Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Melih Aşık


Meclis kürsüsünde ve TV ekranlarında sık sık yumuşak ses tonu, sakin tavrı ve güleryüzüyle demokrasi ve hoşgörü dersleri veriyor... Kendi yandaşları haksızlığa uğradı mı karşı tarafı derhal insan hakları ve demokrasiye saygısızlıkla suçluyor... Her haliyle yumuşak ve demokrat bir kişilik arzediyor RP Genel Sekreteri Oğuzhan Asiltürk... Peki acaba gerçek kişiliği ve gerçek düşüncesi de dışarıya gösterdiği gibi mi?
Bir küçük örnek...
Bundan birkaç hafta önce... Oğuzhan Asiltürk parti genel merkezinde basın toplantısı yapıyor. Toplantının sorular bölümünde Türkiye gazetesinden Faruk Mangırcı, elini kaldırıyor, sorusunu soruyor:
- Konuşmanızda adil düzenden, bu düzenin ahlak ve faziletlerinden söz ettiniz. Koalisyon ortağı olmadan önce Tansu Çiller hakkında yaptığınız yolsuzluk suçlamalarını, kendisiyle koalisyon ortağı olduktan sonra unutmanız, hatta tam tersi tavır takınmanız Adil Düzen'in ahlak ve fazilet anlayışıyla bağdaşıyor mu sizce?
Asiltürk,
bir anda kıpkırmızı kesiliyor...Soruyu yanıtlamak yerine muhabire hangi gazetede çalıştığını soruyor. "Türkiye gazetesi", yanıtını alıyor... Aynı anda basın toplantısını izleyen diğer meslekdaşlarımız Asiltürk'e soruyor:
- Bu soruyu niçin sordunuz efendim? Kendisini işten mi attıracaksınız yoksa?
Asiltürk'ün yüzü daha bir kızarıyor:
- Ne münasebet! Sadece merak ettim.
Faruk Mangırcı ertesi gün büro şefinden çok sert bir fırça yiyor... Çünkü Asiltürk gazete yönetimine telefon açarak Faruk'u şikayet etmiş, bu yüzden gazetede ortalık birbirine girmiştir... Aradan birkaç hafta geçiyor... Faruk Mangırcı, birkaç gün önce idareye çağırılıyor, bir süredir beklemekte olduğu tebligat kendisine tebellüğ ediliyor:
- İşten çıkarıldınız, hayatta başarılar!
Asiltürk'ün gerçek asaletinin görünenden farklı olduğu anlaşılıyor...

Refah Partililer Bülent Ecevit'in 23 Nisan'da TBMM'de yaptığı "tarihi" konuşma karşısında tarihi bir tahammülsüzlük ve taşkınlık sergilediler. ANAP'lı Korkut Özal dün sütunumuzda bu konuşmanın özünü tartışmıyor ama RP'liler gibi o da üslubunu eleştiriyordu. DSP'li bir parlamenter dostumuz telefon açarak dedi ki:
- Bir konuşmanın "özü" ancak belli bir üslupla söylendiği zaman yansıtılabilir. Öz ile biçim birbirini tamamlar. Siyasi bir konuşmayı lokantada garsondan peçete ister tonda yapamazsınız. Bülent Beyin üslubu çok doğruydu. RP'lilerin yerlerinde duramaz hale gelmeleri de mesajı aldıklarını gösterdi... Çingene reisinden kızını istemişler. Vermemiş... İsteyenler sinirlenip küfür etmeye başlayınca " Hah, şöyle doğru dürüst isteyin de verelim" demiş. Ve kızı vermiş. Herkesin anlayacağı bir dil var...


"İnönü'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da ve son yıllarda Güneydoğu'da ölme görevine ses çıkarmadığımız bir ordunun , Türkiye Cumhuriyeti'ni bir din devletine dönüştürme girişimlerine itiraz hakkını tartışma konusu yapmak genel gerçekliğimiz içersinde Türk ordusunu hiç tanımamakla eşanlamlıdır..."
Ahmet Cemal ( Cumhuriyet)


İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği 2'inci Uluslararası İslam Düşüncesi Konferansı'nın açış konuşmasını İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptı ve müslümanların önüne "Bilgi Çağı" na dair "hedef"ler koyarken dedi ki:
- 21'inci asrın ışığında önümüze yeni ufuklar açılmaktadır. Sanayi medeniyeti miyadını doldurmuş; tarihin sayfaları arasında yerini almaya doğru yürümektedir. Yeni bir medeniyet dalgası insanlığı büyük bir dönüşüme doğru çekmektedir. Bu çağ, "Bilgi çağı" dır. Ve bütün insanlığın selameti için İslam'a "güncellik" kazandıracak süreçlerin habercisidir. Bu yeni medeniyet dalgası, müslümanlar olarak önümüze büyük imkanlar getiriyor. Bu fırsatların ve imkanların değerlendirilmesi gerekir. Bizler sanayi medeniyetine hazırlıksız yakalandık. Şimdi de bilgi çağıyla gelen bilgi medeniyetini anlayamazsak yeni bin yılda da mağluplar ve mağdurlar safında yerimizi almaktan kurtulamayız...
Konuşma bittikten sonra toplantıyı izleyen ancak adını vermek istemeyen bir öğretim üyesi, arkadaşımız Aydın Arıcıoğlu'na dedi ki:
- Tayyip Bey çok ilginç bir bakış açısı sergiliyor... Örneğin insanlık ve uygarlık tarihine sürekli "biz" ve "onlar" ayrımcılığıyla bakıyor. Tek ölçüsü var: "Mağlubiyet" ya da "galibiyet"... Ve tek azabı, "geçmişin galibi" olamamak... Acaba sanayi çağına olduğu gibi, bilgi çağına da en küçük bir katkıda bulunmayanlar, bu gelişmeyi kendilerince bir çekişmeye dönüştürüp "galibiyet" i yakalayabilirler mi?! Acaba "bilgi" ye ve "bilgi çağı" na yaklaşım biçimi böyle mi olmalıdır?

Yavaş yavaş "internet"le tanışıyoruz... İçine girdikçe şaşırıyoruz... Örneğin Washington Post gazetesini ABD'li okurun eline geçmeden okuyabiliyorsunuz. O arada şaşırtıcı bilgilere ulaşabiliyorsunuz... Örneğin... Erzurum'da 4 gün sonra havanın yağışlı mı güneşli mi olacağını, en yüksek ve en düşük sıcaklıkların kaç dereceye ulaşacağını internet aracığlığıyla Washington Post gazetesinin "Hava Durumu" sayfasından öğrenmeniz mümkün. Hava durumunu aynı zamanda hareketli uzay fotoğrafından da izleyebiliyorsunuz... Bu en basit örnek... İnternet sizi akıl almaz bilgilere ulaştırıyor. Kimi başka imkanlar sağlıyor. Örneğin bir tuşa basarak dünyanın öbür ucunda bir şahısla görüntülü olarak telefon konuşması yapabiliyorsunuz. Ve daha neler. Bugün ve gelecekte "bilgi" yi yerli yerinde; üretim ve refahın artmasında kullananlar başaracak... Bilgiyi kullanacak yeri bulamayan bilgiyi kullanmasını da öğrenemeyecek...