İzmir Barosu Başkanı Avukat Noyan Özkan imzasıyla dün yayınlanan bildiri:
"Bugün gazetelerde yayınlanan habere göre; Nakşibendi şeyhi Esat Coşan'ın Süleymaniye Camii haziresinde toprağa verilmesini öngören Bakanlar Kurulu kararı imzaya açılmıştır.
Anayasanın eşitlik ilkesine, devrim kanunlarına ve defin mevzuatına aykırı olarak ölü bir insana ayrıcalık tanıyan bu kararname girişimini şiddetle kınıyoruz.
Anayasa dışı kararnamenin yürürlüğe girmesinin önlenmesini talep ediyoruz. İzmir Barosu, yasadışı kararname girişimi ile hukuksal platformda mücadele edecektir."
***
Bu satırları okuduktan sonra kafamıza takılan sorular...
Acaba Sayın Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulu'nun bu kanunsuz kararını onaylayacak mı?
Merhum Esat Coşan ve damadı hangi nedenle Süleymaniye Camii haziresine gömülüyor. Kendileri Kanuni Sultan Süleyman soyundan mı geliyor?
Acaba Özal ailesi ve Nakşibendi şeyhleri ile torunları Kanuni Sultan Süleyman düzeyinde memleket hizmeti yaptıkları için mi bu şerefe nail oluyorlar?
Cumhuriyet Hükümeti'nin bu kararı alırken tarikatçı çevrelere şirin görünmek dışında bir gerekçesi var mıdır? Varsa bu gerekçeler neden açıklanmamaktadır?
Bu Hükümet'in amacı "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler ve müritler ülkesi olamaz" diyen Atatürk'ü yalancı mı çıkartmaktır?
Mahçubiyetle...
Liderler bugün esnaf, çiftçi, işçi, memur, işveren temsilcileriyle toplanacak. Haberlere göre liderler temsilcilere:
- Derdiniz ne?
diye soracakmış.. Aklımıza bir laz fıkrası geldi.
Karadenizli eşini doktora götürmüş. Doktor başlamış sormaya... Adınız.. Soyadınız... Yaşınız... Nerelisiniz?
Sözün burasında Karadenizli eğilmiş eşine:
- Hadi hanım kalk gidelim...
- Neden?
- Bu herif nereli olduğumuzu bilemedi, hastalığını nereden bilecek...
Ol hesap... İşçinin, esnafın, memurun derdini hala öğrenememiş bir iktidar anlatsan nasıl anlayacak? Çözümü nereden bilecek?
Almanya'daki Türk - Alman Sağlık Vakfı'nın yayınladığı küçük bir kitapçık var: Adı "Doktorum Yanımda"... Gurbetçilere bedava dağıtılan bu kitapçığın arkasında "Her hakkı mahfuzdur" yazıyor ve altında Sağlık Vakfı'nın adresi veriliyor.
Kitabı beğenen bir gurbetçi verilen adrese teşekkür mektubu yazmış.
Şöyle başlıyor:
"Herr Hakkı Mahfuzdur"
Patron: Ölümden sonra hayata inanıyor musun?
Çalışan: Evet efendim.
Patron: Ben de... Nitekim dün sen dedenin cenazesine gitmek üzere çıktıktan bir saat sonra, deden seni görmeye geldi.
Spor yazarlığını "edebi sanat"a dönüştürmüş büyük ustayı; İslam Çupi'yi sonsuzluğa yolcu ettik dün... Nuruosmaniye Camii avlusunda toplanmış dostları anılar dünyasında dolaşırken Erdoğan Şenay O'nunla ilgili çok ilginç bilgiler verdi. Ve dedi ki:
- İslam bir dönem Galatasaray Lisesi'nde okudu. Çok geçmeden "Fenerbahçelilik" ağır bastığından bırakıp Vefa Lisesi'ne geçti. Burada edebiyat öğretmeni Reşat Nuri Güntekin'dir. Edebiyata yönelişte şevk ve ilhamı bu kaynaklardan aldı İslam... Sadece Reşat Nuri mi?.. Jean Paul Sartre okurdu, Dostoyevski okurdu.. Düşün ve edebiyat dünyasının büyük ustalarını düzenli takip eder ve bu konuda hepimize yerli yerinde dersler verirdi. Açıkça söyleyeyim, o günlerde benim aç beynim de ondan çok şey almıştır. İslam Çupi'nin özgün kişiliğini belirleyen bir başka yön de, onun "aristokrat" geçmişidir. Şimdi cumhuriyetlerle yönetilen dünyamızda biraz garip gelebilir ama İslam'ın babası, Türkiye'ye göç etmeden önce Arnavutluk'ta Kral Zogo'nun başyaveriydi. Dolayısıyla saray adabında büyümüş, sapına kadar aristokrat bir adamdır İslam.. Bu özellikleri içki adabından dostluk sohbetlerine, yazılarına ve her türlü beşeri ilişkisine de fazlasıyla yansırdı.
***
El yazması spor yazarlığının bu en büyük ustası aynı zamanda bir zeka, espri ve kültür abidesiydi de.. Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.
İslam Çupi öncesinde bu ülkede spor sadece izlenirdi, onunla birlikte "okunur" hale gelmiştir...
Cihan Demirci