
TEDAŞ'a "27 bin TL"ye satıyor.
TEDAŞ da (yukarda belirtilen fiyatlarla) bize...
EMO'ya göre... Vatandaştan alınan paraların çoğu "60 bin TL" ile "27 bin TL" arasındaki farkı kapatmaya harcanıyor. Ödenen para kullanılan elektriğin bedeli değil devlete atılan kazığın vatandaşa yansıması...
İnsan, gün boyunca düşündüğü şeylerin toplamıdır...
John Locke
Nankör... Bir türlü doyuramadık...