St James’s Park’ın Buckingham Sarayı’na bakan tarafında kurulmuş bir çadır. Fermuarını açınca içeride yatan yaşlı teyze şöyle bir doğruluyor, yanındaki litrelik kolanın kapağını pıstlatıp bir yudum aldıktan sonra “Çok yaşasın Kral’ımız” diyor.
“En çok hangi kraliyet mensubunu burada görmek istersiniz” sorusu üzerine bir duralama geçirdiğinde, çevredekiler “Megan, Megan” diye fiştekliyor. Kolalı teyze suratını buruşturuyor, “Hayıııırrrr, onu değil, Prenses Anne’i isterim. O hiç gözükmedi bu ara...”
Kimi şezlonglarda battaniyelere sarılmış, kimi üst üste, alt alta çay demlemekte. Kimileri bir gece önce çadırda (ama teknik olarak sokakta) yatmaktan bitkin, yorgunluktan bitap. Çocuklu aileler, yaşlı çiftler, onlu on beşli teyze grupları… Pret’ten ya da İngiltere’nin en ucuz sandviççisi Greggs’den sandviçler, önlerinde termoslar. Hava durumu raporunun yüzde 90 yağmurlu gösterdiği sıradan bir Londra baharı gününde Kral Üçüncü Charles taç giyecek, sonra buradan bu kalabalığın önünden geçecek ve selamlaşılacak. Her şey bunun için.
Kraliyet konseptini anlamak çoğu Avrupalı için zor. Ama giderek artan sayıdaki Britanyalı için de zor görünüyor artık. Charles’ın kral olmasının ardından kraliyet onay araştırmalarının en düşük seviyelere indiği belirtiliyor. Yüzde 47’lerdeymiş.
Elizabeth II sevilen bir kişilikti. Charles, çoğu gazetedeki yazılara yorumlara bakılırsa bir tür karikatür, magazin malzemesi. En basit haliyle şunu söyleyebilirim: Annesi kadar sevilip, benimsenmeyen bir karakter.
Ama bunların hiçbiri Britanya geleneklerinin nesillerden nesillere aktarılmasına engel değil. Kraliyete temelinden karşı olan birçok Cumhuriyetçi bile Britanya’nın kraliyet ailesi olmadan tatsızlaşacağını, karakterini, kişiliğini kaybedeceğini kabul ediyor. Ama elbette korunması gerektiğine inanılan “karakter” son 70 yılın en yüksek enflasyonunda giderek daha pahalıya da mal oluyor. Homurdanmalar yüksek sesle ifade ediliyor. O yüzden insanlar vergileriyle yaşattıkları bu aileyi sevebilmek istiyor. Bunu da onlara veremezseniz geriye kalan işin sadece “yük” kısmı.
Charles’ın taç giyme töreni, annesininkinden 70 yıl sonra gerçekleşti. 1953’te Elizabeth taç giydiğinde erkeklerin dünyasına en tepeden adım atan bu genç kadın herkesi etkilemiş, merak uyandırmıştı. Toplumda karşılık da bulmuştu. Tazelik, yenilik, savaş sonrası yeni dünyada yerini alacak İngiltere’nin onun gençliğinde temsili gibi konular havada uçuşmaktaydı. Kraliyet, Elizabeth II’nin 70 yıllık hükümranlığında çok popüler oldu. Dünya değişirken, ülkeler bir bir imparatorluktan koparken, krallar, sultanlar, padişahlar devri kapanırken, o ailesini halkına sevdirdi ve ince ince manevralarla kraliyeti yaşatmayı başardı.
Charles ise yaşlı ve yorgun. Heyecansız. Kendi taç giyme töreninde en çok sıkılan kişi de yine oydu. Dudak okuma uzmanları onun “Bu çok sıkıcı” dediğini iddia ediyor. Ki tahmin de olsa çok da isabetsiz bir tahmin değil. Bu törenin ve giyilen kostümlerin günümüz dünyasında giderek daha anlamsız ve yapmacık durduğu konuşuldu. Ne Kral, ne de kendisine ayıp olmasın diye taç giydirilen eşi Camilla, bu kıyafetler ve tören içinde rahat görünüyordu. Komik bir müsamere gibi kaldı görkemli olması gereken bu tören, günümüz dünyasında.
Taç giyme töreni teknik olarak ülkenin en büyük askeri gösterisi. Uçaklar tepede, atlar aşağıda enteresan bir ikilem oldu. Taç giyme töreninden bir gün önce mahalleden yüz kadar tören atı peş peşe görev yerlerine doğru sürü halinde yürütülürken nal sesleri tıpkı 150 yıl öncesinde olduğu gibi Victoria dönemi binaların duvarlarında yankılandı. Tören günü aynı sesler şehrin merkezinde duyulurken tepeden de savaş uçakları geçiyordu. Britanya’nın özeti galiba biraz bu durum. Eski ve yeni bir arada hep. Ordu 70 yıl sonra kendini göstermekten mutluydu herhalde. Öte yandan, taç giyme partileri şehrin dört bir yanındaydı. Bunu da es geçmeyelim. İnsanlar kraliyetle ilgili tarih ve kutlamaları partilere dönüştürmekte çok başarılı. Her yerde “Coronation Party” adı altında partiler ve etkinlikler vardı. Pub’da maç izlemeye bayılan İngilizler gördüğüm kadarıyla pub’da taç giyme töreni izlemeye de bayılıyor. Elde “pint”’larla resmi tören izlendi. Öyle ki tören sırasında öğle saatlerinde şehir merkezinde sokakta kimsecikler yoktu. Herkes bir yerlerde töreni izliyordu.
Taç giyme töreninin en güzel kısmı resmi tatil olması. Cumartesi taç giyildi, kral pazartesi gününü halkına hediye etti. Krallık da bunu gerektirir. Bakalım Charles 21. yüzyıl İngiltere’sine neler katacak. Kendisinden beklenen kraliyetin cazibesini koruması, popülerliğini artırmasa da en azından düşürmemesi. Her şey bir yana kraliyet, İngiltere’nin en büyük turizm gelirlerinden biri. Bu bir kere daha anlaşıldı. Şov devam etmeli.