"Aşk ancak yatakta tedavi edilebilen bir hastalıktır" demiş öğrenci...
"Kimsenin tedavi olmak istemediği bir şey nasıl hastalık olur?" demiş doktor, "Aşk, olsa olsa sanattır..." demiş ressam...
"Bu nasıl sanat ki, izleyicisi yok... Sadece iki kişilik" demiş aktör, "Aşk olsa olsa bilimdir..."
"Böyle bilim mi olur?" demiş profesör, "En başarısız öğrencim bile başarıyor da ben sınıfta kalmışım!"
"Aşk, uğrunda mücadele ister" demiş işçi, "Aşk emek vermektir..."
"Nasıl emekse bu... Bizim patron bile onun tarafını tutuyor!" demiş mühendis, " Aşk olsa olsa karşılıksız vermektir..."
"Bence biri, bir başkasına bir şey veriyorsa rüşvet de olabilir" demiş savcı...
"Bir dakika!" diye atılmış avukat, "İki taraf da razı ise bu bir sözleşme sayılır.."
Tartışma böyle uzayıp gitmiş...
Yaşamın, sana isabet eden şeyler değil, o şeylere karşılık senin ne yaşadığındır.
Beyaz Saray'da verilen bir kokteylde, yeni gelen misafiri Bush'a göstererek;
"Tanıdınız mı?" demişler. "Usame bin Ladin..."
Bush,
"Tanımaz mıyım?" demiş. "Ben onun çocukluğunu bilirim. Kerata elimizde büyüdü!"
Can Ozan
Okurumuz Günsel Tuna pazarda yaşadığı komikliği anlatıyor...
... Semt pazarında alışverişe çıkmıştım. Patlıcan seçiyorum. Pazarcı gençten bir çocuk. Bir yandan teraziyi kullanıyor bir yandan bağırıyor:
- Kemer patlıcaan, taze bunlar hadi kemar patlıcaaan...
Yanımda şişman bir bey vardı. Öyle bir göbeği vardı ki neredeyse patlayacak... Bana dönüp sormaz mı?
- Ne diye bağırıyor bu adam?
Benim de muzipliğim üstümde:
- Kemerini aç patlıyacan diyor, dedim...
Kıpkırmızı oldu, dönüp gitti...
Singapur'da birkaç gün önce genç bir Hintli, bindiği uçağın hareketinden birkaç dakika önce polislerce apar topar gözaltına alınmış ve saatlerce sorgulanmış...
Neden biliyor musunuz?...
Yanında oturan yolcu kendisine ne iş yaptığını sorunca Hintli genç; "Bas gitarist" diye yanıtlamış da ondan...
Ne mi var bunda?..
Efendim, talihsiz Hintli'nin yol arkadaşı, "bass guitarist" sözcüğünü "Bosnian terrorist" (Bosnalı terörist) olarak algılamış... Maalesef!...
Sevgili Donatelli Piatti'nin yeni kitabı "Pembe Cadılar Mavi Yarasalar"da hoş duyguların arasına sıkışmış bir fıkra gözümüze çarpıyor... Aktarıyoruz...
Bir deney amacıyla Okyanusun ortasında on ıssız ada belirlenmiş... Her bir adaya 10 ayrı milletten (İtalya, Fransa, Almanya, Yunanistan, İngiltere, Bulgaristan, Amerika, Japonya, İrlanda, Türkiye'den) "iki erkek - bir kadın" bırakılmış...
İki ay sonra aşağıdaki durumlar gözlenmiş:
Ada 1: İtalyanlar'dan biri diğerini kadınla yalnız kalmak için öldürmüş.
Ada 2: İki Fransız erkek ve bir Fransız kadın menage a trois şeklinde mutlu mesut, uyum içinde yaşıyorlarmış.
Ada 3: İki Alman erkek Alman kadınla sevişmek için haftalık dönüşümlü program yapmışlar.
Ada 4: İki Yunanlı erkek birlikte yatıyorlarmış ve yunanlı kadında ev işleriyle ve onlara yemek yapmakla uğraşıyormuş.
Ada 5: İki İngiliz Erkek onlara birilerinin İngiliz kadını tanıştırmasını bekliyormuş.
Ada 6: İki Bulgar erkek bir denize birde Bulgar kadına bakmışlar; sonradan tekrar denize bakıp yüzmeye başlamışlar...
Ada 7: İki Amerikalı erkek sürekli intiharı düşünüyorlarmış, çünkü Amerikalı kadın durmadan kendisinden, feminizmin gerçek doğasından, onların yaptıkları her şeyi kendisinin de en iyi şekilde yapabileceğinden, iç huzurun öneminden , eşitlikten, ev işlerinin bölümünden, eski nişanlısının onu fikirlerine ne kadar önem verdiğinden... vs... Söz ediyormuş...
Ada 8: İki Japon erkek Tokyo'ya bir faks çekmişler ve gelecek talimatı bekliyorlarmış...
Ada 9: İki İrlandalı erkek adayı güney ve kuzey olmak üzere ikiye bölmüşler ve her ikisi de birer viski damıtma tesisi kurmuşlar. Kadınla sevişip sevişmediklerini hatırlamıyorlar...
Ada 10: İki Türk erkek de Türk kadının yalnız kendisiyle seviştiğine inanıyormuş.
Kimse sana senden iyi öğüt veremez.
Cicero