TDK sözlüğünde orta direk için “Türkçede toplumun küçük memur, emekli, küçük esnaf, küçük çiftçi gibi düşük ve sabit gelirli kişilerden oluşan kesimini tanımlamakta kullanılan bir kavram” denmiş. Eksik. Hatta basbayağı yanlış bu tanım.
Esnaf, memur, çiftçi olmayan, kendi orta ölçekli işini yapan herkes veya bir şirkette çalışan beyaz yakalı da orta direktir. Memur ya da emekli eşittir orta direk diye bir denklem yok.
Orta direk kavramı Türkçede Özal tarafından popülerleştirilen bir kavram. Ancak elbette onun icat ettiği bir şey değil. Dünyada “middle class” olarak bilinen orta gelir grubu gelişmiş toplumların belkemiğini oluşturuyor. Eğer yerleşmiş bir demokrasi, geleneksel kurumlar, evrensel değerler ve global yaşam kültüründen söz ediyorsak, işte o noktada orta sınıftan bahsediyoruz.
Orta sınıf demek aynı zamanda eğitimli sınıf demek. Eğitim de kültür demek, sanat demek. Dolayısıyla, dünyayı döndüren kültürel değerlerin de merkezinde orta sınıf var. Sinemaya, tiyatroya, konsere orta sınıf gidiyor. Orta sınıf kitap alıyor. Orta sınıf müzik dinliyor. Orta sınıf sergiye gidiyor. Orta sınıf film izliyor. Çevre bilinci, adalet, eşitlik gibi temel kavramlara en çok orta sınıf sahip çıkıyor. Orta sınıfın alım gücü, zevkleri ve değerleri dünyada pek çok şeyi belirliyor.
Orta sınıf elbette nefret de edilen bir kavram muhtelif ideolojiler tarafından ve her orta sınıf değeri de şahanedir, iyidir falan demem. Orta sınıf Pandora’nın kutusu gibidir de aynı zamanda barındırdığı karanlıklar tarafından, o ayrı konu. Benim niyetim orta sınıfı övmek değil öyle görünse de. Ben dünyayı bir arada tutan bazı evrensel değerlerin daha çok orta sınıfla ilgili olduğunu anlatmaya çalışıyorum.
Orta sınıf nasıl değişirse, nereye doğru evrilirse, yaşadığımız dünya ve değerler de peşi sıra oraya doğru evriliyor. 40-50 yıl önce çekilmiş orta sınıfa dair filmleri izleyin, kitapları okuyun, bir de şimdikilere bakın. Değerlerin nasıl değiştiğini hatta dilin nasıl değiştiğini gördüğümüzde orta sınıfın da nasıl bir evrilme içinde olduğunu daha iyi anlarız.
Araştırmalara göre, dünyada orta sınıf büyüyor. 2018’de dünya nüfusunun yarısının orta sınıf olduğu söyleniyor. Orta sınıfın yüzde 80’den fazlasının da Asyalı olduğu belirtiliyor. Çin ve Hindistan nüfus olarak bu hesapta etkili.
Dünyada tablo buyken, Türkiye’de orta direk küçüldü gitti, yok oldu. Giderek fakirleşti. Artık orta sınıf gibi yaşayamıyor. Ama can havliyle değerlerini, inancını, hayat görüşünü, yaşam tarzını korumaya çalışıyor. TÜİK’in Gelir ve Yaşam Koşulları başlıklı araştırmasında yaptığı tanıma göre, orta direk gelir bakımından şu kişilere deniyormuş:
“Çamaşır makinesi, televizyon, buzdolabı sahipliği ile ekonomik açıdan beklenmedik harcamaları yapabilme, bir haftalık tatil, kira, konut kredi ve faizli borçlarını ödeyebilme, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yiyecek tüketebilme, evin ısınma ihtiyaçlarını giderebilme...” böyle
uzayıp gidiyor.
Çamaşır makinesi, televizyon, buzdolabı tamam da geri kalan kısmı ne yapacağız?
Beni işin kültürel yanı ilgilendiriyor. Mesela ben artık Türkçe popun artık eskisi gibi dinlenmediğini yıl sonu istatistiklerinde gördüğümde, bunun orta sınıfın yok olmaya yüz tutmasıyla da açıklayabileceğimizi düşünüyorum. Televizyondaki dizilerin, yapımların içeriklerine bakınca, her görüş ve içerikteki gazetelerin, dergilerin okur kaybettiğini görünce. Başka her türlü olumsuzluk ya da eksiklik duygusunu hissettiğimde bunu orta direğin yok olmasına bağlıyorum. Bazen birileri sosyal medyada eski yılbaşı eğlencelerini, sokak röportajlarını, dizilerden bazı sahneleri ya da televizyon röportajlarını falan paylaşıp, eskiden ne kadar şöyleymiş, böyleymiş, her şey ne kadar güzelmiş demeye getiriyor.
Eskiden her şey daha iyi, daha güzel falan değildi ama sizin o seviye dediğiniz şey belki de yaygın olan orta direk kültürüydü. Şimdi giderek yok olan şey.
Yeni yılda şu orta direk azıcık güçlensin demek çok mu garip bir dilek?