İstanbul Metrosuyla ilgili usülsüzlük ve yolsuzluk söylentilerini bu sütunda yazdık. İstanbul Anakent Belediyesi Başkan Danışmanı Hüseyin Besli, bu yazdıklarımıza yanıt niteliğinde bir yazı gönderdi. Özetle aktarıyoruz:
"27 Mart 1994'de göreve geldiğimizde... Metronun elektro - mekanik aksam ihalesi yapılmıştı, ancak ideal fiyat olarak saptanan 269 milyon Başkanlığımız tarafından fazla bulunarak ihalenin daha ekonomik koşullarda yenilenmesine karar verilmiş ve 224 milyon dolara Siemens Firması'na ihale edilmiştir. (İhalelerde teamül haline gelen komisyonun da indirilmesiyle bu rakama ulaşılmıştır) Siemens Firması ile 7 ay süren çalışmalar neticesinde, Siemens'in sözleşmeye oturmaması nedeniyle ihale belediye tarafından iptal edilmiştir. Bu iptal kararı tamamiyle firmadan kaynaklanan aksaklıklar neticesinde gerçekleşmiştir...
Ve 3'üncü ihale yapılmıştır. Bu ihaleye de üç uluslararası firma katılmıştır: ABB, CEGELEC ve BOMBARDİER... "İstanbul Metrosu Elektro - Mekanik Sistem İhalesi" en uygun fiyatı veren CEGELEC Konsorsiyumu'na 180 milyon dolarla verilmiştir. Konsorsiyumda yer alan yerli firmaların yapacağı iş miktarı yüzde 10 oranındadır. Ayrıca Konsorsiyuma iştirak eden yerli
"Örgüt militanlarının evlerinde yapılan aramada üç tabanca, bir daktilo, iki yüz teksir kağıdı ve çok sayıda YASAK YAYIN ele geçirilmiş olup..."
Dünyada, kitabı suç aleti olarak kabul eden belki de tek... Kütüphane Haftası adı altında da hafta düzenleyen sayılı ülkelerden biriyiz... ve içinde bulunduğumuz hafta Kütüphaneler Haftası!
Kütüphane Batı dünyasında eğitimin kalbidir. Öğrenci kitap ezberleyerek değil, kütüphanelerde araştırma yaparak yetişir. Böylece araştırma, düşünme, sentez yetenekleri kazanır. Türkiye'de bunlar önemli değildir. Önemli olan, özellikle bugünlerde, İmam Hatip okullarının geleceğidir! Biz önemsiz olanı yeğliyor...
Ankara'da bir üniversitenin Kütüphane Müdürüyle konuşuyoruz:
- Haftanız kutlu olsun diyor ve sizi dinliyoruz.
- En büyük sorunumuz, bu mesleğin kütüphaneciler dışında herkesin yapabileceği bir meslek olduğu şeklindeki anlayıştır. Bir tek örnek vereyim; Bugün Kültür Bakanlığı Kütüphaneler Genel Müdürlüğü koltuğunda oturan zatın, kütüphanecilikle hiçbir ilgisi yoktur.
- Ya diğer sorunlarınız?
Siyaset Meydanı'nda önceki akşam "temel eğitim" tartışmasını izledik... Küçük konuşmacılar harikaydı... Eğitim uzmanları da meseleyi çok net gözönüne serdiler. Genel hatlarıyla anlattılar ki...
Temel eğitim konusu geçen yıl Milli Eğitim Şurası'nda ele alınmıştır.
Şura'da RP dahil tüm partiler görüşlerini tüm genişliğiyle açıklamışlardır. Sonunda büyük ağırlıkla "8 yıllık kesintisiz eğitim" kararı alınmıştır.
Bu karar "çocuk"ların bir meslek seçimi için karar verecek düzeye ancak 8 yıllık eğitim sonunda gelebilecekleri gerçeğinden hareketle verilmiştir.
Demokrasiye inanan herkes, Şura'da son derece demokratik biçimde alınan bu karara uymalıdır.
Ama RP uymamaktadır... Çünkü RP'nin meselesi çocukların eğitimi değil, onları küçük yaştan koşullandırılarak inançlı birer RP militanı olarak yetiştirmektir.
Siyaset Meydanı'na katılanların "çoğunluğu" bu görüşleri ifade ettiler.
Tiyatro sahnesinde 25 yılı geride bırakan Ali Poyrazoğlu, özel bir günde, 27 Mart Dünya Tiyatrolar gününde, Fındıkzade'deki yeni ve son derece modern tiyatro binasında sevenlerinin karşısına çıktı...
"Şaka Şaka" adlı oyunun ilk gecesinde, perde inmeden az önce, coşkuyla alkışlayan izleyicilere,
- Tiyatro dediğiniz budur işte!.. Oyuncuyla seyirci arasındaki suç ortaklığı.. Birlikte yolculuğa çıkmak!.. Bu akşam hepiniz çok güzel oynadınız!.. diye teşekkür eden Poyrazoğlu söze şöyle devam etti:
- Tiyatro dediğin, bu gece yaşadığımızdır işte... Hani çocukken annelerimiz elimize yün çilesi takar ya... Başlarız açmaya... Biz açarken annemiz de karşımızda top yaparak örmeye hazır hale getirir... Tiyatro onun gibi birşeydir... Biz oyuncular da rengarenk yün çileleriyle sahneye gelir; açmaya başlarız... Bu yün çilelerinde insanla, ülkeyle ilgili binbir duyum vardır... Biz çileleri açarken ucunu aşağıya, size doğru atarız.. Siz alır, sarmaya başlarsınız... Biz açarız - siz sararsınız, biz açarız - siz sararsınız.. Çok çekerseniz yün kopar, biz de çok çekersek yine kopar... İki taraf da uyum içinde, birbirinin kalp ritmini dinleyerek bu işi sürdürür... Oyunun sonunda bizim elimizdeki çileler
Eğitim hayatının çağdaşlaştırılmasına katkı amacıyla "vatandaş seferberliği" temelinde çalışmalar yapan Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı, önceki akşam Hyatt Regency Oteli'nde bir bilgilendirme toplantısı düzenledi.
Toplantı sonrasındaki kokteylde sohbetler, ağırlıklı olarak "8 yıllık kesintisiz ilköğretim" üzerinde yoğunlaştı. Arkadaşımız Aydın Arıcıoğlu da davetliler arasında bulunan Emekli Orgeneral Muhsin Batur'a Refahyol'un bu konudaki son yaklaşımlarını nasıl değerlendirdiğini sordu. Ve şu yanıtı aldı:
- Bu işi sulandırmaya çalışıyorlar. Latin alfabesiyle bile doğru dürüst okuyup yazamayan küçücük çocukların anlamını bilmeden Arapça Kur'an ezberlemelerine "din eğitimi" denebilir mi?.. Bilinçli din öğrenimi, Türkçe öğretimle mümkün olur. Bakın, çağ nereye gidiyor, biz neredeyiz... Size bir örnek vereyim... Bir arkadaşımız geçenlerde Amerika'da ciddi bir ameliyat geçirdi. O günün akşamı "Geçmiş olsun!" demek için telefonla aradım... Dedi ki bana; "Bugünkü açıklamanı okudum, aynı fikirdeyim!.." Şaşırdım... Daha konuşmayı yaptığım günün akşamındayız; ertesi günün gazetesi yayınlanmamış. Arkadaşım Amerika'daki hastanede, gazetede çıkacak olan haberi bizden önce okuyabiliyor...