Melih Aşık
- Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Tansu Çiller'e hükümeti kurma görevi vermeyerek doğru davranmıştır, bundan sonra da vermezse yine doğru davranmış olacaktır...
Bu sözleri dün telefonda Anayasa Profesörü
Zafer Üskül söylüyor... Gerekçesini de şöyle anlatıyor:
- Sayın Cumhurbaşkanı Mesut Yılmaz'ı atamasına dayanak olarak Anayasa'nın 109'uncu maddesini gösteriyor; "benim bu yetkim var, istediğimi atarım" diyor. Bence şu içinde bulunduğumuz durumda sadece 109'un belirtilmesi yeterli değil. Bu takdirde RP; DYP ve BBP sayı hesabıyla kendilerinin atanması gerektiğini iddia edebilirler. Oysa Anayasa'nın bir de 104'üncü maddesi var ki Sayın Demirel'in esas dayanağı bu madde olamalıdır..
- Ne gibi ?
- Anayasa'nın 104'üncü maddesinin birinci fıkrası "Cumhurbaşkanı devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasına gözetir"
diyor. Ancak hiçbir maddesinde ona bu görevi ifa edecek araç vermiyor. Erbakan'ın istifasıyla doğan boşluk şimdi Cumhurbaşkanı'na bu yetkiyi kullanacak araç vermiştir. Cumhurbaşkanı hükümeti kurmakla Mesut Yılmaz'ı görevlendirerek 104'üncü maddenin gereğini yerine getirmiştir. Mesut Yılmaz güvenoyu alamazsa görevi bu defa Ecevit'e veya bir başkasına verebilir. Böylece 45 günü geçirip bir seçim hükümeti kurmaya da gidebilir. Refahyol iktidarında - devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmadığı -
kesinleştiğine göre... Cumhurbaşkanı'nın o ortaklık dışında modeller araması 104'üncü maddeye uygun bir davranıştır. Hatta maddenin gereğidir...
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği'nin kuruluşunun 7'inci yıldönümü İstanbul Üniversitesi'nin Baltalimanı tesislerinde verilen yemekle kutlandı. Dernek Başkanı Profesör
Burhan Şenatalar'ın geceyi açarken yaptığı konuşma,
"hızlı" yaşayıp
"çabuk" unutan bir toplum olmamız hasebiyle.. ve de.. içerdiği kimi "küçük" anımsatmalar nedeniyle.. son derece hoştu... Dedi ki
Şenatalar:
- 1990 yılında resmen kuruluşumuzu gerçekleştirdiğimiz günden bu yana köprülerin altından çok sular aktı, çok şey değişti... O tarihte Türkiye nüfusu 56 milyondu. Henüz 5 milyon liralık banknotlar çıkmamıştı. Yalnızca 5 milyonluklar değil, 1 milyon liralıklar, 500 bin liralıklar ve inanmıyacaksınız ama.. 100 bin liralıklar bile çıkmamıştı. 100 binlik banknotlar Ekim 1991'de çıktı.. O tarihte üniversite sayısı 30'un altındaydı. Turgut Özal Cumhurbaşkanı'ydı, Sayın Demirel ve Sayın İnönü muhalefetteydiler ve Allah için çok iyi muhalefet yapıyorlardı... Aynı tarihte Sayın Çiller çevre zararlarıyla ilgili faaliyetlerini çok sınırlı bir boyutta tutmaktaydı, siyasete atılmamıştı. Aynı tarihte İstanbul ve Ankara kentlerinin başına birer politik afet olarak Tayyip ve Melih Bey'ler düşmemişti. Üniversitelerin başında 12 Eylül'ün ihsanı (!) olan bir akademik afet vardı sadece. Biz de onun bize verdiği motivasyonla bu örgütlenmeye girişmiştik....
Hacı ile
Bacı, noter huzurunda aldıkları 278 adet
"Mesut'a güvenoyu vermeyeceğim" imzasıyla
Demirel ve
Yılmaz'a karşı taarruza (!) geçtiler. Peki, her türlü alım - satım işlemlerinde,
"ilerde doğabilecek anlaşmazlıklara karşı önlem olsun" diye başvurulan
"noter" merciinin güvenoyundaki rolü hukuka ve anayasaya ne kadar uygun?. Arkadaşımız
Aydın Arıcıoğlu, soruyu Anayasa Profesörü
Süheyl Batum'a yöneltiyor. Ve şu yanıtı alıyor:
- Bakınız.. mahkemeler, kiracının
"kira sözleşmesi" imzalarken ev sahibine verdiği
"tahliye taahhüdü"nü dahi geçersiz kabul ediyor. Çünkü, kiracının bu taahhütte bulunurken
"hür iradesiyle" davranmadığı düşünülüyor; iradesi
"bağlanmış" kabul ediliyor. Kiracı, ev tutma telaşı içinde ev sahibiyle eşit konumda değil. Bu dikkate alınıyor ve taahhüt
"geçersiz" sayılıyor. RP, DYP ve BBP'li milletvekillerinin taahhütlerini de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Noterde yapıldığı söylenen bu işlemle milletvekillerinin
"irade"lerine açıkça ipotek konmaktadır. Hukuka, siyasal ahlaka ve anayasaya aykırıdır.
- Yılmaz Hükümeti güvenoyu alamazsa.. "Noter"
işlemi Anayasa Mahkemesi'nde dava konusu olur mu?..
- Vekiller, anayasaya göre sadece kendilerine oy veren vatandaşları ve seçildikleri partiyi değil, tüm milleti temsil ederler. Bu yöndeki anayasa hükmünün amacı, milletvekilinin iradesinin seçildiği süre içinde tamamen özgür ve serbest olmasını sağlamaktır.
"Tüm milleti" temsil eden milletvekilinden siz,
"Bana bak! Senin `temsil'
in bu yönde olacak" diyerek yazılı kağıt alırsanız, iradesini sınırlamış olursunuz. Bu şekilde, vekilin iradesinin sınırlandığı, çarpıtıldığı ortaya çıkarsa Anayasa Mahkemesi sözkonusu işlemlerin
"yok hükmünde" olup olmayacağını değerlendirebilir...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr