Ne zaman bir ödül töreni olsa ve ne zaman sonuçlar açıklansa ağzımda mayhoş bir tat, bir memnuniyetsizlik hissi. Ödül demek seçmek demek. Birileri memnun olacak, birileri de üzülecek elbette. Ancak herkesin karara saygı duyması lazım işin sonunda. Çünkü kaliteli ödülcülük bunu gerektirir. Adalet her yerde olduğu gibi ödüllerde de önemli.
Verdiği ödüllerin önemsenmesini isteyen her kurum ve kuruluş bunu bilir. Mesela üniversitelerin verdiği ödüllere neden kimse saygı duymuyor? Çünkü ödül verilecek ismin ne yaptığına değil popülerliğine bakılıyor, sonra sosyal medya hesapları incelenip takipçi sayısı not ediliyor. Ardından telefon edilip “Gelecekseniz vereceğiz, ona göre” deniyor. Ödülü almaya gitmeyeceği, gidemeyeceği belli olandan ödül alınıp başkasına veriliyor. Böyle bir ödülün bir anlamı var mı sizce?
Bu kıytırık ödüllemeler bir yana, Grammy’lere bakıyorum, Oscar’lara bakıyorum. Aynı şeyin versiyonlarını görüyorum. En son Golden Globe ve Emmy’ler gündemdeydi.
Televizyonlarda son yıllardaki en iyi şey diyebileceğim “Better Call Saul” iki dalda Emmy adayıydı ve gene ödül alamadı. Dizi 2015’ten bu yana hep en iyi eleştirileri alıyor. “Breaking Bad”in spin-off’u olarak başladı ancak herkes tarafından takdir gördü. Özellikle son sezonuyla televizyon tarihine geçti. Ben izleyicisi olarak zaten böyle düşünüyorum ama asıl eleştirmenler ve seyircilerin takdiri göstergedir.
“Better Call Saul” dizisinin yıldızı Bob Odenkirk.
6 Emmy, 46 Golden Globe adaylığı var. Aldığı ödül sayısı 0. Yazıyla: Sıfır.
Kime kaybetti? En iyi niyetli eleştirmenlerin bile “Ehh işte”den öteye yorum yazmayı başaramadığı, sırf “Game of Thrones” hayranları izlesin de abonelik gelsin diye yapılmış vasat bir prequel olan “The House of the Dragon”a.
“Better Call Saul”da aynı karakterin üç farklı versiyonunu canlandıran Bob Odenkirk ödül alamadı. Onun yerine “Yellowstone”dan Kevin Costner ödüle layık görüldü. Odenkirk’ün oyuncu partneri Rhea Seehorn’un şahane performansını görmeyen de gene ve sadece ödül komitesiydi.
Bunun üzerine sosyal medyada ve basında isyan başladı. İnsanlar neden diye sormaya başladı. Bazı köşe yazarları ve eleştirmenler de tepki verenler arasına katıldı. Ve elbette bu ödüllerin meşruiyeti tartışılmaya başladı. Bence ödüllerin meşruiyeti hep tartışmalıydı. Elbette “Better Call Saul” bu tip tek dizi değil. Yıllar içinde şahane olup aday olmasına rağmen ödül alamamış yapımlar çok fazla.
Mesela bir gerilim şaheseri “Don’t Look Now” (1973). Mesela “American Psycho” (2000), Mesela bir Hitchcock klasiği olan, sinema tarihinin en önemli yapımlarından “Arka Pencere” (1954). Mesela Bir Sergio Leone klasiği “Bir Zamanlar Amerika’da” (1984), aynı yönetmenden “İyi Kötü ve Çirkin” (1966). Kubrick şaheseri “The Shining” (1980), Wong Kar-wai’den “In the Mood For Love” (2000), Tarantino klasiği “Rezervoir Dogs” (1992), “Fight Club” (1999). Bu filmler aday oldular ama hiç Oscar almadılar. Bu değerlerini azalttı mı? Tabii ki hayır.
Bence televizyon tarihinin en iyi dizilerinden biri “The Wire” (2002-2008). İki kez Emmy adaylığı var. Onda da alamamış. “Oz” (1997-2003) alamamış. “BoJack Horseman” (2014-2020) ödülü yok. “Sponge Bob Square Pants” (1999) hiç ödül vermemişler. Orijinal “Star Trek / Uzay Yolu” dizisi (1966-1969) hiç ödül almamış.
Ödüllerin PR faaliyeti olmaları dışında hiçbir anlamı kalmamış. Geçen hafta bu kanıtlandı. Ama bu vesileyle güzel bir öneride bulunayım. Bu yazıda adı geçen yapımlardan izlemedikleriniz varsa işte fırsat. Bütün yıla yayılan bir ödülsüzler festivali yapın ve bu şahane ve ödülsüz yapımları vaktiniz oldukça izleyin.