Hukuk dersi...

4 Temmuz 1997

Melih Aşık

Danıştay kararlarına uymayan ve hukuka ters bakan Necati Çelik gibi bir bakandan sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı koltuğuna oturan Nami Çağan' ın 2 Temmuz tarihli genelgesi elbet çok kişiye şaşırtıcı gelecektir. Bakınız ne diyor genelgesinde Profesör Nami Çağan:1) Bakanlığım bağlı kuruluşlarında herhangi bir nedenle görevinden alınanların, yargıdan "yürütmeyi durdurma" kararı almaları halinde, bu kararlar geciktirilmeden derhal uygulanacaktır.2) Ayrıca, "yürütmeyi durdurma" kararı alanların, bu kararları uyguladıktan sonra, ikinci bir idari tasarruf yapılarak bu kişilerin tekrar görevden alınmaları gibi hukuk dışı yollara başvurulmayacaktır. Yargı kararlarının uygulanmaması sonucunu doğuran ve yargıyı etkisiz kılma amacını taşıyan bu tür uygulamalar varsa derhal düzeltilecektir.3) Öte yandan, kendisi hakkında yapılan bir idari tasarruf nedeniyle yargıdan "yürütmeyi durdurma" kararı olan bir kamu görevlisinin, bu kararı idarece uygulandıktan sonra, yargı kararlarını etkisiz kılmak ve kişiyi cezalandırmak amacıyla bu kişinin "geçici görevle" başka illerde veya birimlerde görevlendirilmesi uygulamalarına derhal son verilecektir.4) Kendi istekleri dışında

Yazının Devamı

Hasan Esat Bey...

2 Temmuz 1997

Melih Aşık

2 Temmuz tarihi yürekler yakan Sivas katliamının olduğu gibi bir büyük devlet adamının, Hasan Esat Işık'ın da ölüm yıldönümüdür. Türkiye'yi dünya uluslar ailesinin uygar ve onurlu bir üyesi yapmak yolunda soylu bir çaba göstermiş olan Türk Hariciyesinin soylu bir mensubuydu Hasan Esat Işık Bey... Ömrünü Cumhuriyet ilkelerinin yaşatılmasına adamış, siyaset yıllarında da ulusal onuru ve devlet haysiyetini herşeyin üzerinde tutmuştu.
Acaba Dışişleri Bakanlığı'nda bugün Hasan Esat Bey anılacak mıdır? Hayır... Çünkü böyle bir adet yoktur. Peki neden yoktur? Hasan Esat Bey ve onun gibi mesleğe ve devlete emeği geçmiş, sembol olmuş kişiler neden senede bir gün olsun hizmet verdikleri kuruluşlarda anılmamaktadırlar?
Diyelim ki kutlama töreni bakanlık çalışanları için zahmet oluyor... Bakanlığın uygun köşesinde ölüm yıldönümlerinde bu sembol isimler için bir köşe yapılamaz mı? Bir camekan içine birkaç anı resmi, kısa hayat öyküsü, onlarla ilgili çarpıcı birkaç öykü yerleştirmek, onları yeni kuşaklara birkaç satırla olsun anımsatmak zor mudur?
Elbette sadece Dışişleri Bakanlığı'nda değil, her kurumda, bu arada elbet bizim gibi gazetelerde de ölüm yıldönümlerinde mesleğe emeği

Yazının Devamı

Temizlik usulü!

1 Temmuz 1997

Melih Aşık

55. Hükümet belli oldu. Yeni bakanlara başarılar ve kolaylıklar diliyoruz. İşleri çok zor. Refahyol'un devrettiği enkazı kaldırmak, kadrolaşmayı dağıtmak hiç de kolay iş değil. Ama bu iş olanaksız da değil. Eski Ulaştırma Bakanlarından Hüseyin Özalp'in yöntemi uygulanırsa, çocuk oyuncağı bile denilebilir. Özalp' in yöntemi mi?
Yıl 1989. Süleyman Demirel başkanlığında yeni Hükümet kurulmuş, Hüseyin Özalp da kabinede Ulaştırma Bakanı olarak yer almıştır. Haberi evinde alır almaz, yakından tanıdığı bir gazeteci dostuna telefon eder, talimatını verir:
-Seni basın danışmanım yaptım, hemen bakanlığa git, görevine başla!
Meslekdaşımız denileni yapar, bakanlığa gider, koltuğa oturur, görevine başlar. Ancak Hüseyin Özalp ortalıkta görünmemektedir. Basın danışmanı, Özalp'a telefon eder, hala niçin gelmediğini sorar. Bakanın yanıtı biraz tuhaftır:
- O p.ştlar görevlerinden ayrılmadan gelmem.
- P.ştlar mı? Kimi kastediyorsunuz Sayın Bakanım?
- Onlar kendilerini bilir. Sen yeter ki bu lafımı ortalığa yay

Yazının Devamı

"Yerinde olsaydım"

29 Haziran 1997

Melih Aşık

Ankara'daki Çocuk Bilgisayar Sanat Merkezi "Happy Kids", 7 - 12 yaş arası çocuklar için "Ben Anne ve Babamın Yerinde Olsaydım.." konulu bir yazı yarışması düzenlemiş. Yarışmada ikinciliği kazanan Özel Ceceli İlkokulu 4'üncü sınıf öğrencisi Ç.A'nın yazdıklarını, yüreklerimizi tutarak, birlikte okuyalım:
"..Annemin yerinde olsaydım, her zaman müzik dinlemezdim. Akşam saat 23.00 - 24.00 saate kadar televizyon bakmazdım ve her gün evi temizlemezdim ve çocuklarımı bakkala veya başka bir yere yollamazdım. Her hafta sonu gezmeye gitmezdim ve mesleğimi değiştirirdim. Hemşire olmazdım. Çünkü iğne vuramazdım ve kan gördüğüm zaman bayılırdım. Her gün banyo yapmazdım. Her gün evi değiştirmezdim. Ve babamla ayrılmazdım. Çünkü babam ile annem çok mutlu idi. Çocuklarımı saat 20.00'de yatırmazdım ve şu an annemin yanında olmak isterdim. Çocuğumu Türkiye'ye göndermezdim. Ama biliyorum o benim iyiliğim için çırpınıyor. Annemin yerinde olabilsem ilk işim sigarayı bırakmak olur. Ama ben annemden memnunum.
Babamın yerinde olsam askere gitmezdim. Karımla ayrılmazdım. Karımı her zaman dövmezdim ve çocuklarımı dövmezdim. Çocuklarımı babasız bırakıp başka bir çocuğa babalık etmezdim. Karım

Yazının Devamı

Aramakla bulunmaz

28 Haziran 1997

Melih Aşık

Afyon Ağır Ceza Mahkemesi, Metin Göktepe davasının geçen 28 Mayıs'ta yapılan duruşmasında beş isim hakkında tutuklama kararı verdi. Metin Göktepe'nin avukatı Fikret İlkiz tutuklama kararı öncesi garip bir kehanette (!) bulundu ve aynen şunları söyledi:
...Mahkemece tutuklama kararı verilse dahi, birçoğu için bu karar vicahiye çevrilemeyecektir. Tutuklama kararını infaz edecek olan emniyet teşkilatının eski mensupları olan bu sanıklar, teşkilatla aralarındaki eskiden kalma kişisel dostluklardan da yararlanarak başarılı bir "gıyabi tutuklu" olarak kalacaklardır.
Bu kehanet aynen tuttu. Polis, yaklaşık bir aydır bu beş polisi bulup yakalayamıyor. Önceki günkü son duruşmada da adları okundu ama kendileri salonda bulunmadılar.
Her meslekten suç işleyen insan çıkar. Suçlu cezasını görürse meslek kendini temizler. Yoksa gözden düşer. Olan o meslekteki dürüst insanlara olur.
Polisin bu durumunun baş sorumlusu son yıllardaki iktidarlardır.
İktidarlar polisi yasa dışına çıkmaya teşvik ederek bir korku aygıtı olarak kullanmışlardır. Kendilerine yönelik muhalefeti, suç işleme özgürlüğüne sahip bir polis örgütü aracılığıyla sindirmeyi denemişlerdir.
Çetelerin yeşermesine uygun

Yazının Devamı

Baba doğru yolda

27 Haziran 1997

Melih Aşık

- Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Tansu Çiller'e hükümeti kurma görevi vermeyerek doğru davranmıştır, bundan sonra da vermezse yine doğru davranmış olacaktır...
Bu sözleri dün telefonda Anayasa Profesörü Zafer Üskül söylüyor... Gerekçesini de şöyle anlatıyor:
- Sayın Cumhurbaşkanı Mesut Yılmaz'ı atamasına dayanak olarak Anayasa'nın 109'uncu maddesini gösteriyor; "benim bu yetkim var, istediğimi atarım" diyor. Bence şu içinde bulunduğumuz durumda sadece 109'un belirtilmesi yeterli değil. Bu takdirde RP; DYP ve BBP sayı hesabıyla kendilerinin atanması gerektiğini iddia edebilirler. Oysa Anayasa'nın bir de 104'üncü maddesi var ki Sayın Demirel'in esas dayanağı bu madde olamalıdır..- Ne gibi ?
- Anayasa'nın 104'üncü maddesinin birinci fıkrası "Cumhurbaşkanı devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasına gözetir" diyor. Ancak hiçbir maddesinde ona bu görevi ifa edecek araç vermiyor. Erbakan'ın istifasıyla doğan boşluk şimdi Cumhurbaşkanı'na bu yetkiyi kullanacak araç vermiştir. Cumhurbaşkanı hükümeti kurmakla Mesut Yılmaz'ı görevlendirerek 104'üncü maddenin gereğini yerine getirmiştir. Mesut Yılmaz güvenoyu alamazsa görevi bu defa Ecevit'e veya bir başkasına verebilir.

Yazının Devamı

DYP'nin iradesi...

26 Haziran 1997

Melih Aşık

Demokrasi ve milli iradeden en az söz etmesi gereken kişi, Malum Hanım, şu günlerde bu yüce kavramlardan en çok söz eden kişi durumunda. Cumhurbaşkanı'na hitaben diyor ki:
- Milli iradeye ipotek koyamazsınız...Bunu söylerken bir yandan da milletvekillerine tek tek:
"Mesut Yılmaz Hükümetine güvenoyu vermeyeceğim"diye deklarasyon imzalatıyor.
Böylece milletvekillerinin iradesine bizzat ipotek koyuyor.
Erbakan kendi koydukları bu ipoteği hatırlatarak:
- Mesut Yılmaz emaneti derhal geri vermelidir, diyor, işte elimde 280 küsur imza var...İyi de... Hangi koşulda alındığı belli olmayan bu imzaların sahipleri "Mesut Yılmaz'a güvenoyu vermeyeceğim" diyor.
Bu imzalar "DYP - RP - BBP Koalisyonuna güvenoyu vereceğim" demiyor ki...

Yazının Devamı

Durumun özeti

25 Haziran 1997

Melih Aşık

Şaibe Bacı'nın dünkü konuşmasında en çok ağzına aldığı laf yine "demokrasi" ve "milli irade" idi... Koltuk altından gidince demokrasi Bacı'ya lazım oldu. Koltuktayken unutmuştu. Mesela TOFAŞ, TEDAŞ ve kendi malvarlığının soruşturulması sırasında "Demokrasi açıklık rejimidir, madem üzerimde şaibe var Yüce Divan'da hesabını veriririm" demiyordu. Demokrasiyi yeni hatırladı...!
Gelelim dünkü görüşmelere ve yankılarına...
Deniz Baykal'ın görüşleri bizce makul ve mantıklı..
Mesut Yılmaz'ın bu kadar zayıf destekle icraat yapması olanaklı olmadığına göre.. Ve amaç seçim olacağına göre.. Seçim önümüzdeki Nisan gibi bir tarihte yapılırsa seçmen o tarihe kadar Refahyol'un kötülüklerini unutur. Üstelik araya Mesut Yılmaz Hükümetinin başarısızlıkları da girer. O yüzden seçimin bu yıl sonunda yapılması mantıklıdır.
Mesut Bey neden önümüzdeki Nisan tarihinde ısrar ediyor.
Belli ki Anayasa Mahkemesinin RP ile ilgili kapatma davasını karara bağlaması için arada zaman bırakmak istiyor. Peki CHP bunu düşünmüyor mu?
Bir akil CHP'li dostumuz bu soruya cevaben diyor ki:

Yazının Devamı