<#comment>#comment>Geçen Cumhuriyet Bayramı'nda sabah vakti caddenin ucundan bir akordeon sesi geldi. Sokağı ve evi neşelendirdi. Bir küçücük Moldovyalı çocukmuş çalan. Bütün mahalleye bayram sevinci taşıdı... Dün sabah ise yine matem sessizliği içindeydi üzerinde oturduğumuz cadde. Adeta 10 Kasım gibi... Okul çocukları geçer mi diye meraklandık. Onlar da geçmedi.
Orhangazi'den Nevzat Şenol arkadaşımız telefon etti...
Orhangazi'ye bağlı Yeniköy beldesinden geçiyormuş dün. Davullar çalıyor, şarkılar söyleniyormuş... Meğer her yıl 28 Ekim günü öğle saatlerinde davul zurna çalmaya başlar 29 Ekim akşamına kadar sürermiş... O arada oyunlar, halaylar, şarkılar gırla gidermiş. Gelenekmiş o beldede... Cumhuriyet Bayramı böyle kutlanırmış... Keşke bütün yurtta da böyle kutlansa...
İnsanın midesinden büyük düşmanı yoktur.
Sadi
<#comment>#comment>Üniversite öğrencisi Çiğdem Vergili'nin Cumhuriyet kutlamasıyla ilgili birkaç sözü var.. Genç arkadaşımızı dinleyelim:
"... 29 Ekim'e bir kaç gün kala, üniformalı kutlamaların resmiyetinde bayramlarımıza yabancılaştığımızı düşünüyorum. Bayramlar liselerde ve orta"ğretim kurumlarında her sene aynı uslupla yinelenen sıkıcı konuşmalar eşliğinde, bir an önce bitsin de tatil yapalım duygusuyla yaşanıyor. Yıllardan beri, kutlanış biçimi itibariyle; bubayramın öğrenciler için bir zorunluluk olduğu bilinci yaygınlaştı. Oysa diğer bayramlardan çok daha özenle çok daha coşkuyla kutlanmalı, formaliteden ibaret olmamalı 29 Ekimler.
Genç arkadaşımız çok haklı...
Bayramlar artık üniformalı görüntülerin, askeri resmi geçitlerin daha az olduğu... Neşe, coşku ve eğlencelerin çoğaldığı günler olmalı... Adı üstünde "Bayram"... Elbette bayram boyunca "Cumhuriyet" in anlamı üzerinde de durulmalı.. Genç nesiller aralarında "Cumhuriyet"in getirdiklerini konuşmalı... Vakit kalırsa Cumhuriyeti geri döndürmeye çalışan sağ politikacıların son 50 yılda ülkeyi nasıl bu iflas noktasına getirdikleri, nasıl üç beş oy için tarikatçılarla kolkola girip Cumhuriyet'in altını oydukları
<#comment>#comment>Best FM'de sabahları "Arzum'un İnleyen Nağmeleri" adlı müzik magazin programını yapan genç meslektaşımız Arzu Çağlan çeşitli sorunlara dokunur. Ama siyasete dokunmaz... Buna rağmen adı Erdoğan olan biri ANAP İzmir İl Teşkilatı'na telefon ederek Arzu Çağlan'ı ihbar ediyor:
- Sizin için ağır konuştu...- Ne dedi?
- ANAP'a oy verecek salak kaldı mı, dedi...ANAP İzmir İl Teşkilatı durumu soruşturunca kendilerine Best FM'den kesinlikle böyle bir yayın yapılmadığı bildiriliyor. RTÜK'ten bant kaydı gönderebiliriz, deniliyor. İzmir İl örgütü ikna oluyor. Ne var ki Buca'dan Sinop'a tüm ANAP il ve ilçe teşkilatları Arzu'yla ilgili kampanyaya başlıyor. Söylenmemiş söz için Best FM'e yığınla protesto mesajı yağıyor. Onca yolsuzluk, kriz, hortuma tepki yok. Söylenmese de "ANAP'a oy verecek salak kaldı mı?" sözüne böylesine büyük tepki. Neden acaba?
Bedava peynir yalnız fare kapanında vardır!
<#comment>#comment>Türk halkının yüzde 80'i... Silahlı Kuvvetler... Emekli generaller.. Barolar... Sol partiler... Sivil toplum kuruluşları... Amerika'nın Afganistan'da giriştiği savaşa Türkiye'nin bulaştırılmasına topyekun karşı çıkıyor. Ne var ki medyada kimden güç aldığı belli olmayan (veya belli olan) birileri Türkiye'yi savaşa itelemek için her türlü haber atraksiyonunu yapıyor. Bir televizyon kanalı da birkaç gün önce Kore gazilerini konuşturdu. Gaziler ilginç biçimde Türkiye'nin Afganistan'daki savaşa katılmasını savunuyordu. Savaşı bizzat yaşamış, doğurduğu acılara bizzat tanık olmuş insanlar savaştan yana olabilir mi? Türkiye Muharip Gaziler Derneği'nin telefonunu çevirdik, derneğin Emekli Albay Başkanı Gültekin Alpugan' ın görüşünü aldık:
- Biz gaziler olarak savaşa karşıyız. Hele hele Kurtuluş Savaşı'mızda bize yardım etmiş sayılı uluslardan Afgan halkına yöneltilen bir savaşa kesinlikle karşıyız. O arkadaşlara gelince... Ekran deneyimleri yok ama televizyonda görüneceğiz diye çıktılar. Biraz da sunucunun oyununa gelerek, sanki savaştan yanaymışlar gibi konuştular. Örneğin Kore gazisi arkadaşımızın, bize Kore Hükümeti yardım ediyor ama kendi devletimiz bizimle ilgilenmiyor
<#comment>#comment>Cumhuriyet Bayramını Afganistan'da geçirmek ister misiniz? Cennet Tur size olağanüstü bir fırsat sunuyor. İşte program:
27 Ekim 2001: Mardin' den otobüsle hareket. Yolda sürekli animasyon ve de şarkılar.
28 Ekim 2001: Celalabad Ulusoy Tesislerine varış. Şirketten Paştun çayı. Animasyonlara devam. Sürekli kahkaha..
29 Ekim 2001: Kaldahan. Doğa mucizesi. Gacık usatalarından enfes dinleti. Hoşgeldin füzeleri.. Akşama, uçaksavar gösterisi. Mağaralarda saklambaç eğlentisi. İsteyen dostlarımız ücretsiz, tank ile çöl gezintisine katılabilirler.
30 Ekim 2001: Mezar-ı Şerif' e varış. General Dostum' la öğle yemeği. Hindukuş dağlarında, bomba şöleni. Sınırsız toz ve de eğlence. Arzu eden dostlarımız, havan atabilir; ücretsizdir.
31 Ekim 2001: Sağ kalmayı başarabilen dostlarımızla, vatana dönüş. Yolda, kaybettiklerimiz için, mevlid-i şerif okutulacaktır, katılım ücretsizdir.
<#comment>#comment>Ziyaretimize gelen bir yabancı gazeteci sohbet sırasında "Türkiye neden iflasın eşiğine geldi?" diye sorunca, en kısa yoldan yanıtlamayı denedik:
- Siyasetçiler devlet bankalarını, kimi işadamları da özel bankaları boşalttı. Ekonominin çarklarını döndürecek para kalmayınca ülke iflas bayrağını çekti.
- Bu durumdan kurtulmanın bir yolu olmalı?- O pek mümkün görünmüyor?- Neden?- Çünkü soygunu yürüten "siyasetçi - bürokrat - işadamı" koalisyonu aynen iktidarda. Bunlar çalınan paraları geri almak yerine soygunun izlerini silmeye, hortumcuları kurtarmaya çalışıyor. Yeni hırsızlıkları önleyecek yasalar çıkmıyor. Buna karşılık savcıların yetkilerini kısan bir yasa üzerinde ısrar ediliyor. Görevini iyi yapan savcılara ikide bir ceza veriliyor. Mahkemeler kararsız. Zaman aşımına uğrayan dava sayısı sonuçlanan dava sayısını çoktan geçti. Ülkeyi batıranlar hala iktidarda. Ve halk birşey yapamıyor. Bütün sorun bu...
Halk büyük yalan söylemediği için devletin söylediği büyük yalanları doğru zanneder.
Adolf Hitler
<#comment>#comment>Amerika'nın Afganistan'a hava bombardımanı üçüncü haftaya girdi... Büyük kentlerde sivillerin üzerine yağan bombaların şimdiye dek çoluk çocuk en az 800 kişiyi öldürdüğü bildiriliyor. Daha da fecisi, ölüm korkusuyla sınır bölgelerindeki kamplara doğru kaçan çoluk çocuğun geleceği... Bu kış yaklaşık 6 milyon sivilin kamplarda barınacağını bildiren ajanslar, en az 100 bin çocuğun açlık ve soğuktan öleceğini ekliyor.
Newyork'ta "İkiz Kuleler" in vurulması bir terör olayıydı.
Amerika'nın kendi yetiştirdiği Bin Ladin ve Taliban mikrobunu vuruyor gerekçesiyle bu şeytani ittifakla hiç ilgisiz masumları dehşet içinde bırakması terör değil mi?
Amerika ne yapmak istiyor?
İşte gerçekçi tespitler:
1) Diğer ülkelerin halklarına gözdağı veriyor. İstediğim ülkeyi asker sivil dinlemem vururum, herkes ayağını denk alsın, diyor...
<#comment>#comment>Uğur Cankoçak'ın adını dün gazetemizdeki İGDAŞ haberinde çete listesinde görünce elbette tüm dostları gibi şaşırdık. Avukat Uğur Cankocak, ömrünü insanların eşit, özgür ve insanca yaşaması için mücadeleye adamış bir sosyalisttir. Uzun yıllar TİP'te çalıştı. Sonraki yıllarda da yaşamını yine sol siyasete adadı.
Yıllar önce bir mayıs günü Heybeliada'da dolaşırken Cankoçak'ı iskelede birkaç parça ev eşyası üzerinde otururken görmüştük. Herhalde para tutmuş, Ada sosyetesin karışmaya karar vermişti...Geçerken takıldık:
- Merhaba üstad, yazlığa taşınıyoruz galiba...- Yok tam tersine Ada'dan İstanbul'a taşınıyorum, demişti... Kışın Ada'daki evlerin kirası ucuz oluyor, o yüzden kışları adada geçiriyorum. Yazın İstanbul'daki kiralar ucuzluyor İstanbul'a taşınıyorum.
Sevgili Uğur Cankoçak, böylesine fedakarlıkla dolu bir yaşam serüveninden bıkıp sisteme uymaya mı çalıştı? Derken öğrendik ki olay bir isim benzerliğinden ibaretmiş... Bilvesile sevgi ve saygılar...
Talibanları haklamaya bizim robocopları yollayalım; Talebeleri en iyi onlar döver...