“Arzu Tramvayı”, herhalde tiyatro tarihinin en fazla oynanmış, yorumlanmış, sahnelenmiş oyunlarından biri. Tenessee Williams’ın savaş sonrası Amerikan toplumunun fotoğrafını çektiği bir klasik yapıt. Williams ilk kez 1947’de Broadway’de sergilenen oyunun ve kitabının geliriyle kız kardeşinin hastalığını tedavi ettirmiş. Blanche DuBois, Williams’ın kız kardeşinden esinlenerek yaratılmış bir karakter. Güneyli güzel, yavaşça aklını yitirmiş, hayatındaki trajedileri atlatamamış ve durumu iyice kötüleşince kardeşinin yanına sığınmıştır. Kız kardeşi Stella ve kaba saba kocası Stanley arasındaki ilişki ve çevrelerindeki diğer karakterler dönemin insan ilişkilerini eyvallahsız bir bakışla ifşa eder.
İşin aslı değerli okurlar, yalnız bir kadının, eş, anne, bacı şu bu gibi kalıplara girmeyen ya da girememiş bir kadının toplumda varoluşu o gün ne kadar zorsa, bugün de o kadar zor. Erkekler ne kadar şiddet doluysa bugün de o kadar şiddet dolu. Bu durum hâlâ aynı. En gelişmiş ülkelerde de aynı. O yüzden oyun halen güncel ve yeni yorumlar ve uyarlamalarla zaman içinde kendini yeniliyor, hâlâ geçerli mesajlar taşıyor.
Oyunda kaba saba Stanley Kowalski karakteri zamanında Marlon Brando tarafından canlandırılmış ve bu onun kariyerinde bir dönüm noktası olmuştu. Merak edenler “Annemin Öğrettiği Şarkılar” adlı otobiyografisinde bu döneme, oyunun provalarına ve arka planına dair notlar ve anılar bulabilirler.
Geçen cumartesi akşamı Soho’nun göbeğindeki Phoenix Theatre’da izlediğim yeni yorumda Stanley’yi Paul Mescal canlandırdı. Bu yıl Aftersun ile adından söz ettiren (ve cümle âlemi ağlatan), Oscar’ın en iyi erkek oyuncu adayı Mescal, Britanya sahnesinde en heyecan verici isimlerden biri kabul ediliyor. Onu önümüzdeki yıllarda pek çok popüler yapımda da göreceğiz anlaşılan.
Mescal kadrodaki tek genç star değildi. Stella’yı Singapur asıllı Brit oyuncu Anjana Vasan canlandırıyor. Vasan, Killing Eve’i seyreden dikkatli gözlerden kaçmamıştır. Son sezonda ekibe katılan eksantrik genç ajanı canlandırıyordu. Şu ara onun da adı sıkça anılıyor. Blanche’ı muhteşem performansıyla Patsy Ferran canlandırdı. İnanılmaz bir güç ve hiç düşmeyen bir enerjiyle devam ettirdi oyunu baştan sona.
2023 şartlarında, konsantrasyonun artık zor bulunan bir nimet olduğu, “bas geç, izle, aşağı kaydır” kültürünün dorukta olduğu bir devirde, hâlâ bir salonun içinde daracık bir koltukta dizleriniz sıkışarak üç saat boyunca gözlerinizi sahneye kilitlemeyi başarabilen oyunculuk ayakta alkışlandı. Açıkçası ben de bambaşka âlemlere ışınlandım ve gündem aşağılarda, uzaklarda bir yerlerde kaldı, bulutların altında kaldı.
Sosyal medya bir kâbus gibi insanlığın üzerine çökmüş arkadaşlar. Hâlâ tiyatro diye bir şey var. Konserler var. Sahne var. Gerçekler oralarda gizli. Mümkün olduğunca fırsatınız olduğunda, imkânlarınız dâhilinde sahneye gidin, sahneye bakın, hayatınıza anlam katın.