Dünya Kupası finali benim gibi futbola ilgi duymayan, takip etmeyen, hatta endüstriyel futboldan nefret eden, bu spora harcanan paralarla kim bilir hangi sosyal problemlere çözüm bulunabileceğine inanan biri için bile ilginçti.
Sırf final maçı olduğu için biz de havalara girdik, pizzaları söyledik, ekranın karşısına geçtik.
Kimi arkadaşlarım yanı başımda, kimileri Whatsapp’ta, heyecanla izliyoruz. Herkes Arjantin’i tutuyor ama Fransa’nın kazanabileceğini düşünüyor. Online sitelerde bahis oynayanlar, ki sanırım futbol sevgisi, heyecanı adı verilen durumun bugün belki yüzde 80’i online bahisçilikten ileri gelen heyecanlardır, elbette farklı bir boyutta izliyorlardı olayı. Kimi en meşhur bet sitesinin maç sırasında aşırı yüklenme nedeniyle bir saate yakın çökmüş olmasından yakınıyordu Twitter’da, kimi Drake’in bir milyon dolarlık bahsini diline dolamıştı. Kimi de 100 lira yatırıp 1000 lira alacağı bahis oranlarının peşindeydi. Sizin anlayacağınız, futbol sadece futbol değildir, vesaire vesaire... Ben futboldan anlamayan ama gözü gören, pozisyonları internet sağ olsun her açıdan tekrar tekrar izleme fırsatı bulabilen ve doğruları söyleyen her insan evladı gibi maçın başındaki pozisyonun penaltı olmadığını görüyordum ama herkes Arjantin’i tuttuğundan ve hakemin yanlı kararı herkesin işine geldiğinden, gerçeklerle kimse ilgilenmiyordu. Futbolun böyle bir özelliği var, kurallar sana uyarsa var, karşı tarafa uyarsa o zaman tartışılmalı. Mesela, o penaltı bir final maçında Türk Milli Takımı aleyhine çalınsaydı ne olurdu? İşte futboldan anlamıyorum dedim ya. Kapatalım parantezi.
Maçın ilerleyen dakikalarında Arjantin sevgisi Twitter’daki timeline’ımı doldurdu. Tanıdığım yerli ve yabancı her zat, gazeteci, yorumcu, sporcu, öğretmen, iş adamı, entelektüel (özelikle entelektüel) herkes Arjantin’i tutuyordu. Herkes Messi’yi övüyordu. Romantik cümleler, abartılı methiyeler, kahramanlık destanları…
Sanki sahada bir kişi oynuyormuş gibi yüceltmeler, tanrılaştırmalar. Hele hele Maradona’yla karşılaştırmalar. Günümüzde herkes hikâye peşinde, biliyorum. Hikâyelerini yazdı herkes, doğru ya da yanlış…
Maç 2-0 giderken galiba evren kinetik enerjiyle kupayı Arjantin’e verecek diye düşündüm ve sıkıcı bir dizinin zamanımızdan çalması gibi maçın da 90 dakikamızı yediğini düşünmeye başladım. Tatsız bir itiş kakışa dönmüştü her şey. Arjantinli oyuncular maçı aldıklarına emin olup oyunu iyiden iyiye sündürmeye çalışırken, devamını biliyorsunuz. Top yuvarlaktır, maç 90 dakikadır, şu bu… Sanırım tarihi bir ana tanıklık ettik.
“3-3 beraberlik olur, maç uzar” şeklinde yorum yapan arkadaşımıza güldük ama haklı çıktı. Velhasıl şahane bir mücadeleydi, izlemesi inanılmaz keyifliydi. Futboldan çok ilgimi çeken, yaklaşık iki saatlik bir mücadelede kaderin inanılmaz “twist”lerle ağını örmesi, insanların çılgın bir körlükle Arjantin’i desteklemesinin bende uyandırdığı şaşkınlık, sahadaki futbolcuların zorluklar karşısında takındığı tavırlar ve mücadele biçimleri ve Mbappe’nin ne kadar inanılmaz bir karakter olduğuydu. Arjantin tarafında duygu selleri akarken, Mbappe buz gibi sakin görevini yaptı ve üç gol attı. İnanılmaz bir profesyonellik.
Geriye şu soru kaldı: Neden herkes Arjantin’i destekledi?
Ben çocukken turnuvalarda hiç var olamadığımız için kendimizi özdeşleştirdiğimiz bir takımı tutardık (gerçi bugün de bu durum değişmiş değil). Her maçta karar verirdik. Afrika takımı varsa Afrikalı olurduk. İran’sa İran’ı tutardık. Doğu blokunu da çok tutmuşluğum vardır. Yeter ki güçlü, zengin, her imkâna sahip Batı takımları galip gelmesin. Bir kere de onlar yenilsin. Bir üçüncü dünya ülkesinin gariban çocukları onları dize getirsin.
İyi de dünya o günden bugüne değişti. Ne Fransa’da herkes Macron gibi görünüyor (sahaya bakın) ne de Arjantinli futbolcular ezilmiş bir milletin sömürge döneminde yetişmiş çocukları artık. Fransa’nın gettolarında bir ton ezilen insan var, kendilerinden birilerinin milli takımda olmasına sevinen ve onları destekleyen. Arjantin kenar mahallelerinden daha iyi durumda olduklarını iddia edebilir misiniz?
Sanırım ben Fransa’nın Afrika asıllı futbolcularının hikâyelerini daha ilgi çekici buluyorum Messi’nin hikâyesinden. Daha önce iki şampiyonluk almaları da hislerimi etkilemedi. Belki o yüzden âlemin tersine Fransa’yı destekledim. Ne Fransa’nın kaybetmesine üzüldüm ne de Arjantin’in kazanmasına. Günün sonunda bir daha kimsenin kullanmayacağı şaşaalı statların inşasında ölen 6500 işçiyi düşününce futbolda kimin kazandığı kimin kaybettiği çok açık.