Açık Pencere

30 Temmuz 1997

Melih Aşık

Alanya'nın en güzel köşelerinden Fuğla Koyu'nda, Avsallar Belediyesi kiralık dükkanlar yaptırıyor... Dükkanlar kıyıya 50 metre mesafede, kumların üzerine inşa ediliyor. İnşaatın Kıyı Koruma Yasası'na aykırı olduğu yüzlerce metre öteden görülüyor. İçinde biraz olsun doğa sevgisi, estetik kaygısı ve yurtseverlik duygusu taşıyan insanlar, bırakınız diğer yasaları, yapılan işin doğa yasasına aykırı olduğunu ilk bakışta anlıyor. Ancak DYP'li Başkan ve Meclis üyelerinde böyle kaygılar bulunmuyor olmalı ki, takım halinde kıyıyı taşlaştıran yapılanmayı onaylamış ve uygulamaya koymuşlar.
Alanya'nın yerel televizyonu ATV bu konuya el attı. Günlerce yayın yaptı. Alanya'yı sevenler de kaleme kağıda sarıldı, Turizm Bakanlığına inşaatı durdurması için şikayette bulundular. Turizm Bakanlığı Antalya Valiliğini, Valilik Alanya Kaymakamlığını uyardı. Kaymakamlık Bayındırlık İskan Müdürlüğüne bir tespit yaptırdı. İskan Müdürlüğü raporunda malumu ilan etti;
"Sözü geçen inşaat, Kıyı Koruma Yasası'na ve 3194 sayılı imar yasasına aykırıdır..."Peki sonra?..
Hiç... Alanya'dan dün telefon açan bir dostumuz inşaatın gizliden gizliye sürdürüldüğünü anlatıyordu. Kaymakamlığın da inşaata göz yumduğu

Yazının Devamı

Eski Bakan'dan...

29 Temmuz 1997

Melih Aşık

Eski sekreterimiz sevgili Belkıs Kamut'u geçen Cumartesi günü ANAP Milletvekili Yıldırım Aktürk'ün oğlu Yavuz Aktürk ile evlendirdik. Yeni bir mutluluğa tanıklık ettikten sonra nikah dairesinden ayrılıyorduk ki, kapıda eski milli eğitim bakanlarından Vehbi Dinçerler'le karşılaştık. Ve ayaküstü sohbette "kesintisiz 8 yıl" ı tartıştık. ANAP'ın bugünkü yönetimine göre daha muhafazakar bir çizgide olan Vehbi Dinçerler, imam hatip liselerinin orta kısımlarının kapatılmasının öngörülen amaçları sağlayacağına inanmıyor, bunu demokratik de bulmuyordu.
Peki 11 yaşındaki çocukların iradeleri dışında bir mesleğe yönlendirilmeleri demokratik miydi? Öte yanda mühendis, doktor veya avukat olacak çocukların imam eğitiminden geçirilmesinin mantığı neydi?
Vehbi Dinçerler şu görüşteydi:
- İmam Hatip ortaokulları kapatılmamalı ancak bu okullardan mezun olanlara üniversitelerin yolu kapatılmalıdır. Tabii ilahiyat fakülteleri ve yüksek islam enstitüleri hariç... Üniversite yolu kapatılınca imam hatiplerdeki yığılma da ortadan kalkacaktır...
Vehbi Dinçerler bu ana önlemi tamamlayacak iki önlemden söz etti:
- Bunu yaparken imamların mutlaka en az iki yıllık yüksek öğrenimden sonra atanması

Yazının Devamı

Turnikede mars...

11 Temmuz 1997

Melih Aşık

Amerikan uzay aracı Pathfinder, 191 milyon kilometrelik yolu 7 ayda aştı ve Mars'a indi. Aracın içinden çıkan Sojourner adlı minik uzay cipi Mars yüzeyinde incelemeler yapıyor.
ABD'nin diğer uzay gemisi Surveyor da biliyorsunuz, Eylül'de Mars çevresindeki gezintisine başlayacak; 2 yıl boyunca burada kalarak gezegenin jeolojik yapısını inceleyecek.
Ruslar, Mars 96 Yüzey İstasyonu ile yarışa katılırken, Amerikalılar Mars'a 2011 yılında insan göndermeyi planlıyorlar.
Bu bilgilerin ışığında sabah Kadıköy Deniz Otobüsü iskelesinin turnikelerine yaklaşıyor ve elimizdeki jetonu turnikenin deliğine atıyoruz. Girmiyor. Daha doğrusu tam girecekken yarıda takılıyor. Sürpriz değil. Jetonun bir atışta delikten geçmesi ihtimali zaten yüzde 50 dolayındadır. Takılınca elinde sivri bir aletle orada dolaşan görevliye el işareti yaparsınız. Gelir, elindeki aletle jetonu içeri doğru dürtükler, geçersiniz. Öyle yapıyoruz nitekim...
İstanbul'da deniz otobüsü seferleri başlayalı 10 yıl oldu. 10 yıldır turnikelerin jeton delikleri jetonlara uydurulmadı. Ya da jetonlar deliklere.. Eli eğe tutan bir teknisyen 10 dakikada bu delikleri açardı. Mümkün olmadı...
Diyoruz ki... Hiç olmazsa 2011

Yazının Devamı

İki kültür arasında...

10 Temmuz 1997

Melih Aşık

Türk Dili dergisinin son sayısında Profesör Nevzat Gözaydın'ın yazısı takılıyor gözümüze... Almanya'da yaşayan yurttaşlarımızın kullandığı Türkçe'yi konu almış... "Gurbetçi" yurttaşın sadece günlük konuşmalarda değil, yazarken de "iki dillilikten" kurtulamadığını anlatan Prof. Gözaydın, bu noktada ilginç bir örnek veriyor: Murat Güver imzasıyla Bizim Almanca dergisinde yayımlanmış "Fühle mich Berbat" (Kendimi Berbat Hissediyorum) başlıklı şiir... İki kültür arasında sıkışmış durumdaki "gurbetçi"nin karmaşık iç dünyasını yansıtan şiiri, "tercüme" gerektiren bölümleri parantez içlerine koyarak aktarıyoruz:
...Bir eksiklik hissediyorum / Unzufriedenim (Hoşnutsuzum) / Kann mich für nichts begeistern (Hiç bir şey heyecanlandırmıyor beni) / Fühle mich huzursuz (Kendimi huzursuz hissediyorum...)
Anlatamıyorum derdimi / In meinem Muttersprache (Anadilimde) / Verklemmt zwischen zwei Kulturen (İki kültür arasında sıkışmışım) / Wer bin ich? (Kimim ben?) / Bilmiyorum...
Bir çelişki içindeyim, bulantı mı diyeyim / Sanki içimde bir Verschleiss var (İçimde bir aşınma var sanki) / Masse ist traege, ben de Masseyim (Kütle hantaldır, ben de bir kütleyim) / Konstruktiv bir şey

Yazının Devamı

Kerhen destek..

9 Temmuz 1997

Melih Aşık

Dilimizde bir söz vardır... Ölümle korkutup sıtmaya razı etmek... Biraz o misal... Türk toplumu Refahyol'dan korktu, Anasol Cin'e razı oldu. Mesut Yılmaz ve hükümet üyeleri bilmeli ki, bugün hükümetin kuruluşuna ve programına karşı olan sessizlik, milletin aniden Mesut Yılmaz'a ve ANAP'a aşırı sevgi duymasından değil; Refahyol'dan kurtulma kaygısından kaynaklanıyor. Bugün tutulan diller kuşku yok, güvenoyundan sonra çözülecek. Herhalde daha önceki yıllarda bakanlık yapmış, dikkate değer bir başarısı gözlenmemiş kimi isimlerin ANAP'tan tekrar bakan yapılması sorgulanacak... Yüksel Yalova, Lale Aytaman, Kamran İnan, Bülent Akarcalı gibi isimlerin kabine dışı bırakılması eleştirilecek.. Süleyman Demirel'in isteği üzerine iki önemli bakanlığa atanan iki isim üzerinde durulacaktır.
Bu arada bir merak... 28 Şubat'ta MGK, Türkiye'de irticaın önlenmesi için 18 maddelik bir bildiriyi kabul etti. 18 maddede dile gelen o tehlikeler acaba hayal miydi? Yoksa gerçek mi? Eğer hayal idiyse RP'ye karşı büyük bir haksızlık yapılmış demektir ki, tek kelimeyle ayıptır. Eğer gerçek idiyse, ki bize göre gerçekti, o zaman Mesut Yılmaz hükümeti neden bu konu üzerinde durmamıştır?..
Unutmayal

Yazının Devamı

Açık pencere

8 Temmuz 1997

Melih Aşık

Tarım Bakanı Mustafa Taşar, kuliste etrafına toplanmış gazetecilere dert yanıyordu:
- Yahu arkadaşlar, hemen hergün bomba gibi kararlar alıyor, icraatlar yapıyorum; ama televizyonlar da, gazeteler de bunlara doğru düzgün yer vermiyorlar. Örneğin daha geçen gün haşhaş ekim alanlarını genişlettim... Ama ertesi gün gazetelere baktım; böylesine önemli haber ya hiç yer almamış ya da tek sütun girmiş. Bu nasıl iş, anlayamıyorum..."Bir meslektaşımız, "haşhaş ekim alanlarını genişletmek" lafını duyunca Taşar'ı uyarma (!) ihtiyacı duydu:
- Amerika sırf bu haşhaş meselesi yüzünden 1974'te Ecevit'in başını yemişti... Dikkat edin, sizin başınıza da bir kaza gelmesin!..Taşar'ın yanıtı ortalığı kahkahaya boğdu:
- Yahu sen benim bu kararı Amerikan Büyükelçisi'yle konuşmadan aldığımı mı sanıyorsun?..Aydın Boysan anlattı...
Adam Kayseri'ye giden yol üzerinde yorgun argın beklerken bir at arabasının yaklaştığını görmüş:
- Hemşerim!..
- Buyur ağam...- Buradan Kayseri ne kadar sürer?

Yazının Devamı

Teoman Erel...

6 Temmuz 1997

Melih Aşık

Dudağının kenarındaki o muzip tebessüm yazılarının satır arasına da girerdi. Konuyu ayrıntılar... Olaylar arasında kimsenin görmediği bağlantıları yakalar... İnce sonuçlar çıkartır... Ama dalga geçmeyi de hiç ihmal etmezdi. Belki "ciddiyete saplanmanın" düşünceyi durduracağına olan inancından... Belki de kainatın sonsuz tarihi ve mekanı içinde her olayı yerli yerine oturtmanın doğal sonucu bu olduğundan... Yazı yaşamımızda özgür bir isim ve özgün bir kalemdi Teoman Erel... Üç yıl önce bugün bir trafik kazasıyla aramızdan ayrıldı. Bizi de yazılarından ayırdı. Ama bu acı tesadüfe hiç değilse yarının gazetecileri yenilmemeli.. Gazetecilik okullarında Teoman'ın yazıları anımsanmalı. Örneğin.. Milliyet Yayınları'ndan çıkan ve yazılarından seçmeleri içeren "Yaşam Bir Şaka Gibi" adlı kitabı en azından yardımcı kitap olmalı...
Yarının gençleri Teoman'ı tanıyınca seveceklerdir. Gazeteci oğlu Hasan Erel, "Yaşam Bir Şaka Gibi" adlı kitabın başında bakınız O'nu nasıl anlatıyor:
"Babam Teoman Erel iyi bir insandı. Ben onu hep iyi bir insan olarak hatırlayacağım ve bu basit gibi görünen özelliğe sahip olmanın ne kadar zor bir şey olduğunu hiç aklımdan çıkarmayacağım. Hayatta iki

Yazının Devamı

Rüya tabiri...

5 Temmuz 1997

Ankara'dan Hüsnü:
- Rüyamda İçişleri Bakanlığı'nda hademeyim. Sabah yerleri paspaslarken, İstihbarat Amiri beni odasına çağırtıyor. Gidiyorum... Kapıyı tıklatıp içeri giriyorum. İşaret parmağıyla koltuğu gösteriyor Amir: "Otur Hüsnü" diyor. "Sana önemli bir görev tevdi edeceğim..."
Oturuyorum.. Kahvelerimizi içerken, Amir Efendi fısıldayarak konuşmaya başlıyor. "Bak Hüsnü.." diyor, "Sen uzun zamandır bu Bakanlıkta hademe olarak görev yaptın. Ama bu işten kurtulmanın zamanı geldi artık.. Şu andan itibaren senin yeni görevin ajanlık... Milletin beyninden geçenleri okuyacaksın... Kod adın ise Soğan.. Anladın mı?.."
Anlamıyorum. "İyi de Amirim" diyorum, "Benim okumam yazmam yoktur ki..."
Amir sırıtıyor.. "Ulan amma da kerizsin ha..." diyerek geriye kaykılıyor. "Kafadan geçenleri okumanın alfabeyle ne ilgisi var..."
Dudak büküyorum: "Madem öyle diyorsunuz, öyledir efendim" diyorum ve ilk görev yerimin neresi olduğunu soruyorum. Önündeki dosyayı karıştırıyor bir süre... Ardından, "Meral Akşener'in odası..." diyor.
Heyecanlanıyorum. "Hangi odası?.." diyorum. Ayağa kalkıp enseme şaplak patlatıyor. "Yatak odası değil herhalde hıyar.." diyor. "Meclis'teki odası..."

Yazının Devamı