Cama doğru yürüdüm. Perdeyi araladım. Acaba Londra’mız bugün nasıllar? Kuru ağaç dalları ucuz korku filmi gibi üzerime saldırdı. Yağmur, bulut, gri gökyüzü. İşte Pink Floyd’dan Massive Attack’e bir medeniyet müziğini bu gökyüzüne borçlu diye düşündüm. Yüzümü yıkayacaktım, gerek kalmadı. Arkamı dönünce topuğuma batan legonun acısıyla uyandım. Topuğa batan lego acısı diye bir şey var. Anne babalar bilir. Çocuk büyüdükçe lego küçülür. Küçük lego daha çok acıtır.
Legoların üzerinden sektim, mutfağa geçtim. Kahve yaptım. Herkesin henüz uyuduğu ama her an uyanabileceği o alacaözgürlük saatlerinde (alacakaranlık ile özgürlüğün birleşimi) günün doğuşunu gözlemeye salona geçtim. Tilkiyi ve yavrularını o zaman gördüm. Şehrin grisinde hayat dolu kırmızı lekeler.
Tilkiler Londra’nın sokak hayvanları. İstanbul’daki gibi her köşe başından karşınıza çıkan, her duvar üstünde yürüyen, her dükkânın önünde mahmur mahmur yatan hayvanlar olarak düşünmeyin ama tilkileri. Onlar yabani hayvanlar ve gündüzleri ortalıkta pek yoklar. Alacaözgürlükte (onlar için özgürce dolanmak demek o saatler) ya da geceleri karanlıkta dolanıyorlar.
Londra’nın sokak hayvanı sorunu, gördüğüm kadarıyla yok. Londralılar kedi ve köpekleri evlerinde beslemeleri gerektiğini erken yüzyıllarda anlamışlar. Zaten iklim dışarıda yaşamaya pek uygun değil. Kimse kapısının önünde sokak köpeği ya da kedi beslemiyor. Evine alıyor. Sokakta kalan, sokağa bırakılan hayvan eğer varsa, barınaklara alınıyor. Buralarda sahiplendiriliyor. Neredeyse her evde bir kedi ya da köpek var. Londra dünyanın pet merkezi olabilir. İnanılmaz tatlı ve iyi huylu varlıklar Londra’nın evcil hayvanları. Ve hepsi büyük bir saygı görüyor. Hak ediyorlar bu saygıyı.
Durum böyle olunca, sokaklar tilkilere ve sincaplara kalıyor. Sokakta kediler olmayınca -sanıldığı gibi- kenti fareler basmıyor. Ama gördüğüm kadarıyla sincaplar için yaşama tutunmak demek bu durum. Her ağaçta sincaplar oynaşıyor.
Tilkilerin en sevdiği yerler Londra’da neredeyse her evde bulunan arka bahçeler. Baharda buralardaki sota yerlere yavruluyorlar. Bu bahçelerden birine sahipseniz inanılmaz büyük bir mutluluk ve talih bir tilkinin bahçenize geçici bir süre konuk olması. O yavruların tatlılıkları, ürkek adımları, günden güne büyümeleri, anneleriyle oyunları… Doyumsuz bir seyir. Bahçesinde tilki ailesi ağırlayanlar istisnalar hariç yemek vermiyorlar. Yavrular büyüdüğünde kendi yoluna gidiyor. Bahçede kalmaya devam etmiyorlar bu sayede. Seneye aynı zamanda belki gene gelecekler. Belki başka bir bahçeye gidecekler.
İlk geldiğimde akşam erken saatte önümden beni hiç umursamadan geçen tilkiyi görünce şaşırmış, telefona falan sarılmıştım. Halbuki günlerden salıydı, yani çöplerin kapıya çıktığı gün. O gün tilkiler bayram ediyor. Çöp şöleni. Gece tilki gözlemlemek isteyen, mahallesindeki çöp toplama gününü bilse yeter.
Ama en güzel tilkiler sabaha karşı teklifsizce bir anda önünüze çıkanlar. Normalde tilki sizi görünce hızlı adımlarla uzaklaşır. Ama sabahçı tilkiler şöyle durup birkaç saniye bakıyorlar. Geceyi uzatıp sabaha doğru çekiştirdiğiniz o saatler var ya hani. İşte o saatlerde insan yorgun argın, süzgün, belki de üzgün bir şekilde evine girmeden sokağın başında o tilkiyle bakışınca nasıl seviniyor anlatamam.
Tilki ve yavruları karşıdaki evin yanından bahçeye girip gözden kayboldular. Kahve bitti, güneş doğdu, ev uyandı. İçeriden benim minik tilkinin ayak sesleri duyuldu. Günaydın evdeki tilki, güle güle sokaktaki tilkiler. Yarın belki gene karşılaşırız.