Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Soho’nun insan kaynayan, yemek kokan, ıslak, soğuk ama hayat dolu sokaklarını geride bıraktım, ana caddeden karşıya geçtim, kendimi Tottenham Court Road istasyonunun yürüyen merdivenlerine teslim ettim.

Bir merdiven, bir merdiven daha derken arzın merkezine doğru yavaşça servis ediliyorum. Sağda solda reklam panoları. Harry Potter’dan üretilmiş kim bilir kaçıncı oyunun/etkinliğin afişleri. Muhtelif müzikaller. Kitaplar. Müzik albümleri ilanları. Sizi “Testere” filminin içinde dolaştıracak bir “deneyim”  daveti. Ve vegan pastırma.

Haberin Devamı

Testere filmindeki terör ve şiddeti arkadaşlarınızla birlikte grup halinde yaşayabileceğiniz şahane bir kapalı oda deneyiminin nasıl olacağını düşünsenize. Filmine bile dayanamayan ben mesela herhalde duvarları yumruklamaya, “Çıkarın beni buradan!” diye bağırmaya başlarım 30 saniye sonra. Bu neyin deneyimi?

Bir dakika, vegan pastırma mı? Evet, vegan pastırma. Bir tava üzerinde üç dilim domuz pastırması görülüyor. Görünüm aynı. Pastırma dediysem, aslında pastırma falan değil. Çeviri dili bu. Pastrami denen şey bizim pastırmaya daha yakın. Ama afişte müjdelenen pastırma Türkçeye domuz pastırması olan çevrilen “bacon”. Tavada kızartınca saldığı kendi yağında pişip kıtırlaşıyor. Çok ağır bi koku ve hiç de hoş olmayan bir yiyecek bence. Kahvaltıda çok sevilen bir ürün olmasına hep şaşırmışımdır.

İngilizler ve Amerikalılar ve dünyanın pek çok ülkesindeki milyonlarca, milyarlarca insan buna bayılıyor: “Yumurta ve bacon?” “Hayır. Siz bana tost getirin” diyorum Behzat Ç. gibi.

Hiç üzülmüyorum.

Bacon alışkanlığının temelinde tabii ki bir kapitalist pazarlama hikâyesi yatıyor. Şaşırdık mı? Hayır. 1920’lere kadar insanların hafif ve çabuk kahvaltılar ettikleri biliniyor. Yumurta menüde var ama bacon 1920’lerde PR duayeni ve mesleğin öncülerinden Amerikalı Edward Bernays tarafından adeta yoktan var ediliyor ve kahvaltı menüsüne sokuluyor. Bernays 5000 doktordan sabahları domuz pastırması ve yumurta yemenin sağlığa ve kalbe iyi geleceği yönünde görüş alıyor. Doktorların imzalı bir bildiri yayımlamasını sağlıyor. Şu an hangi doktora gitseniz kalbinizi korumak için bu ikiliden uzak durmanızı söyler. Her şey Beech-Nut adlı gıda firmasının satışlarını artıracağı bir kampanya olarak başlıyor. Bugün dünyanın hatırı sayılır bir bölümünde milyarlarca insan nedenini, nasılını bilmeden ve merak da etmeden yumurta ve bacon yiyor artık.

Haberin Devamı

Ve görüldüğü gibi, bacon’ın macerası bitmemiş. Dönüşerek devam ediyor. Şimdi sıra vegan pastırmada. Yürüyen merdivenden aşağı doğru inerken insanların et yememek ama et görünümlü bir şeyler yiyerek et yemiş gibi olmak arzularını anlamaya çalışıyorum. Biraz hile yapmak, kuralları esnetmek gibi geliyor. Bilemem.

Hayvan yemeyi o kadar istiyor ve seviyorsun ki vegan olsan dahi hayvan yemiş gibi hissetmek istiyorsun. Et olmadığı sürece “mış” gibi yapan bir pastırma dilimini tavaya atıp kızartmak problem değil. “Aynı et gibi, ama et değil” yaşadığımız dünyanın özeti gibi: “Her şeyin içi boşalırken sıra pastırmaya gelmişti.”

Aynı Testere filmi gibi ama testere filmi değil. Sadece deneyimi. Aynı demokrasi gibi. Kendisi değil, ama deneyimi. Haklar ve özgürlükler gibi.

Haberin Devamı

Aşk gibi. Sevişmek gibi. Hepsinin deneyimi var online’da, sanalda.

Umberto Eco, 80’lerde yaptığı ABD seyahatinden izlenimler aktarırken bu ülkenin gerçeklik olgusuna hayret ediyordu. “Doğal park” yazıyor. Gidiyorsun, doğal değil, yapay hayvanat bahçesi. Disneyland diye bir yer var, çizgi dünyanın üç boyuta bürünmüş gerçek halini görüyorsun. Neyin gerçeği? Kurgunun? E gerçek değil işte kurgu. Las Vegas’a gidiyorsun, piramitler var. Aynısı diyorlar. Herkes dolaşıyor. Aynısı değil. Ama aynısı gibi. Tek farkı aynısı değil.

Günümüzde de aynı sevgili Eco başkan. Eğer gittiğin yerden bizi duyabiliyorsan. Vegan pastırma var. Aynı pastırma gibi, tek farkı pastırma olmaması.