Geçmişi incelerken bazen şunu düşünürüz. Eskiden neler yapılıyormuş da kimse ses etmiyormuş. Şimdi yapsan yer yerinden oynar. Bazen de şunu: Bu ne ki, şimdi bunun katbekat fazlası var, kimsenin kılı kıpırdamıyor. Milli Vanilli belgeseli insanı iki arada bir derede bırakan cinsten. Biraz ondan, biraz bundan.
Milli Vanilli, bilmeyenlere anlatalım, 1989’da pop müzikte global bir fenomen olmaktaydı. Münihli iki DJ’in (Robert Pilatus ve Fabrice Morvan) “Girl You Know It’s True” adlı hit şarkıyla 1988’de başlayan ve bir yıl içinde Grammy kazanmaya uzanan yükselişi, aslında her şeyin sahte olmasının anlaşılmasıyla aniden son buldu. Hiçbir şarkılarını kendileri söylememişlerdi, sadece görüntüydüler ve dudak oynatıyorlardı. Ama elbette kliplerde, basın toplantılarında, televizyon programlarında her şey güzel görünüyordu. Aslında bir kazayla ortaya çıkmasa kimsenin anlayacağı ya da umursayacağı bir durum da değildi bu. Milli Vanilli, 1989 yılında en iyi yeni pop sanatçısı Grammy’sini de aldıktan sonra, onlarca televizyon ve sahne şovunun ardından MTV’nin düzenlediği bir festivalde 20 bin kişinin önünde sahneye çıktığında müzik endüstrisinin çarkları tıkır tıkır işlemekteydi.
Sahnede bir hard disk hatası gerçekleşti. Playback atlamaya, takılmaya başladı. Sonunda tamamen sustu. İkili sahnede öylece kalakaldı. Sadece dudak oynattıkları ortaya çıkmıştı. Bir konser sırasında playback yapmak başlı başına bir skandalken ardından ortaya çıkan gerçekler daha da çarpıcıydı. Tek bir şarkılarını dahi onlar söylememişti. Sadece görüntüydüler. Albümde başka sanatçıların çalıp söylediği menajerleri tarafından açıklandı. Avrupa ve Amerika’da milyonlarca hayranı kandırmışlardı. İlk albümleri sekiz milyon satmıştı ve şimdi bu başarı bir kâbusa dönmüştü. İnsanlar paralarını geri istediler, hatta davalar açıldı. Verilen Grammy ödülü geri alındı.
Görmezden gelindi
Rob ve Gab özür diledi ama iş işten geçmiş, her şey bitmişti. İkili son bir çabayla Rob & Fab olarak kendi sesleriyle yeni albüm kaydetti (evet bu bile denendi) ama olmadı. Rob Pilatus, 1998’de yeni Milli Vanilli albümü turnesi sırasında bir otel odasında alkol ve muhtelif ilaçlara bağlı olarak hayatını kaybetti. Ölümü bir kaza olarak açıklandı. Milli Vanilli’nin yeni albümü hiç yayınlanmadı. Konu tamamen kapandı. Fab, Amsterdam’da karısı ve dört çocuğuyla yaşıyor, halen müzisyenlik yapıyor.
Bu olay, iki sahtekârın macerası değil aslında. Bütün bir sektörün işleyişini göstermesi açısından önemli. Çünkü en alttan gelen iki yolsuz DJ’in çok para kazanacağız denerek bu işe itildiğini insanlar görmezden geldi. Kendi fikirleri değildi. Menajerleri her şeyi ayarlamıştı. Alman prodüktör Frank Farian, 1970’lerde Boney M.’i yaratmıştı. O da aynı formüldü. Dansçılar, vokaller, güzel görünsün, gerisini arka planda hallederiz mantığı. Boney M.’de mesela erkek üye Bobby Farrell’ın da şarkıcı olmadığı, başkasının vokalleri üzerine dudak oynattığı ortaya çıkmış ama 1978’de bu durum pek büyük bir yankı uyandırmamıştı. Farian olayın baş oyuncusu ve fikir babasıydı. Boney M. gibi ama zamana uygun bir şeyler yapmak istemişti 1988’de. Playback hatası olmasaydı belki her şey bugün kadar tıkırında gidecekti. Neticede Milli Vanilli vokaliyle ünlü bir ekip olmamıştı ki asla. Grammy ödül komitesi ödülü verirken bunun farkında değil miydi? Biz bugün eski videoları izlerken bile bir terslik olduğunu anlayabiliyoruz.
Luke Korem imzalı belgesel “Milli Vanilli”, olayı bir de içeriden anlatmayı deniyor. İki gariban siyah gencin fakirlikten kurtulma mücadelesini hikâyeye katarken bir yandan da müzik endüstrisinin işleyişini tartışmaya açıyor. Belgesel şu anda Tribeca Festivali’nde gösterildi. Yakında Paramount +’ta yayına gireceği açıklandı.
Ne dinlesek
Ezhel’in yeni şarkısı “Oynar”ı dinlemeniz lazım. Hatta videosunu görmeniz lazım. Ezhel bir Ege düşü yaşatıyor klibinde. Taş duvarlı evlerde uzun masalar kurarak bir tür kola Ramazan reklamı atmosferi yaratıyor. Reklamından Ramazan’ı çıkar, işte öyle bir klip. Ezhel’in yari sepet içindeki üzümleri narin ayaklarıyla ezip şarap eylerken bir yandan da tahta masalarda ekşi maya ekmekleri yoğruluyor, sızma zeytinyağları klibin her yanından akıyor. Buram buram Çağan Irmak tipi beyaz Türk Ege’si. Bir yandan da Ezhel elleri iki yanda oynuyor. Türkçe rap sokaklardan çıktı, beş yıla kalmadı Ege usulü beyaz Türklüğe evrildi. Ama… Aması var. Ezhel’in müziği, yaratıcılığı her zaman üst düzey. Türkçe rap bir yana, Ezhel bir yana. Doğruya doğru. Başka rapçiyi bilmem, bilemem ama Ezhel yaparsa olur, yakışır.
KÖFN alternatif dans müziği diye çıktığı yolda Mustafa Sandal tipi ‘90’lar Türkçe Pop’una iyiden iyiye kırdı direksiyonu. Bu hafta yayınlanan yeni şarkının adı “Popstar”. Bakalım bu şarkı “Bi’ Tek Ben Anlarım” gibi bir hit olacak mı? Potansiyeli var.
Melike Şahin’in “Diva Yorgun” isimli yeni şarkısıyla bu hafta hem işitsel hem görsel olarak ‘70’lere ışınlanıyoruz. Söz ve müzik Mabel Matiz’e ait. Diva hiç yorgun değil, gayet iyi görünüyor.
Müzik çalışmalarını Londra’da sürdüren Glasxs (Melis Uslu) bu hafta “Sarı Gelin”e yaptığı cover’ı yayınladı. Glasxs imzalı cover albümü sonbaharda geliyor.
Eren Günsan’ın darkwave projesi Affet Robot’un yeni şarkısının adı “At The End”. Synthe’lerle, agresif ve güçlü bas partisyonlarıyla aranız varsa aradığınız sound’u buldunuz.
Sırma’nın dört şarkılık EP albümü “Kuytu” mayısta yayınlanmıştı ama sanırım seçim trafiğinde hak ettiği ilgiyi görmedi. Favorim “Adı Ütopya”.