Yunanistan'ın ulusal bağımsızlık günü bu yıl Ege'nin karşı yakasında biraz daha sakin kutlandı. Geçen yıllarda Hydra adasında olsun Preveze'de olsun sembolik Osmanlı gemileri yakılırdı. Bu yıl yumuşayan ilişkilere paralel olarak kutlamalarda kırıcı unsurlara yer verilmedi.
İstanbul'daki Yunan Konsolosluğu'nun Pera Palas Oteli'nde düzenlediği kokteyle seçkin davetliler katıldı. Sohbetlerde iki ülke arasındaki benzerlikler vurgulandı. Prof. Mete Tunçay gazetecilerle konuşurken:
- Yunanistan, birçok bakımdan bizim ülkemize benziyor, dedi, mesela bana en ilginç geleni: Yunanlılar da konuşmalarında bizim gibi "Avrupa'ya gitmek" ten söz eder... Onlar da bizim gibi kendilerini "Avrupa'nın dışında" görme eğilimindedir. Ama aynı Yunanistan bugün Euro'yu kullanan bir AB üyesi...
- Biz ise hala "Avrupa Avrupa duy sesimizi" feryatlarındayız...
- Avrupa'ya sesimizi duyurmak, ona yetişmek ve aşmak hep hedef olmuştur bizde... Eski bir fıkra vardır... Sovyetler zamanında Komünist Parti vurucu bir slogan üretmiş: "ABD'yi geçelim!" diye... Yaşlı komünistlerden biri itiraz etmiş:
- Amerika'ya yetişelim ama geçmeyelim!..
Sormuşlar: "Niye?
- Geçersek, demiş, kıçımızın çıplak olduğu belli olur!
O hesap... Neyse ki bizim Avrupa'yı geçmemiz sözkonusu değil...
ANAP Konya milletvekili Mehmet Keçeciler dün TBMM kulisinde Picasso hayranı eroinsever milletvekili Mustafa Bayram'ın partilerinden nasıl gittiğini anlatıyordu:
- Bayındırlık Bakanı'yken, benden ihale istemiş, hayır cevabı alınca da beni Meclis'te ölümle tehdit etmişti. Ben de bunun üzerine, ya o ya da ben, demiştim. Sonuçta o gitti, ben kaldım.
- Peki partinize ne karşılığı ve nasıl girmişti?
Bu soru yanıtsız kaldı...
Sarışın tombul hanım:
- Ben bu memleketi 6 ayda düzeltirim, der dururken...
Etrafındaki tarama özürlü erkek güzellerinden biri destek vermiş:
"Hay aklınla bin yaşa
O zaman saç da gelir bu başa"
Bir ülkede başa geçenler, başa geçmeyi en az isteyenler oldu mu, o ülkede dirliğin de, düzenin de en iyisi var demektir. Baştakilerin böyle olmadığı yerdeyse, ne dirlik, vardır ne düzen....
Platon
Televizyonlarda izliyoruz... Şap hastalığına yakalanmış hayvanlar kitleler halinde yakılıyor. Bizde de yıllardır şap salgını haberleri duyulur. Ne var ki hiç hayvan yakıldığına rastlamadık. Sebebini Veterinerler Odası Başkanı Tahsin Yeşildere'ye sorduk... Dediği:
- Türkiye'de şap hastalığı önlemek için imha yöntemine gidilmiyor. Bizde hasta hayvanlar karantina altına alınır. Hastalık bu süre içerisinde ilaçla tedavi edilmeye çalışılır.
- Ya hayvanlariyileşmezse?
- Kasaplara gönderilir. Kesilir yenir. Hastalığın insana zararı yoktur. Ama ülkedeki hayvanın kalitesini düşürür...
İngiltere neden yakıyor?
- Hastalığın diğer hayvanlara yayılmasını önlemek için... Bu yüzden 1,2 milyar sterlin kaybettiler...
- Bizde yakılma işlemi neden uygulanmıyor?
- Devlet imha edilen hayvanın parasını hayvancıya geri ödeyemediği için bizde imha yöntemi kullanılmıyor. Hayvanlar kesilip tüketiliyor.
İşte böyle.. Meğer biz şaplı hayvanı devlet izniyle ve afiyetle yeeermişiz...
*Sadettin Tantan "Türkeye’yi tekelci medya yönetiyor" demiş.
Eee, siyasetçiler yönetemeyince iş mecburen medyaya kalıyor...
Haldun Ertem
Derler ki... Tanrı insana 3 özellik vermiş:
"Dürüstlük, akıl ve irade"
Ama hiç kimseye iki özellikten fazlasını vermemiş...
Dolayısıyla,
Eğer dürüst ve akıllı iseniz, siyasetçi değilsiniz.
Eğer dürüst ve siyasetçiyseniz, akıllı değilsiniz.
Eğer akıllı ve siyasetçiyseniz, dürüst değilsinizdir.