- En çok oyu almama karşın, Cumhurbaşkanı neden beni seçmedi de ikinci sıradaki adayı seçti?
Kim söylüyor bunu? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş.
- Bugün böyle söylüyorsunuz ama o göreve siz de ikinci sıradan seçilmediniz mi? 1997 yılında, zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 101 oy alan Mater Kaban'ın yerine 93 oy alan sizi seçtiğinde niçin itiraz etmediniz?
Bunu kim söylüyor? Yargıtay'daki bir hukukçu dostumuz... Başka neler mi söylüyor? Dinliyoruz:
- Sayın Vural Savaş önceki günkü yazılı açıklamasında, 19 Mayıs 2000 tarihinde Samsun'da, "devlete sadakatle hizmet eden Atatürkçü kişilerin görevlerinden uzaklaştırılmaya çalışılacağını" söylediğini hatırlatarak şunu demeye getiriyor: "Bakın, işte dediğim çıktı!" Bu hatırlatmada en azından nezaketsizlik var: Buna göre Cumhurbaşkanı Sezer, Atatürkçüleri temizleyen (!) kişidir, ikincisi de kendisinin yerine seçilen Sabih Kanadoğlu, Atatürkçü değildir (!)
- Asıl söyleyeceklerimi 21 Ocak'ta söyleyeceğim, diyor. Sizce ne söyleyecek?
- Kendisini seçmeyen Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer'in Anayasa Mahkemesi üyeliği ve başkanlığı sırasındaki tutumuna ve kullandığı oylara ilişkin, daha önce bir başkası tarafından da dile getirilen ama kamuoyunda pek kaale alınmayan iddiaları dile getirecektir sanırım.
***
Vural Savaş zor bir görev yürüttü geçmişte. Teşekkürle anılacak hizmetleri çoktur... Ancak kimi davranışları da keskin sirke misali kendine zarar veriyor. Herhalde sağduyusu onu giderek sakinleştirecektir.
Bülent Bey gündem değiştirmeyi sever... Petrol İş Sendikası'nın dün elimize ulaşan raporunda şöyle bir cümle gözümüze ilişiyor:
"Kaygı vericidir; acaba F tipi cezaevleri toplumun önemli bir kesiminin güven duymadığı bir programa karşı oluşacak tepkilere gözdağı vermek için mi gündemdedir?" Kim bilir? Ama F tipi operasyonların gündemi değiştirmekte epey etkili olduğu muhakkak.
MGK'yı, yeni hükümet kurmaya çağıran İTO Başkanı Mehmet Yıldırım, "O sözleri ben söylemedim, bana söylettiler" demiş.
Yıldırım'ın bu sözlerini dünkü Milliyet'te gören okurumuz soruyor:
- Peki, bu sözler kendi sözleri mi?
Çok ilginç bir hayat kurtarma operasyonu oldu bu... 20'ye yakın insan yanarak ya da ya da kurşunla can verdi. Hastaneye kaldırılan ölüm orucundakiler tedaviyi kabul etmediklerinden cezaevlerine geri gönderildiler. Operasyonun neyi kurtardığı belli olmadı.
Gerçekten başka çare yok mudur bu durumlarda? Onca kişinin ölmesi şart mıydı örneğin?.. Tutuklular katı bir tavır almıştı, bu doğru.
Ancak biraz daha sabır acaba direnişi kırmaz mıydı?
Bu sorular kafaları hep kurcalayacaktır.
Meclis İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Prof. Mehmet Bekaroğlu, bu olayda aracılık edenler adına konuşurken diyor ki:
- Hükümet kamuoyunu aldattı. Adalet Bakanı kamuoyuna ve bize F Tipi cezaevine nakillerin ertelendiğini söylemişti. İki gün önce bunu tekrar etti. Ancak nakillere başlandı...
Başbakan Ecevit dün bu sözler hatırlatıldığında ilginç bir yanıt verdi:;
- Önemli olan sonuç.. Sonuca bakın...
Operasyonun hayat kurtarma adı altında F Tipi cezaevlerine nakil operasyonu olduğu gelişmelerden anlaşılıyor.
Ekonomide... Siyasette... Sosyal yaşamda... Kat kat karanlıktan oluşuyor ülke gündemi... İnsan hayatı hiçleşiyor. Bu gündemi televizyon ekranlarından izleyen çocuklar yarınları nasıl görüyor dersiniz?
Laforizma
Ölümün hayatın önüne geçtiği bir ülkede artık hayatın değil, ölümün anlamını aramak gerekir!.
Cihan Demirci
Af Yasası Cumhurbaşkanı'nca imzalanıp Anayasa Mahkemesine giderse... Acaba kapsam genişleyecek ve Abdullah Öcalan'dan Ağca'ya, banka hortumcularından tecavüzcülere kadar yığınla insan daha salıverilecek mi?
Soru kafaları kurcalarken... Genç bir hanım okurumuz şu soruyu geçiyor:
"Bülent Bey tek başına Rahşan Hanımı mutlu edemiyor mu? Rahşan Hanım ancak katiller, hırsızlar, hortumcular sokağa salınınca mı mutlu oluyor? Bu nasıl mutluluk?"
Macaristan bu yıl 1000'inci kuruluş yıldönümünü kutluyor. Bir dostumuzun gönderdiği kitapta yandaki fotoğrafı görüyoruz. Anılarımız canlanıyor... Budapeşte'nin orta yerinde yeşillikler üzerinde gördüğünüz bu taşlar Osmanlı hakimiyeti döneminden kalma mezarların taşlarıdır. 350 yıldır korunmaktadırlar. Elbette Osmanlı egemenliği dönemi karanlık bir dönemdir Macarlar için... Ama kültür ve tarihe saygıları öfkelerinden büyüktür. Bininci yaş günlerini yürekten kutluyoruz Macar dostların...