Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Melih AŞIK

Almanya'nın haftalık "Die Woche" gazetesinin yaptığı anket hayli ilginç sonuçlar ortaya koyuyor. Sorulardan biri şöyle:
- 80 yıldan fazla yaşamak ister miydiniz?
Almanların yüzde 44'ü bu soruya şaşırtıcı biçimde "hayır" yanıtı vermişler.
Demek ki "hayat" Almanya şartlarında bile fazla çekilmiyor!
- 100 yaşınızı kutlamayı ister miydiniz?
Bu soruya "evet" yanıtı verenlerin oranı yüzde 18...
- Asla ölmemeyi, ölümsüz olmayı ister miydiniz?
"Evet" diyenlerin oranı sadece yüzde 4...
Uzun yaşama ilgi olmamasına rağmen "20 sene fazla yaşamak için günlük kalori alımınızı yarı yarıya kısıtlar mıydınız?" sorusuna Almanların yüzde 50'si evet yanıtı veriyor.
20 sene fazla yaşamak için seksten vaz gemeye razı olanların sayısı ise yüzde 10...
Uzun yaşamaya görünüşte ilgi olmamasına rağmen Almanya'da uzun yaşayanların sayısı müthiş rakamlara ulaşıyor.
Örneğin 2000 yılında 90 yaş ve üstünde olanların sayısının 1 milyonu geçeceği tahmin ediliyor.
Bu ülkede insan ömrünün uzatılmasındaki başarı ayrı bir şaşkınlık konusu.
1881 yılında yapılan hesaplamalara göre bu ülkede o yıllarda ortalama ömür 35,5 yıl imiş... Bugün erkeklerde 73, kadınlarda 80 yıl... Almanlar yüz yılda ortalama ömürlerini bir kat arttırmayı başarmışlar. Darısı başımıza... Birbirimizi yemekten kendimizle ilgilenmeye vakit bulursak tabii...

Birkaç konuda kilitlenen gündeme bir başka konu giremiyor. Oysa ne dertler var. İşte bir tanesi... Rüstem Şakir'in Devlet Bakanı Yücel Seçkiner'e bizim aracılığımızla yazdığı şeker mektubu hep birlikte okuyalım...
"...Benim size aktaracağım derdim siyasi değil. Fakat siyaset yapan büyüklerimizin çözeceği bir durum. Bizler Türkiye'de ne yazık ki bilek güreşi sporunu yapan şanssız gençleriz. Federasyonumuz yok, imkanlarımız yok denecek kadar az, sesimizi duyuramıyoruz. Yazılı ve sesli medyamız futbolcu Boliç'in eskimiş çoraplarına yer verdiği ve ilgi gösterdiği kadar bize ilgi göstermiyor. Takım halinde dünya 3'üncülüğümüz var. Ferdi olarak da Haydar Gildil, Engin Terzi, Nurettin Yüksel, Niyazi Kurt Dünya Şampiyonu olan sporcularımız. Bu sene Dünya Şampiyonası Hindistan'da yapılıyor, fakat bizler Dünya Bilek Güreşi Federasyonu olan "WAFF"dan katılmamız için davet aldığımız halde imkanlarımız kısıtlı olduğundan dolayı katılamıyoruz. Katılsak Dünya'nın bileğini bükeceğiz. Bizler de düşündük taşındık, Melih Abi'mizin "Açık Pencere" köşesinden içeri girip derdimizi anlatalım dedik. Spordan Sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Yücel Seçkiner ve Gençlik Spor Müdürümüz Sayın Tevfik Sarpkaya'nın ilgi ve izinleri olursa Hindistan'daki Dünya Şampiyonası'na katılırız. Bu sayede de bir federasyonumuz olur..."
Sayın Seçkiner ve Sayın Sarpkaya'nın bu içten sese kulak vereceğini umuyoruz. Verecekleri müjdeyi bekliyoruz.

Üniversite giriş sınavında başarıya ulaşan öğrencileri önce kutlayalım... Sonra soralım... Acaba başarınızda en büyük pay anne - babanıza, okul öğretmenlerinize, hatta kendinize değil de bir veya iki yıl devam ettiğiniz dershaneye mi aittir? Neden her biriniz sınavı kazanır kazanmaz dershanenin tişörtünü üstünüze geçirip onun reklamına girişiyorsunuz? Neden başarınızda esas pay sahibi olan okulunuza ve öğretmenlerinize haksızlık ediyorsunuz?
Sevgili öğrenciler... Siz ki sembol öğrencisiniz... Diğerlerine örnek olacaksınız? Neden bu küçük tuzağa düşüyorsunuz?..

Necmettin Erbakan Milli Güvenlik Kurulu'nda 8 yıllık kesintisiz temel eğitim kararının altına "gık" demeden imzasını atmıştı. RP şimdi dindar ve dinci kitleyi 8 yıl konusunda el altından "kerhen" attığı bu imzaya karşı tahrik ediyor. Ankara'da yapılan sokak gösterisinde istedikleri kalabalığı bulamadılar. Şimdi cuma günleri namaza gelen masum kitleyi tahrik ediyorlar.
Demokrasi ve insan haklarına çok saygılı bir zihniyet bu...
Ancak bu kavramlar kendi işlerine yaradığı zaman anlam ifade ediyor.
Aksi takdirde huysuzlanıyorlar...
Kendileri Ankara'da izinsiz gösteri yapabiliyor. Ancak bir genç kız izinsiz gösteri yapanlara Atatürk'ün resmini gösterince çılgına dönüyor, günlerdir Chantal Zakari adlı o genç kızla uğraşıyorlar. (Aslında o anda gösteri yapan kitle olgun davranıyor da, birileri sonradan bu kitleyi kışkırtıyor.)
Kütahya'da sokağa dökülüp gösteri yapmayı kendilerine hak görüyorlar. Ancak bir genç kız "Yaşasın laiklik" deyince kabahat oluyor, onu linç etmeye kalkıyorlar.
(Devletin polisinin bu genç kıza davranışa daha büyük ayıptır ya neyse.)
Tabii TBMM'de sergiledikleri tablo uygar tartışma ve demokratik teamüllere ne kadar saygılı olduklarının bir başka göstergesi... Sözün bittiği yerde kendilerini tutamıyor, yumruklarını karşısındakinin yüzüne sallamaya başlıyorlar. Çünkü yüzde 21 oyun kendilerine Türkiye'de eğitim sistemini düzenleme yetkisi verdiğine eminler. Kalan yüzde 79 hava cıva...
En tahammül edemedikleri söz mü? Çifte standartlı oldukları...
Şu günlerde "RP'liler çifte standartlı" dedi diye Ayşe Önal'ı Kanal 7'deki işinden attırmaya çalışıyorlar.
Toplumsal barışa ihtiyacımız var... Doğru... Ama bir ortak standart bulmadan toplumsal barışı bulmak mümkün mü?

Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr