Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türk tütünüyle üretilen ve üzerinde deve resmi bulunan Amerikan sigarasının adı neden Camel'dir? Deve neyin simgesidir? Soruların yanıtını şair Sunay Akın, önceki akşam televizyonda anlattı:
"Yıl 1856. Dışarıdan Amerika'ya gelip yerleşen beyazlar, topraklarını ele geçirmek istedikleri kızılderililerle savaş halindedir. Güçlü düşman karşısında daha fazla direnemeyen kızılderililer kıtanın ortalarındaki kurak topraklara doğru geri çekilirler ve savaşı orada sürdürmeye başlarlar. Beyazlar, bu olumsuz coğrafi ve iklim koşullarında, özellikle de cephane taşımada kendilerine yardımcı olabilecek bir hayvana ihtiyaç duyarlar. Sorup soruşturmaları sonunda öğrenirler ki, Osmanlı topraklarında deve denilen böyle bir hayvan yaşamaktadır. Dönemin Amerikan Hükümeti, bu hayvandan satın almaları için İstanbul'a bir heyet gönderir. O sırada Osmanlı tahtında oturan Padişah Abdülmecit, beyazlara istedikleri 30 deveyi satar, iki tane de hediye olarak verir. Beyazlar, bu develerin büyük katkısıyla savaşı kazanırlar. Deve, bu olaydan sonra Türk - Amerikan ilişkilerinin simgesi olur. Daha sonra da Türk tütünüyle üretilen Amerikan sigaralarının simgesi..."

Sevenlerinden Fikret Kızılok’a: Bu kalp seni unutur mu?


Amerika cazip ülke... Orada bulunmuş, yönetimini sevmiş, zenginliğine ve güzelliğine vurulmuş olabilirsiniz. Belki de mesleğinizde Amerikalılardan gördüğünüz destek önem arzediyor. Amerikan elçiliğinin "Dostlar" listesinde bulunmanın avantaj olacağını düşünüyorsunuz... Fırsat buldukça Amerikalılara şirin görünmeye çalışıyorsunuz...
Çalışınız... Amerikalıları övünüz, istediğiniz gibi yağlayınız... Ama üç kuruşluk çıkarınız için Türk halkını savaşa sürmeye, Türkiye'yi ABD'nin hizmetine sokmaya çalışmayınız... Ayıp oluyor...

Rivayet o ki... Boston'da bir barmen, FBİ'ya şu ifadeyi vermiş...
"10 Eylül akşamı United Airlines ve American Airlines pilotları sabaha kadar çok aşırı içtiler, içlerinden biri:
- Ben Boing 767 ile World Trade Center'in ikiz kulelerinin arasından geçerim, dedi. Bunun üzerine diğeri:
- Sen geçersen ben de gözlerim kapalı geçerim, dedi.
Üçüncüsü
- Ulan siz oradan geçin, ben de PENTAGON'un ortasına inmezsem bıyıklarımı keserim, diyerek Bar'dan ayrıldılar.
Dördüncü, yürüyemiyecek kadar sarhoştu (O da zaten açık araziye düştü).

George Bush Ankara'yı aramadı... Dost ülkeleri saydı arada Türkiye'yi saymadı... Acaba bizi unuttu mu? Ankara ABD'ye desteğini açıklamakta geç kaldı... Gibi yakınmalar birbirini izliyor.. Medyamız izlenen politikayı fevkalade yavaş ve pısırık buluyor...
Oysa Körfez savaşında böyle miydi?
Turgut Özal'ın Körfez Savaşında gösterdiği örnek aktif politikayı, CNN Türk de yayınlandıktan sonra "The Özal" başlığıyla piyasaya çıkan kitapta okuyabilirsiniz. Öyle bir aktivite ki... Bizim Tonton daha savaş başlamadan Irak petrol boru hattını kapatmış, bu davranışıyla Baba Bush'u hem şaşırtmış hem mutlu etmiştir. Savaş süresince Tonton ve Bush sürekli telefonlaşmış, iki ülke tarihte benzeri pek az görülmüş bir işbirliği yürütmüştür.
Peki sonuç mu?
"The Özal" adlı kitapta Şerif Egeli'nin sözlerini okuyalım:
- Irak - Kuveyt Harbi'nden önce Ortadoğu'ya 5 milyar dolara yakın bir müteahhitlik hizmetimiz vardı, kontratlarımız vardı. Bugün Ortadoğu'ya ihracatımız 2 milyar dolara düşmüş vaziyette... ihracatımızın durmasının sebebi tamamıyla kamyonlarımızın Ortadoğu'ya ulaşamaması, Irak'tan geçememelerinden dolayı. Bunu 10 senelik bir süreye yayarsanız, her sene 3 milyar dolar kaybettiğinizi düşünürseniz, en aşağı Türkiye bu yüzden 30 milyar dolar kaybetti. Bir de sınırının kapanmasından dolayı, kamyonculukla geçinen binlerce aile, işsiz kaldığında bence terörün de en büyük sebebi o Irak sınırının kapanması oldu. Bir de üstüne o kadarda para harcadık o terörü halledebilmek için. Verilen 3 milyar doları da F - 16 uçaklarının alımına harcadık.
***
Özal'ın Amerika'yı memnun etmeyi hedefleyen aktif uydu politikasının bedeli işte bu olmuştur. Ama anlaşılan bu bedel de bazılarını akıllandırmaya yetmemiştir...

Birileri cihad ilan ediyor, ötekiler haçlı seferi.
Ortada nükleer tehlike de olmasa ortaçağda yaşadığımızı düşüneceğiz.