"Kod Adı Hizbullah" ve "Batman'dan Beykoz'a Hizbullah'ın Kanlı Yolculuğu" adlı kitapların yazarı Mehmet Faraç, geçen pazar günü yani sinagog baskınından bir gün sonra Cumhuriyet'te şunları yazıyordu:
"24 Ekim günü öğle saatlerinde polis telsizlerinden kentte 06 plakalı bomba yüklü bir aracın dolaştığı anons edilmişti... İddiaya göre araç, Göztepe Taşmektep Sokak'taki sinagog yakınlarıyla Şişli'nin çeşitli kesimlerinde görülmüştü. Kaynaklar polisin bu anonsunu doğruluyor, ancak araçların görüldüğü yere giden polis ekiplerinin yaptığı araştırmada izine rastlanmıyordu. Bu olay doğruysa güvenlik birimleri daha sonra bu araçların bulunmasıyla ilgili ne yapmışlardı? O aracın direksiyonunda kim vardı?"
O gün direksiyonda olan kişi muhtemelen sinagog saldırısında da direksiyondaydı...
Mehmet Faraç bir gün sonraki yazısında da şu soruyu soruyordu:
- Hücre çöktü mü, yoksa ayakta mı?
5 gün arayla ikinci ikiz patlama hücrenin çökmediğini ya da ikinci hücrenin harekete geçtiğini gösteriyordu...
Mehmet Faraç'a göre bu terör, dış kaynaklı Hizbullah bağlantılıdır...
AKP'nin belli yöndeki hızlı kadrolaşması bu terörü yürüten radikal kadrolara hareket alanı sağlamıştır. Peki çözüm nerede? Çözüm bir an önce terör hücrelerinin ortaya çıkarılıp elinin kolunun bağlanmasında... Bir başka çözüm mümkün mü?
Bir problemin güç olduğunu bana söyleme; eğer o güç olmasaydı, zaten problem olmazdı.
Hollanda ve Rusya, kendi vatandaşlarına Türkiye gezilerini iptale gerek olmadığını söylüyor. İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw ise İngilizlere çağrıda bulunuyor:
"Can güvenliğiniz söz konusudur, gerekmedikçe İstanbul'a gitmeyin!"
Biz Amerikan ve İngiliz askerlerinin yükünü hafifletmek için Türk askerini Irak'a gönderecek, ateşin içine atacaktık. Eloğlu o çapta bir tehlike söz konusu olmadığı halde yurttaşına "Türkiye'ye gitmeyin" diyor. Haklı... Ama bilvesile fedakârlığımızın (enayiliğimizin) takdir edilmesi gerekmez mi!?
Teröre durup dururken onlarca sevdiğimizi kurban verdik... Biri de değerli sanatçı Kerem Yılmazer... Kerem'in saat 11.00'de NTV stüdyolarında seslendirmesi vardı. Levent'te HSBC'nin önünde saat 10.55'te kırmızı ışıkta durdu. Kimi dostlarımız 3 - 5 dakikalık tesadüfi gecikmelerle patlamalardan kurtulduklarını anlattılar dün. Kerem zamana yakalanmıştı. Sanatçı dostları dün Kerem Yılmazer adının Şehir Tiyatroları'ndan birine verilmesi için kampanya başlattılar. İnsanlık dışı saldırıların sevgilerimizi öldürmeyip büyüttüğünü anlatmak için en güzel mesaj olacaktır bu...
İnsanlar akılsızlıkları yüzünden "alınlarında yazılı olandan" daha çok acı çekerler.
El Kaide garip bir örgüt... Amerika'nın düşmanı olarak tanınıyor. Ama yaptığı her eylem en çok ABD'nin işine yarıyor.
El Kaide'nin İkiz Kulelere 11 Eylül saldırısı, Amerika'nın Afganistan'ı işgali ve Hazar Denizi çevresine yerleşmesi için bahane olmuştu...
11 Eylül'ün şoku o kadar büyüktü ki, ABD'nin terörle ilişkisi olmayan Irak'a saldırmasındaki haksızlık bile görmezden gelindi...
Ne var ki Washington Irak'ta batağa saplanınca hesaplar tersine döndü.
Bush ve Blair'in yalanları iyice göze batar oldu.
İki ahbap çavuş kendi ülkelerinde güç duruma düştü.
Derken gelsin yine terör... Gelsin yine El Kaide...
Terör bir yandan Irak direnişini "ABD'ye karşı terörist eylem" görüntüsüne sokuyor. Amerika'nın elini güçlendiriyor.
Bir yandan Irak çevresindeki ülkelere (Fas, Tunus, Suudi Arabistan, Türkiye) düzenlenen terör saldırıları ile dikkatler ABD ve İngiltere üzerinden El Kaide ve terör üzerine kayıyor. ABD ve İngiltere'ye "haklıymışlar" görüntüsü sağlıyor. ABD kurtarıcı! konumuna giriyor.
El Kaide kuşkulu bir örgüttür. Bin Ladin ABD'nin yetiştirmesidir. Geçmişte olduğu gibi bugün de CİA tarafından yönlendirildiği yolunda ciddi işaretler vardır. El Kaide imzalı tüm eylemlerin sonunda Amerika'nın işine yaraması gözleri açmalıdır. Yeni tuzaklara düşmemek için Türk halkı da gözlerini dört açmak zorundadır.