Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Melih AŞIK

Cep telefonuyla konuşmasını sürdüren bir yolcunun Ankara-Bodrum seferini yapmaya hazırlanan THY pilotu tarafından uçaktan indirildiği haberi, pazar günkü gazetelerde yer almıştı. Aynı gün, aynı konudaki ikinci haberi de biz aktaralım izninizle...
Harekete hazırlanan uçakta, son kontrolleri yapan hostes, yolculardan birinin hala cep telefonuyla konuşmakta olduğunu görünce, telefonunu kapatması için kendisini uyarır. Hostes, uçağın arkasına kadar gidip yolcuları tek tek kontrol eder, geri dönüşte bir de bakar ki, bu kez az önce uyardığı yolcunun yanındaki yolcu telefonunu açmış, birileriyle konuşmaktadır. Çok kızar tabii:
-Beyefendi der, biraz önce yanınızdaki yolcuyu uyarmıştım, ayrıca sizi de mi uyarmam gerekirdi?
Bizimki ne yanıt verse beğenirsiniz?
-Benim yaptığım konuşma çok önemli değil hanımefendi...Arka koltuklardan birinde oturan arkadaşımla konuşuyorum,
Öyle anlaşılıyor ki, onca uyarıya, ucuz atlatılan onca badireye karşın, halkımız uçak yolculuğunda cep telefonu kullanmanın ne kadar tehlikeli birşey olduğuna hala inanmıyor.
Halkımızın aklı gözündedir. Gözüyle görmeden birşeye inanmaz. Umarız bu defa tersi olur da, birisi cep telefonuyla uçak düşürmeden halkımız kendiliğinden disipline girer.

Ankaralı meslekdaşlarımız Coşkun Kartal'la Fendiye Kartal'ın 6 yaşındaki çocukları Barış Kartal'ın yaz okulunda kolunu ısırdığı arkadaşı tarafından kendisine "Mayk Taysın" lakabının takılmasının öyküsünü pazar günü bu sütunlarda okumuştunuz.
Efendim, minik Barış adının gazetede yer almasından sonra bir havalara girmiş ki sormayın...İki gündür kiminle konuşsa, konuyu hemen buraya getirip havasını basıyormuş.
Barış, pazar günü babaannesinin evindeymiş. Meclis'te, Plan Bütçe görüşmelerini izleyen annesi Fendiye Kartal, birara, benim küçük yaramaz şimdi ne yapıyor acaba, diye merak etmiş, babaannenin ev telefonunu çevirmiş. Telefonu açan Barış, karşıdan annesinin sesini duyunca, hayal kırıklığını şöyle dile getirmiş:
-Hay Allah, anne sen miydin? Ben de gazeteciler arıyor sanmıştım!

Sekiz yıl kesintisiz eğitim tartışması bir hayat memat meselesi sıcaklığında, ince bir taktik ve propaganda savaşıyla kızışarak sürüyor...
Dinci kesim ve onun siyasetteki temsilcisi RP, sekiz yıl kesintisiz eğitimi "MGK dayatması" diye gözden düşürmeye çalışıyor, "İmam hatip okullarını kapatarak resmi görüş doğrultusunda tek tip insan yetiştirecekler" propagandasıyla demokrasiye saygılı kesimin aklını çelmeye çalışıyor.
Geçenlerde bu propagandaya ilişkin bir yazıya şöyle girmiştik:
"Refah Partili siyasetçi ve yazarlar olsun, Mehmet Altan, Etyen Mahçupyan, Cengiz Çandar gibi RP doğrultusunda düşünen yazarlar olsun, imam hatip ortaokullarının kalkmasının tek tip insan yetiştirmeye yönelik adım olduğunu savunuyorlar..."
Yıllardır "Atatürkçülük", "Cumhuriyet", "Laiklik" karşıtı kampanyada RP ile aynı ağzı kullanan, omuz omuza aynı hedeflere ateş eden ve bundan rahatsız görünmeyen Mehmet Altan, bu defa (adı konduğu için mi, yoksa RP gözden düştüğü için mi, her nedense) RP doğrultusunda düşündüğüne ilişkin satırlara tepki gösterdi. Yazdığı yazıya RP'ye yönelik eleştirilerinden örnekler koydu. İmam hatip ortaokullarının kalkmasının tek tip insan yetiştirmeye yönelik olduğuna ilişkin tek satır yazı yazmadığını ekledi.
Peki Mehmet Bey ne diyor, neyi savunuyor?
24 Temmuz'daki yazısında mevcut sisteminin yaratıcılığa kapalı "tek tip" insan yetiştirdiğini anlattıktan sonra bakınız aynen ne diyor:
"Ankara'da generaller bastırınca Talim Terbiye Kurulu'nun biçimlendirdiği `tek tip' insan yetiştirmeye yönelik eğitim kesintisiz olarak sekiz yıla çıkarıldı.."
Eğitim sorunları elbette her zaman tartışılabilir. Ancak neyi ne zaman tartıştığınız önemli. Ve aldığınız tavır...
Zorunlu temel eğitimin kesintisiz 8 yıla çıkarılması, generallerin keyfi bastırması sonucu ortaya çıkmış suni bir gündem maddesi midir? Bütün amaç tek tip insan yetiştirmeye yönelik bir eğitimi üç yıl daha uzatmaktan mı ibarettir?
Yoksa...
Yapılan iş, son iki "Eğitim Şurası"nda tüm eğitimcilerin ve RP dışındaki tüm partilerin aldığı ortak kararla taahhüde dönüştürülmüş bir çağdaş ve acil atılım; laik demokrasiyi savunmak için zorunlu bir adım mıdır?
Bu iki soru karşısındaki tavır, sekiz yıl tartışmasındaki siyasi doğrultuyu da belirliyor bizce.
Mehmet Altan'ın aldığı tavır hangi doğrultudadır. Kimi memnun ediyor?
İşte RP'nin organı Milli Gazete'nin 2 Nisan sayısında Mehmed Şevket Eygi'den bir ipucu:
"Mehmet Altan'ın, Gülay Göktürk'ün, Cengiz Çandar'ın ve başka isimlerin bazen o kadar güzel yazılarını okuyorum ki, tebrik etmemek kabil değil..."
Mehmet Altan'ın RP doğrultusunda düşünmediğini biz kabul etsek bile... Bunu RP'li yazarlara kabul ettirmek mümkün değil görüldüğü gibi. İşimiz zor!


Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr