<#comment>#comment>ABD'de şarbona karşı endişe büyürken Özgürlükçü Parti lideri Steve Dasbach meseleye genel açıdan bakıyor:
- Amerikan yönetimi "toptancı terör" adı verilebilecek uçak kaçırma, bombalı kamyon gibi olaylara karşı önlem alabilmektedir. Şarbonlu mektuplar gibi perakende saldırılara karşı ise 280 milyon Amerikalıyı korumak imkansız... Perakendeci terör insanları tek tek hedef alırken bütün toplumu dehşet içinde bırakıyor...
Dasbach devam ediyor:
- İsrail'e bakınız.. Alınan bütün önlemlere rağmen hala teröristler insanları tek tek katledebiliyor, lokantaları vs. bombalıyor...
Teröristlerin bundan sonra başvuracağı cinayetleri kim bilebilir?
Belki alışveriş ettiğimiz marketteki gıda ürünlerinin içine şarbon mikrobu katacaklar.. Belki yüzme havuzumuza çiçek hastalığı bakterisi serpecekler.. Belki bir otelin havalandırma borusundan odalara veba mikrobu püskürtecekler...
<#comment>#comment>Almanya'daki "Türkiye Araştırmalar Merkezi" yaptığı araştırmalar sonucu Türkiye'ye Almanya'dan 8 - 9 milyar dolar para aktaracak bir plan sunuyor... Yeşil Sermaye, Almanya'daki gurbetçilerimizden 3 - 4 milyar dolar toplarken devlet garantisiyle sağlam bir program yapıldığı takdirde bunun iki katı para neden toplanmasın? Ne var ki aradan 6 ay geçtiği halde Hükümet'ten ses seda çıkmıyor... Ankara projeyi unutmuş görünüyor.
Konuyu yazmış satırları:
- Ankara oralı değil... ya da farkında değil, sözleriyle bitirmiştik.
Okurumuz Arman Buker gönderdiği notta:
- Akla bir olasılık daha geliyor, diyor, belki de Ankara para gelmesini istemiyor...- Neden?
- Sizce Kemal Derviş, gerçekten, Türk ekonomisini düzeltmek ve Türkiye'yi fakirlikten kurtarmak amacıyla mı geldi? Sizce Bolu Dağı Tüneli gerçekten yolu kısaltıp zamandan kazanmak için mi yaptırılıyordu...
<#comment>#comment>Yatırımcı bakanlar önceki gün yaptıkları toplantıda yeni gelir kaynakları üzerinde dururken Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu kendince parlak bir öneride bulunmuş:
- Boğaziçi ve Fatih Köprüleri için "gelir senedi" çıkaralım. Yastık altındaki paralar ortaya çıkar. 5 milyar dolara yakın gelir elde ederiz.
Bir dostumuz dün öneriyi gazetede okumuş, gülerek sordu:
- Devlet üstüne yatacak diye parasını bankaya yatırmayan adam tutar da (Özal zamanında yediği kazığı da unutup) köprü senedine yatırır mı?
***
Mevzu madem Köprü'den daha çok para kazanmaya geldi.
<#comment>#comment>Süleyman Demirel, Hürriyet'te Serdar Turgut'un kendisiyle yaptığı konuşmada Afganistan'daki savaşla ilgili kuşkuları dile getiriyor:
- ABD uğramış olduğu saldırının faillerini (kanıtlarını) ortaya çıkarıp göstermelidir,
- Afganistan'a dışardan giren yabancı bir daha buradan çıkamamıştır.
- Asker gönderme konusunun Türkiye'de şu anda gündeme getirilmesi son derece yanlıştır
Bu sütunda bir aydır yazılanlar da bunlardır...
Halkın anketlere cevap verirken ortaya koyduğu görüşler de...
<#comment>#comment>Afganistan'a yönelik askeri harekatın görünür sebepleri malum... ABD'li stratejist Marshall Smith ise bölgeye daha farklı bir açıdan mercek tutuyor:
- "Afgan terörizmiyle savaş" aldatmacadır, hiledir. Bu gürültünün asıl sebebi, Hazar Denizi'nin altında 20 yıl önce bulunmasına rağmen üzerine şantiye kurulup musluğa bağlanmamış dev petrol yatakları... Dünya tüketimine en kötü ihtimalle 500 yıl yetecek petrol burada işlenmemiş halde yatıyor...
Marshall Smith, ABD Başkanı Bush'un "Enerji İmparatorluğu" nun taşeronu sıfatıyla bu işe giriştiği kanısında...
- Sovyetler 1970'ler sonunda Çeçen petrolünü Afgan ve Pakistan limanlarına, oradan da dünya pazarlarına ulaştıracak bir boru hattı inşa edebilmek için Afganistan'ı kontrol altına almaya giriştiler. 10 yıl süren Afgan - Sovyet savaşı bu yüzden çıktı. Savaşta Sovyetler, ABD tarafından silahlandırılmış (Usema Bin Laden'in de içlerinde bulunduğu) asi gruplar tarafından durduruldu, Boru hattının yapımı böylece engellendi.
Devasa Çeçen petrol yatakları hala orada, işlenmemiş halde duruyor...
Ve "Enerji İmparatorluğu", bu petrolü dünya pazarlarına taşıyacak Afgan boru hattı projesini
<#comment>#comment>İngilizlerin ciğerini okumuş ve gerçek kimliklerini anlatan çok güzel kitaplar yazmış olan Macar asıllı gazeteci George Mikes'ın bir anısı...
İkinci Dünya Savaşı günleri.. George Mikes bir İngiliz'le barda çene çalarken birden sirenler öter, patlama sesleri duyulur. O anda Mikes'in yanındaki İngliz kendini yere atıp boylu boyunca masalardan birini altına uzanır. Sirenler tekrar çaldığında yerine döner. Hiç kıpırdanmadan manzarayı seyreden Mikes'e doğru yılışır:
- Ne o? Korkudan yerinden kıpırdayamadın değil mi?***Almanya'da görevli bulunan Amerikalı er, sevgilisinden bir telgraf alır. Telgraf oldukça kısadır:
"Seni bekleyemedim. Stop. Babanla evlendim. Stop. Sevgiler. Stop. Annen"***Amerikalı bir gazeteci her sabah işine gidip gelirken Kudüs'te ağlama duvarının önünde dua eden bir adam görürmüş. Bir gün dayanamayıp sormuş:
- Sizi hergün burada dua ederken görüyorum...- Evet ben 30 yıldır hergün burada barış için dua ederim...
- 30 yıl ha.. Peki nasıl bir duygu var içinizde?- Duvara konuşuyormuşum gibi bir duygu...
<#comment>#comment>Öyküyü dün telefonda, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesör Yüksel İnan anlattı...
Yıl 1940...2. Dünya Savaşı'nın en civcivli, en hareketli günleri...Türkiye bu savaşa girmemiştir ama girmesi için dört bir yandan yoğun baskılara maruz kalmaktadır. İşte tam bugünlerde, Amerikalı bir gazeteci, bayan Cook, röportaj için dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü' ye gelir. Sorularını sorup yanıtlarını aldıktan sonra,
-Sayın Cumhurbaşkanı der, aldığım duyumlara göre, Türkiye olarak bu savaşta yer alırsanız, müttefik güçler savaş sonrası size hem 12 Adaları verecekler hem de Kerkük ve Musul üzerinde söz sahibi olmanızı sağlayacaklarmış...Böyle birşeye evet der misiniz?
İnönü' nün gazeteciye yanıtı aynen şu olur:
-Biz Türkiye olarak Ortadoğu'ya girersek, orada bize oynatılacak rol sadece ve sadece Batı'nın jandarması rolü olur. Böyle birşeye asla evet demeyiz. Biz yoksul bir ülkeyiz, ülkemizi ve halkımızı daha müreffeh yapmaktan başka hiçbir talebimiz, hiçbir amacımız yoktur. Bunu herkes böyle bilsin.
***
<#comment>#comment>Körfez Savaşı sırasında Başbakan olan Yıldırım Akbulut önceki gece NTV'de Körfez anılarını anlattı. Özal savaşa mümkün olduğunca bulaşmak için can atıyordu. Amerikalılar Irak'a karşı cephe açılması için ısrar ediyordu. Akbulut o günleri anlatıyor:
- Cephe açsaydık, kamuoyuna başbakan olarak izah etmem lazım: Niçin açacağız? Ne elde edeceğiz vs.. Kaldı ki, şimdi deniyor ki : "Amerika bizden herhangi bir şey istemedi..." Peki, ben başbakanken benden istenen neydi, size onu söyleyeyim... O zaman Amerika'nın Ankara Büyükelçisi Abramowitz, Kongre üyesi Solarz'la birlikte bana geldi... "Biz" dedi, "Amerika olarak Türkiye ve İsrail'i korumak mecburiyetinde miyiz?" Irak savaşının bir boyutu da budur, manasında... Ve devamla; "Böyle bir mecburiyetimiz yok.. Öyleyse siz de Irak'ın güneyinden bir cephe açın..."
Bana söylenen laf budur... Yani, "Cephe açma konusunda ne düşünürsünüz?" filan denmiyor, kesin olarak "Açın" diyor... Ben de cephe açmayı katiyen düşünmediğimizi iyi bilmeleri lazım geldiğini, yapacağımızı havaaalanlarını açmak ve amborgaya uymak suretiyle yaptığımızı ifade ettim...
***
Görüldüğü gibi... O yılların