Milliyet'te Erdal Kılınç'ın 3 Aralık tarihli manşet haberinden bölümleri birlikte okuyalım:
"... Kendilerini El Kaide olarak belirten grubun yakınlarına titizlikle yaklaşıldı. Mahkemeden alınan arama kararları evdekilere gösterilerek kişiler Emniyet'e davet edildi. Gözaltındakilere Ramazan süresince iftar ve sahur yemekleri verildi. Namaz saatlerinde de sorgulara ara verilerek ibadetlerini yapmalarına olanak sağlandı. Dikkat çeken bir başka konu da kadın zanlıları kadın polislerin sorgulaması oldu...
Kadınların bulunduğu nezarethanenin kapısında kadın polis görevlendirildi. Tuvalet ihtiyaçlarını giderirken de kadın polis eşlik etti... Polisin hassasiyeti öncelikle ev baskınlarında yaşandı. Evlere giden timler kapıda ayakkabılarını çıkardı. Yani 'çoraplı operasyon' yapıldı, polisler ev içinde ayakkabısız dolaştı..."
Emniyet güçlerinin bu ince davranışları hayli ilgi topladı...
Bunun yeni bir dönemin ve anlayışın başlangıcı olduğunu düşünenler vardı.
Derken dün Cumhuriyet'in manşetinde şu satırları okuduk:
"İzmir'de basın açıklaması yapmak isteyen KESK üyeleri polisle karşı karşıya kaldılar. Kalkanlarıyla barikat kuran Çevik Kuvvet ekiplerinin yanına gelen göstericilere polis biber gazı ve su sıktı..."
Ve biber gazı operasyonu sırasında çekilmiş kocaman bir arbede fotoğrafı...
İktidarın gözünde El Kaide zanlısı ile kamu emekçisinin farkı hayli dikkat çekici...
Milletvekili lojmanlarındaki eşyalar ihtiyacı olan vatandaşlara satılıyormuş. Önceki parlamentonun geç de olsa vatandaşa bir faydası oldu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Kurbağalıdere ağzında başlattığı köprülü kavşak inşaatı için Koruma Kurulu'ndan sonra İstanbul 1. İdare Mahkemesi de yürütmeyi durdurma kararı verdi. Böylece Moda Semt Girişimi'nin Mimarlar Odası öncülüğünde yürüttüğü kampanya başarıya ulaştı. Moda sahilinin otoyol ile iptal edilmesi önlendi. Öte yandan "nostalji tramvayı" önceden tahmin edildiği gibi trafiği altüst etti. Kadıköy hafta sonlarında bir trafik cehennemine dönüşüyor. Üstelik bu konularla kimse ilgilenmiyor.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ne konuşma yapmaya çağırılan Devlet Bakanı Ali Babacan öğrenciler tarafından konuşturulmamış.
Kimi gazeteler dün olayı şikâyet tonunda vermişlerdi.
Öğrencilerin davranışı uygar davranış kalıplarının dışında kalıyor.
Demokrasiye sığmıyor...
Peki basınımız öğrencilerin bu davranışını eleştirecek durumda mı?
Basınımız da muhalefetin sesine sütunlarında yer vermeyerek daha sessiz ama daha sürekli bir "konuşturmama" eylemi uygulamıyor mu?
Başbakan Tayyip Erdoğan 16 Ekim 2002 günü Amasya'da konuşuyor:
"Dokunulmazlık zırhına aday olmayan tek lider benim..."
Başbakan iki gün sonra Kahramanmaraş'ta kürsüye çıkıyor:
"Dokunulmazlık zırhına hazırlanan bir genel başkan karşınızda yok..."
Adana, 20 Ekim 2002 konuşması:
"Kürsü dokunulmazlığı dışında, diğer dokunulmazlıkların kaldırılmasından yanayız. Dokunulmazlıkları ancak AK Parti kaldırabilir..."
Aynı gün Nevşehir'de kendisini sıkıştıran Deniz Baykal'a sesleniyor:
"Programımızın 16. sayfasına baksın Sayın Baykal. Biz bu konuda söyleyeceğimizi 14 Ağustos 2001'de kuruluşumuzda söyledik..."
Bir gün sonra Kırşehir'de:
"Tayyip Erdoğan milletvekili değil. Dokunulmazlık zırhına girmeyecek. Buna hazırlanmıyor da... Diyorum ki... Yarın inşallah bu Meclis'te AK Parti ile CHP birlikte olacaktır. Yolsuzluklar konusunda el ele, omuz omuza vermeye hazırız..."
Seçimler yapılıyor. Ertesi günden itibaren dokunulmazlıkları kaldırmamak için kıvrak danslar başlıyor. Sonunda bu işten açıkça vazgeçiliyor.
Sebep.. Yargı siyasallaştı... Yargıya güven yok.
Peki Tayyip Erdoğan daha bir yıl önce yukarıdaki nutukları atarken Türkiye'de başka bir yargı mı vardı? Yargı AKP iktidarıyla birlikte mi siyasallaşıp güvenilmez hale geldi?
Deniz Baykal duruma kısa bir teşhis koyuyor:
- Yargıdan kaçıyorlar...
Bu durumda iktidarın hangi vaatlerine, nasıl inanacağız? Vatandaş yargıya nasıl güven duyacak? Yargı yolsuzlukların üzerine giderken kendini nasıl güvende hissedecek? Dünkü hesaplarını kapatmamış bir iktidarın yeniden kuşkulu hesaplar açmayacağına vatandaş nasıl emin olacak?
Ülke ve halk açısından ne zor bir durum.
AKP "Yargı bağımsız" değil diye dokunulmazlık dosyalarını işleme koymuyormuş! Kendilerini eleştiren köşe yazarlarına dava açarken aynı yargıya pekâlâ güveniyorlar.
Cesur ve korkak!
- Sen bir korkaksın Strikoff?
- Kesinlikle efendim.
- Senin korkak tanımın nedir?
- Bir aslanla silahsız dövüşmeden önce tereddüt eden insan.
- Peki cesur adam kimdir?
- Aslanın ne olduğunu bilmeyen adam efendim.
- Herkes aslanın ne olduğunu bilir.
- Herkes aslanın ne olduğunu
bildiğini sanır efendim.