Melih Aşık
Tarım Bakanı
Mustafa Taşar, kuliste etrafına toplanmış gazetecilere dert yanıyordu:
- Yahu arkadaşlar, hemen hergün bomba gibi kararlar alıyor, icraatlar yapıyorum; ama televizyonlar da, gazeteler de bunlara doğru düzgün yer vermiyorlar. Örneğin daha geçen gün haşhaş ekim alanlarını genişlettim... Ama ertesi gün gazetelere baktım; böylesine önemli haber ya hiç yer almamış ya da tek sütun girmiş. Bu nasıl iş, anlayamıyorum..."
Bir meslektaşımız,
"haşhaş ekim alanlarını genişletmek" lafını duyunca
Taşar'ı uyarma (!) ihtiyacı duydu:
- Amerika sırf bu haşhaş meselesi yüzünden 1974'te Ecevit'in başını yemişti... Dikkat edin, sizin başınıza da bir kaza gelmesin!..
Taşar'ın yanıtı ortalığı kahkahaya boğdu:
- Yahu sen benim bu kararı Amerikan Büyükelçisi'yle konuşmadan aldığımı mı sanıyorsun?..
Aydın Boysan anlattı...
Adam Kayseri'ye giden yol üzerinde yorgun argın beklerken bir at arabasının yaklaştığını görmüş:
- Hemşerim!..
- Buyur ağam...
- Buradan Kayseri ne kadar sürer?
- Bu arabayla bir saat çeker ağam...
- Beni yanına alır mısın?
- Alırım..
Yola çıkmışlar. Aradan bir saat geçmiş. Ortada kent ment görünmüyor. Adam telaşla sormuş:
- Bir saat oldu hala Kayseri'ye varamadık...
- Varamayız tabii, demiş arabacı,
ben Kayseri'ye gitmiyorum ki... Kayseri'den gelip ters istikamete gidiyorum. Sen bana Kayseri'ye gidiyor musun diye sordun mu?..
Kaynak Yayınları Genel Yönetmeni
Fikret Ulusoydan aşağıdaki notu geçti:
... Size yeni tür bir
"kitap toplatma" olayını aktarmak istiyorum. Olay Konya'da geçiyor. Konya Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Komiser Yardımcısı
Oğuzhan Yonca, beraberinde iki polisle birlikte Konya Nüve Kültür Merkezi'ne geliyor. Sergilenmekte olan kitaplar arasında bulunan Profesör
İlhan Arsel'in
Aydın ve "Aydın" adlı kitabına el koyuyor. Gerekçe; kitabın
"toplatılan kitaplar" arasında olması... Düzenledikleri tutanakta, kitabın 1993'te verilen bir mahkeme kararına dayanılarak
"zaptedildiği" belirtiliyor...
...El konulan
Aydın ve "Aydın" adlı kitap, Kaynak Yayınları'nca Mart 1997'de yayımlandı. Künyesinde şöyle yazıyor:
"Yeni eklemelerle, gözden geçirilmiş ve yeniden düzenlenmiş Üçüncü Basım: Mart 1997" Yargı kararlarıyla sabittir: Bir kitabın her basımı
"müstakil" bir hüviyet taşır; her basım ayrı bir kitaptır. Dolayısıyla 1993'te verilen bir toplatma kararıyla 1997'de yayımlanan kitabı toplatmak tam anlamıyla kanunsuzluktur... Bu gelişme üzerine Komiser Yardımcısı
Oğuzhan Yonca'yla telefonda görüştüm. Yaptıklarının kanunsuz ve keyfi olduğunu söyledim. Cevapları,
"Biz toplarız kardeşim! Nüve Kültür Merkezi gerekli yerlere başvursun! Siz de elinizden ne geliyorsa yapın!" şeklinde oldu.
Kitabımız toplatılmış filan değil. Bütün kitapçılarda sergileniyor. Ama bir tek kentte bir Komiser Yardımcısı çıkıyor ve kitabı topluyor!..
***
Düşüncenin temsilcisi
"kitap" ile devletin temsilcisi
"polis"in ilişkisi böylesine
"keyfi" olunca da memleket yerinde sayıyor tabii...
Her mitingin fıtratı var, kahrol'u, yaşa'sı var
Sobayla ısınanın küreği var, maşası var
Mülayim olmak güzel, lakin hani nerede
Her grubun bir tane Çevik Bir paşası var
...
Zırha bürünmüş ödlekler ortalığı gülşen görür
Evladına ağıt yakan anaları hep şen görür
Müslümanı PKK'dan tehlikeli addeder de
Acı görmemiş ahmaklar PKK'yı ehven görür.
***
Bu dizelerin sahibini anımsamışsınızdır... TBMM'nin RP'li Başkanvekili
Yasin Hatipoğlu...
Arkadaşımız
Fahrettin Fidan, yukarıdaki dizelerinden dolayı Deniz Kuvvetleri Komutanı
Güven Erkaya'ya 3 milyar lira tazminat ödemeye mahkum olan
"sanatçı" ile görüştü.
- Ufacık bir şiir ve 3 milyarlık fatura... Bir sanatçı (!) olarak herhalde artık, bu memlekette sanat icra edilmez, diye düşünüyorsunuzdur...
- Olay tabii ki hoş değil...
- Bu ceza sizi sanattan, şiir yazmaktan soğuttu mu? Özetle, şairliğe devam mı, tamam mı?
- Devam... Ama bu olay sanata ve sanatın her türüne ağır bir darbedir.
- Ödemeyi nasıl yapacaksınız?- Bir evim var, bir de arabam. Birini satacağım herhalde. Ama asıl olan husus bu değil. Birtakım çevreler bugüne kadar adaletin kör - topal, ağır işlediğinden yakınırdı. Demek ki hiç de öyle değilmiş. Benim yargılamam o kadar kısa sürdü ki, hayret etmemek elde değil. Artık hiç kimse bu memlekette yargı yavaş işliyor, diyemez. Bizim iktidarımız döneminde sanata ve sanatçıya özgürlük konusunda sürekli ahkam kesen birtakım entelektüeller bakalım şimdi ne söyleyecekler...
- Adaletin bazen hızlı, bazen yavaş işlemesi yeni bir olay değil ki.. Örneğin, sizin iktidarınızda da solcu öğrenciler, aydınlar jet hızıyla yargılanıp cezayı yiyorlar, buna karşın gazeteci Metin Göktepe'yi katleden polislerin davası bir türlü sonuçlanmıyordu. Sonra, Işık Yurtçu gibi gazeteciler, yazmadıkları yazılardan dolayı yıllarca hapiste yatabiliyor ve sizler bunları görmüyordunuz.
- Haklısınız, o da bizim ayıbımız...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr