F Tipi cezaevlerine nakledilen mahkumlar için "siyasi tutuklu" deyimi mi kullanılmalı yoksa "terörist" mi? Konu zaman zaman tartışılıyor. Bazılarımızda bu tutukluların tümünün şiddet eylemlerine katıldığı için hüküm giydiği izlenimi mevcut. Oysa durum farklı. TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi FP Milletvekili Mehmet Bekaroğlu bayram günlerinde verdiği demeçte bakınız ne diyor:
- Türk Ceza Yasası'nın 168. maddesinin ikinci fıkrası "Cemiyet ve çetenin sair efradı" için on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası öngörmektedir. İşte cezaevleri bu maddeden tutuklanmış veya hüküm giymiş üniversite öğrencileriyle dolu. Bir mitinge katılan, bir pankart asan, bir konferansta konuşan gençler de, Manisalı gençler örneğinde olduğu gibi bu maddeden hüküm giyip mahkum oluyorlar. Böyle olunca en az 9.5 yıl cezaevinde yatıyorlar. İnsan öldürmemiş, silahlı eylem yapmamış yüzlerce gencin bu maddeden tutuklanıp mahkum edilmesi cezaevlerinde siyasi hükümlü sayısını mantar gibi artırıyor ve bir çok olay için kaynak oluşturuyor."
***
Hapistekilerin kaçı şiddet olayına bulaştığı için orada.. Kaçı şiddete bulaşmadığı halde "potansiyel suçlu" olarak görüldüğü için?.. Eğer Adalet Bakanlığı konuyla ilgili bir döküm verirse çok şaşırtıcı bir tablo çıkabilir ortaya...
LAFORİZMA
F tipi cezaevlerinde mahkumlara sürekli radyo yayını yapılıyormuş...
F tipi değil FM tipi cezaevi bunlar anlayacağınız!..
Cihan Demirci
Emekli Albay Ratip Çetintürk kimliğini yenilemek için dün Üsküdar Nüfus İdaresine başvurdu. Bütün kimlik bilgileri Üsküdar'daydı. Karşısına çıkan memur dedi ki:
- Bu değişiklik için muhtardan form getireceksiniz...
- Siz kendinizdeki kayıtlara değil de muhtara mı inanıyorsunuz?
- Efendim talimat böyle...
Kendi işini muhtara onaylatan bir idare... Çok ilginç...
İTO'nun dün açıklanan hesaplarına göre... Son bir yılda fiyatı en çok artan mal Devlet Tiyatrosu bileti olmuş... Aralık 1999 - Aralık 2000 döneminde tiyatro bileti 1 milyon liradan 3 milyon liraya yükselmiş... 500 bin liralık öğrenci bileti de 2 milyon lirayı bulmuş... Şehir Tiyatroları aynı sürede aynı zammı yapmış...
Daha az kitap... Daha az tiyatro... Daha çok televizyon... Daha çok televole... Gençler bu yozlaşmaya teslim oluyor... Büyükler dert etmiyor.
Orhan Boran "Sahne Anıları" adlı kitabında tatlı tatlı anlatır...
...Kulak mememi üç defa çekip dekor tahtasına üç defa vurduktan sonra daldım sahneye...
Başladım bağırmaya:
- Biliyordum arkamda çevrilen oyunları, işte su yüzüne çıktı..
Bir an sessizlik oldu. Sonra Mehmet Karaca'nın sesi geldi:
- Çık dışarı münasebetsiz... Neyi biliyorsun ki, su üstüne çıksın...
Haydaaa.. Bizim oyunumuzda böyle laflar yok... Sonra neden Reşit Baran girmedi sahneye?
Kulisten suflör Sadi fısıldadı:
- Çık dışarı..
Suflör Sadi'ye baktım. Eliyle beni çağırıyor, kulis aralığından. Bir terslik var ama kimden?
- Gidiyorum efendi. Fakat yine geleceğim, dedim çıktım.
Suflör Sadi'ye sokuldum:
- Ne oluyor Ağabey?
- Ulan ikinci perdeyi birinci perdede oynadın...
***
Sevgili okurlara soru... Yılbaşı eğlenceleri sırasında olsun... Kimi başka zamanlarda olsun... Aramızdan bazılarının oyunun bir başka perdesini oynadığı duygusuna kapılıyor musunuz?.. Yoksa sadece bize mi öyle geliyor?
Bir sohbette dostlara anlattık. Neden yazmıyorsun, dediler. O zaman yazalım, bilvesile bir sırrı da biz açıklayalım!
Aziz Nesin'in:
- Bu halkın yüzde 60'ı aptaldır, teşhisini koyduğu günler... "Oran" ateşli tartışmalara konu oluyor... Kimisi bu sözlerde halka karşı büyük bir saygısızlık görüyor... Kimi ise "Az bile söylemiş" demekte... Ancak giderek Aziz Nesin'e hak verenler çoğalıyor... İşte o dönemde Aziz Ağabey'e bir sohbette sormuştuk:
- Aziz Abi o sözünde samimi miydin? Gerçekten de halkın yüzde 60'ı aptal mıdır sizce?
- Ayıp olmasın diye oranı düşük tuttum, daha fazlası aptaldır.
- Kaçta kaçı mesela?
- Yüzde 97'si... Anayasa'ya evet oyu veren herkes aptaldır...