Kocaman kırmızı et parçalarını tokatlayıp öpmesine ve onlarla türlü numaralar yapmasına alışık olduğumuz Nusret, dünya kupasını tokatlayarak üzerindeki ilgiyi yeni bir seviyeye taşımış oldu.
Şimdi FIFA, “Bu adamın sahada ne işi vardı?” diyerek soruşturma başlatıyor ve bu vesileyle Nusret’in saha içi halleri yeni bir viral dalgası başlatıyor. Dün önüme gelen bir Noel kutlama mesajında İsa’nın doğum sahnesinde bebek İsa’yı dünya kupası gibi tutan ve ona sırıtarak bakan bir Nusret vardı.
Nusret’in dünya kupasıyla, tıpkı bonfilelerinden, kaburgalarından biriymiş gibi sevişmesi, cilveleşmesi o kadar büyük bir ilgi uyandırdı ki şu anda internet Nusret’in bu hallerinin çeşitli fotoğraf mizansenlerine uygulanmasıyla yıkılıyor.
İngiltere’de bütün magazin basını, ki kendi içinde “leş”liğin en alt sınırlarını temsil ederler, mal bulmuş Mağribi gibi Nusret’in üzerine atladı. Her gün yeni bir haber.
Kimi Nusret’in 40 milyon pound’luk kişisel servetinden söz ediyor, kimi milyonlarca pound’luk araba koleksiyonu olduğunu iddia ediyor. Kimi sıradan bir çırakken (sıradan olmadığı kesin halbuki) nasıl olup da restoranlar imparatoru olduğunu anlatıyor. Kimi 63 bin pound hesap veren müşterilerin şikâyetlerine yer veriyor. Ne kadar kazıkçı bir işletmeye sahip olduğu dillere destan hikâyelerle köpürtüle köpürtüle anlatılıyor.
Elbette kimse 63 bin pound hesap geleceğini nasıl olup da kavrayamayan bu müşterilerin durumunu sorgulamıyor. Sanırım Nusret’in alametifarikalarından biri de ortalığa görgüsüzce para saçmak isteyenlere güzel ve eğlenceli bir imkân sunması. Neticede, bir bifteğe 1000 pound vermeye hazır bunca kalabalık varken, bu fırsatı gören ve her şeyi kuralına göre yapan Nusret’i eleştirmek büyük bir ikiyüzlülük olsa gerek.
Et görgüsüzlüğünü eleştirdiğimiz yıllar çok geride kaldı. Onlar naif görgüsüzlüklerdi. Şu an dünyanın karşı karşıya olduğu sistematize görgüsüzlükler karşısında Nusret’in etleri tokatlayarak servet yapması masum bir eylem olarak kalıyor.
Nusret 1000 pound’a biftek, 600 pound’a baklava satabileceğini fark ettikten sonra başka bir şeyi daha fark etti. Günümüzün sosyal medya iletişim ve imaj kurallarını. Kanye West, Trump, Elon Musk gibi bir karakter o. Belki daha da iyi oynuyor bu oyunu çünkü daha az imkânı var rakiplerinden. Tıpkı bu insanların yaptığı gibi, ne kadar büyük saçmalarsa etkisinin o kadar büyük olacağının farkında. Her ne yaparsanız yapın, insanlar mutlaka ikiye bölünüyor. Ne derseniz deyin, mutlaka (ve yüzde 50’ye yakın bir destekle) insanlar sizi destekliyor. Size karşı olanlarla yanınızda olanların sayısı her zaman başa baş. Bundan daha büyük özgürlük olabilir mi?
Nusret Dünya Kupası’nda sahanın içinde dolaşıp futbolcuları omuzundan çekiştirince herkes utanıp sıkılıyor. Ama Nusret orada kendisi olarak değil, sanal âlemlerdeki imajıyla dolaşmakta. Ne yaptığının gayet farkında. Ve başarılı da. Şu an artık onu tanımayan varsa da tanıdı. 1000 pound’a biftek, 600 pound’a baklava kuyruğu büyümekte.
Öte yandan, insanların (biz Türklerin) futbolcuları rahatsız ediyor diye Nusret’ten utanmasını da başka türlü bir zevzeklik ve aşağılık kompleksi ifadesi olarak görmekten kendimi alamıyorum.
Bu her biri birkaç on milyon dolarlık, altlarında lüks arabaları, yatları, katları, her türlü koca çocuk görgüsüzlükleri ve şımarıklıklarıyla ünlü futbolcular sanki mahalle maçının naif birer topçusuymuş gibi.
Sanki dünyanın en büyük imaj endüstrisinin birer parçası değillermiş gibi. Sanki Nusret’in içinde bulunduğu dünyanın uyumlu, gönüllü ve hevesli birer parçası değillermiş gibi herkes sadece Nusret’ten utanıyor. Neymiş, selfie çekmek istemişmiş. E ister. Sen de oraya girmenin bir yolunu ararsın. Sen de selfie çekmek istersin. Oysa konu utanmak, protesto etmek ya da ne bileyim bir şeylere öfkelenmekse, o tabloda çok başka şeyler var.
Mesela boğaz tokluğuna çalışan ve ölen binlerce göçmen inşaat işçisi gibi. Nusret’in sattığı salatanın üçte biri fiyatına yanında bütün gün çalışan mutfak işçileri gibi. FIFA gibi dünyanın en kirli organizasyonlarından birinin dağıttığı ihalelerin perde arkasındaki ilişkiler gibi ya da futbolla yatıp kalkan 80 milyonluk Türkiye’yi Dünya Kupası’nda sadece Nusret’in temsil etmiş olması gerçeği gibi. Öyle bir dünya ki bana da Nusret’i müdafaa düştü.