<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Geçenlerde, Ankara'da bir liseyi baliciler bastı. Ellerindeki kırık bira şişeleriyle bir süre terör yaratan baliciler çekip gittikten sonra gelen polise öğretmenler sitem etmeye başladılar. Bir öğretmen, bunlar çocuklarımızı her gün rahatsız ediyorlar ve durumu her defasında size bildiriyoruz. Peki neden bunlar hakkında işlem yapmıyorsunuz, deyince polis;
- Valla hocam dedi, haklısınız ama bizim de elimizden pek bir şey gelmiyor. Biliyorsunuz, elimizi kolumuzu bağlayan CMUK diye bir yasa var, o yüzden bunların sadece ifadelerini alabiliyor, sonra da bırakmak zorunda kalıyoruz.
- İyi ama Kızılay'da memur coplarken de CMUK var, bu yasa o zaman neden aklınıza hiç gelmiyor?
Polis, hık - mık edip gittikten sonra öğretmenler kendi aralarında bu sorunu nasıl çözeceklerini tartışmaya başladılar. Biraz önce polisle tartışan öğretmen;
- Arkadaşlar dedi, benim polisi harekete geçirecek bir önerim var, kabul ederseniz bundan sonra onu uygulayalım.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Erman Toroğlu Hürriyet spor sayfasında 24 Ekim günü yazdığı yazıda "bekaret"le ilgili benzetmeler yaptı. Örneğin dedi ki:
"Bakirelik yalnız bayanda mı olur? Mesela, 'hakemin bakiresi olmaz mı?' Yani bozulmamış bir hakem. Tabii ki, olur. Hakemi kim bozar? Kendi camiası. Ben hep şunu söyledim; 'önce futbolcu, sonra hakemim'...
Hürriyet gazetesi içindeki Kadın Grubu, Toroğlu'nu bu yazısından dolayı Doğan Yayın Konseyi'ne şikâyet etti. Kadınlar ne mi dedi? İşte onların şikâyet yazısından bir bölüm:
... Erman Toroğlu, yazısında bekareti, "kaybedildiği anda kişinin değerini azaltan" bir olgu olarak tanımlamıştır.
Bekaret, Türkiye'de ve dünyada yüzyıllardır üzerinde tartışılan bir konudur. Kadın namusunu, eşittir bekaret olarak gören zihniyet çağdışıdır. Bu zihniyet nedeniyle her yıl milyonlarca kadın şiddet görmekte, aşağılanmakta, "namus" cinayetlerine kurban gitmektedir.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Cumhuriyet'in 80. yılında büyük bir komediyi hüzünlü gözlerle izliyoruz... Emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı vererek kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetenler bugün karşı tarafa geçmiş, mazlum komşu ülkeyi işgal eden emperyalistlere asker desteği vermek için çırpınıyor, karşı taraf asker istemiyor diye sevineceği yerde kızıyor, Türk çocukları ateşe atılmadığı için memnun olacak yerde asker göndermek için çabalarını sürdürüyor...
Giderek bataklığa gömülen ABD yarın çekip gidecek, Türkiye yıllar yılı Irak ve Arap dünyasının gözünde lanetle anılacak. Bunu kimse görmek istemiyor.
Ekonomi IMF'nin, dış politika Amerika'nın emrine bırakılmış.
Bağımsız Cumhuriyet 80. yılını tanınmaz halde kutluyor.
Sorun bugün başlamadı. Cumhuriyet, Atatürk'ün öldüğü 1938 yılının 10 Kasım günü saat 9'u 5 geçeden itibaren günbegün geri götürülmüştür.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Avrupa Parlamentosu'nda Almanya'yı temsil eden Ozan Ceyhun telefonda:
- Bugün Adalet Bakanı Danışmanı Prof. Doğan Soyaslan'la ilgili olarak Avrupa Parlamentosu'na bir soru önergesi vereceğim ve hâlâ görevde olup olmadığını soracağım, diyor...
Prof. Soyaslan Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in danışmanı...
Soyaslan Türkiye'ye ve Avrupa'ya kendini arkadaşımız Elif Korap'a söylediği şu cümlelerle tanıttı:
- Kimse bakire olmayan biriyle evlenmek istemez. Tecavüze uğramış kadın olsam tecavüzcüyle evlenirdim, insan zamanla alışır...
Cumhuriyet değerleri toplumsal yararı önde tutardı, günümüzde kişisel değer ön planda tutuluyor...Türk filmlerinin en önemli yerinde şu sözler duyulurdu:"Kanun namına..."Bu sözler duyulur duyulmaz herkes yerinde kalır, artık herhangi bir şey yapmak aklına gelmezdi. Suçlular ellerini kaldırır, yakalananlar teslim olurdu. Kanun her şeyin üstüdeydi. Kanun Cumhuriyetin gücünü simgelerdi. Kanun adamlarının gücü çok büyüktü, arkalarında bütün bir Cumhuriyet vardı. Cumhuriyet savcısı bu kanunun temsilcisiydi. Peki bugün hangi slogan geçerlidir:"Çete namına"İhaleler bu sloganla alınıyor, bankalar el değiştiriyor, savcılar tehdit ediliyor... İşte Cumhuriyetin geldiği yer... ***Cumhuriyet döneminin "saygınlık değerleri" içinde, kendi gücüyle başarmak, kendi gücüyle kazanmak çok önemli bir yer tutardı. ***Günümüzde yaşamın hedefi nedir? Erdal Atabeke göre:"Yaşamın hedefi insanlık değerleriyle bütünleşmek değil, insanlara tepeden bakacak evlerde oturmak, arabalara binmek olarak tanımlanmaktadır. Saygınlık, nasıl olursa olsun zengin olmak, Amerikan yaşam tarzını sürebilmek, hangi yoldan çok para kazanılacağını bilmekle kazanılmaktadır. Ve soruyor Atabek: "Acaba ne zaman daha mutluyduk?"
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Erdal Atabek "Modern Dünyada Değer Kayması Ve Gençlik" adlı yeni kitabında "Cumhuriyet değerleri" ni anımsatıyor. Nedir dünle bugünün farkı...
Cumhuriyet değerleri toplumsal yararı önde tutardı, günümüzde kişisel değer ön planda tutuluyor...Türk filmlerinin en önemli yerinde şu sözler duyulurdu:
"Kanun namına..."
Bu sözler duyulur duyulmaz herkes yerinde kalır, artık herhangi bir şey yapmak aklına gelmezdi. Suçlular ellerini kaldırır, yakalananlar teslim olurdu. 'Kanun' her şeyin üstüdeydi. 'Kanun' Cumhuriyet'in gücünü simgelerdi. Kanun adamlarının gücü çok büyüktü, arkalarında bütün bir Cumhuriyet vardı. 'Cumhuriyet savcısı' bu kanunun temsilcisiydi.
Peki bugün hangi slogan geçerlidir:
"Hayrünnisa Hanımın türbanı Atina basınının ilgisini neden çekti?Çağdaş yaşamın başına örtü geçirildiği için mi?Türkler de çöl devletlerine benzemeye başladı diyebilmeleri için mi?.."Cumhurbaşkanı Sezerin Çankaya resepsiyonuna türbanlı vekil eşlerini davet etmemesi tartışılıyor. Kamu alanında ve kamusal görevde türban yasaktır. Yargıtaya göre türban "başkaldırı simgesi"dir. Cumhurbaşkanı Sezer resmi daveti bir kamu alanı olarak değerlendirmiş, vekil eşlerini davet etmemiş.Bu değerlendirme ve davetin şekli tartışılabilir mi? Elbette...Ancak Sezeri eleştirenler, Başbakan ve bakanların resmi protokole türbanlı eşlerini dahil etmesini, Türkiyeyi dış geziler ve iç temaslarda bu şekilde temsil etmesini de sorguluyorlar mı? Laikliğe karşı saldırılar konusunda duyarlılık sergiliyorlar mı?O takdirde eleştirilerinin geçerliği olabilir.Çağdışı gelişmeleri görmezden gelip sadece Cumhurbaşkanı Sezeri eleştirenler ise AKP yağcılığı yapmaktan başka niyet taşımıyordur...Büryan Kebabının Siirte mi yoksa Bitlise mi ait olduğu yolundaki patent tartışması sürüyor. Bu tür tartışmaların bilimsel buluşların patenti için yapıldığı günleri de görür müyüz? Yunanistan Dışişleri Bakanı Papandreunun Atinada
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Yunanistan Dışişleri Bakanı Papandreu'nun Atina'da verdiği davete başında türbanıyla katılan Bayan Hayrünnisa Gül, basının çok ilgisini çekmiş, Yunan gazeteleri Bayan Gül'ün fotoğraflarını birinci sayfalarına taşımışlar. Cüneyt Arcayürek ustamız dün sütununda soruyordu:
"Hayrünnisa Hanım'ın türbanı Atina basınının ilgisini neden çekti?
Çağdaş yaşamın başına örtü geçirildiği için mi?
Türkler de çöl devletlerine benzemeye başladı diyebilmeleri için mi?.."
Cumhurbaşkanı Sezer'in Çankaya resepsiyonuna türbanlı vekil eşlerini davet etmemesi tartışılıyor. Kamu alanında ve kamusal görevde türban yasaktır. Yargıtay'a göre türban "başkaldırı simgesi"dir. Cumhurbaşkanı Sezer resmi daveti bir kamu alanı olarak değerlendirmiş, vekil eşlerini davet etmemiş.